KÜRTLERDE KÜLTÜREL GELENEĞİN OLUŞUMU VE ZERDÜŞTLÜK-3

20 Îlon 2013 În

Zerdüşt ideolojisi; içerdiği yüksek ahlaki değerler ve büyük ahlakçı özelliğiyle, özgür insan iradesine büyük önem atfeden zihniyetiyle tarihe damgasını vuran evrensel bir çıkışın öncüsü olmuştur. Kul anlayışının yerine özgür iradeyi koymak aynı zamanda felsefenin de başlangıcı anlamına gelmektedir

Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi

“Sonsuz İlahı Işık”

Zerdüşt öğretisinin felsefi yönüne yahut filozof olarak Zerdüşt’e baktığımızda, en başta düalist düşünce sistemini gerçekleştirmekle diyalektik tarzın temelini atmıştır. Diyalektiğin, zıtların birliği ve karşıtlığı biçimindeki ana ilkesi, Zerdüşt öğretisindeki aydınlık ile karanlığın, iyi ile kötünün mücadelesinde temel teşkil etmektedir. Hiç şüphesiz, bu düşünce sistemini geliştiren Zerdüşt’ün, kendisinden önce bölgede var olan Vayu tanrı inancı ile Zervanizm dinindeki düalizmden etkilendiği aşikârdır. Öğretisi, bölgedeki dinsel-mitolojik inançların bir bileşimi niteliğindedir.

Zerdüşt öğretisinin yaratılış terminolojisinde, kendisinden sonraki felsefi ve bilimsel akımların temelini teşkil eden pek çok ana düşüncenin ve olgunun ilk biçimlerine rastlamak mümkündür. Zerdüşt’ün uzayın yaratılışı konusundaki düşüncelerinin, modern fizik bilimindeki kaos-evren ikilemiyle uygunluk ve denklik arz etmesi şaşırtıcı ve hayranlık uyandırıcıdır. Gathalarda uzayın ve dünyanın ilk yaratılışı anlatılırken, karşıt iki ruhtan birinin düzeni, haklılık ve iyiliği sağlamaya çalıştığını, diğerinin ise düzensizliği ve bozmayı amaçladığını, bunun haksızlık ve kötülük ruhu olduğunu belirtmektedir. Evren ve dünya bu çelişkiden ortaya çıkıyor ki, bu, kaos-evren (düzensizlik-düzen) teorisinin değişik bir terminolojiyle ifadesidir.

“Kozmik İnsan”

Yaşamı oluşturan “Sonsuz İlahi Işık” tanımlamasının da özünde bir enerji tanımlaması olduğunu söyleyebiliriz. Zerdüşt’ün yaratılış düşüncesi veya inancında, manadan maddeye geçiş; başlangıçta sadece bir “ışık” veya enerjinin var olduğu, zaman içinde bunun maddi evrene dönüştüğü esasına dayanır. Burada süreci yönlendiren bir “Akıl”a ihtiyaç olduğu; bu çarkı döndürmeye başlayan aklın yahut gücün Kozmik Daena, yani Tanrı Ahura Mazda olduğu belirtilir. Bu düşünce ve mantık sistemi sonraki çağlarda hemen hemen tüm idealist veya materyalist felsefi akımlarda karşımıza çıkmaktadır.

Ayrıca insanın bir mikro evren gibi yorumlanması yönündeki düşünce nüvelerinin bu öğretide yer aldığını görmek de oldukça dikkat çekicidir. Bu konu Tanrı Ahura Mazda’nın Gayomart’ı yaratışını anlatan Gayomart mitolojisinde geçer.

“Gayo Maratan’ın yaratılışı ya da onun biçimi konusunda, göksel yaradılışın prensipleri ve elemanları esas alınmıştır. Hatta bazı menkıbelerde, Gayo Maratan’ın her organına yıldız sistemlerinin içindeki bir bölgenin isabet ettiği ayrıntılarıyla anlatılır. Bir canlı organizmaya benzetilen yıldız sistemine bu haliyle “Kozmik İnsan” diyorlardı. Kısaca, Kozmik İnsan, Makro Evren’di. İnsan ise bunun bir uzantısı olarak algılanıyor ve kendisine Mikro Evren deniliyordu. İkisi de ilksel İlahi Işık’tan kaynağını aldığı için bunların kaderi de kaçınılmaz şekilde birbiriyle bağlıydı.”(16)

Kimi araştırmacılar bildiğimiz yıldız falının kökeninde de bu Makro ve Mikro Kozmos ilişkisinin ve özdeşleştirilmesinin yattığını belirtmektedirler.

Felsefi düşüncenin ana özelliklerinden biri, teoloji dışında, yani İlahi güçlere bağlamadan evrenin nasıl yaratıldığı, daha doğrusu nasıl ve neden oluştuğu sorusuna mantıklı yanıtlar getirmektir. Bunun ilk kez Tales ve onu takip eden Grek filozoflarınca yapıldığından hareketle felsefi düşüncenin Grek’te başladığı kabul edilir. Tales ile Aneksimenes, Aneksimondros ve Ege kıyılarında yaşayan diğer İonyalı takipçilerinin evreni oluşturan dört, beş ana element -toprak, su, hava, ateş gibi- saydıkları bilinmektedir. Oysa bu düşüncenin Yunan filozoflarından önce, ilk örneğini, yani evreni oluşturan temel elementlere ilişkin fikirleri Zerdüşt öğretisi ortaya koymuştur.

“Zerdüşt dini inancında Ahura Mazda’nın beş ışık unsuruna sahip olduğu belirlenir. Bunlar ateş, metal, toprak, su ve bitkilerdir. Bu elementlerin aynı zamanda dünyayı oluşturan elementler olduğu açıktır.”(17)

“Ahura Mazda’nın varlığıyla bağlantılı ele alınmış olsa da, özünde felsefi bir yaklaşım olduğu ortadadır. Kaldı ki, Zerdüşt öğretisinin yaratılış terminolojisinde, evrenin oluşumunda yeri olan, tüm canlıların maddi harcı olarak kabul edilen dört element; Vata (Hava), Athar (Ateş), Apam (Su) ve Cıl (Toprak) biçiminde ayrıca da belirtilmektedir.”(18)

Çağdaş bilim kuramında evrim sürecinin yaklaşık on beş milyar yıllık hikâyesinin “zaman”lara bölünmesi ve dört “Jeolojik Zaman” kavramıyla izah edilmesi düşüncesinin dahi kökenini Zerdüştizm’de görmek hayranlık vericidir. Zerdüşt inancına göre cihan (maddi dünya) toplam dört evre geçirmiş olup, her evre üç bin yıl sürmüştür. Ve bir evrenden diğerine geçişte, bazı türlerin yok olması da dahil büyük altüst oluşlar yaşanmıştır. Süre itibariyle büyük farklılık arz etse de, dört jeolojik zaman tahayyülü ve geçiş evrelerindeki büyük altüst oluşları kestirmek derin bir düşünce, algılama ve kavrayış düzeyini ifade eder ve de oldukça anlamlıdır.

Aynı şekilde Zerdüşt inancındaki kıyamet teorisi ve bunun oluş biçimine dair düşüncenin, 21.yüzyıl astro-fiziğinin revaçta teorilerinden biri olması da, Zerdüşt öğretisinin yaşadığı zamanın ne kadar ilerisinde olduğunu gösterir.

“Zerdüşt dini inancında kıyamet günü denilen zamanda dünyanın, ateşle eriyen bir metal gibi eriyeceği ve bu eriyip akan metal ile tanrı Ahura Mazda’nın günah ve sevaplar konusunda karar verdiği ve iyilerin mükâfatlandırılıp, kötülerin cezalandırılacağı zaman olup dünya için olacağını belirler.”(19)

Dünyanın sonunun metal gibi erimeyle olacağı, çağdaş fiziğin de tezidir.

“Güneş, çekirdeğindeki hidrojeni yaktıkça her geçen gün biraz daha ısınıyor. Yaklaşık beş milyar yıl içinde şişmeye, kızıl bir deve dönüşmeye başlayacak. …Dünya’yı yutarak ortadan kaldıracak.”(20)

Zerdüştlüğün içeriği elbette ki bu örneklerde belirtilenlerle sınırlı değildir. Avesta’nın kapsamlı ve tarafsız incelenmesi çok daha çarpıcı düşüncelere yol açabilecektir.

Zerdüşt Kültürü ve “Eksen Çağ”

Zerdüşt’ün asıl büyük önemi; özgür insan iradesini ortaya çıkaracak bir ahlak ve zihniyet devrimine öncülük ederek, katı köleci sistemin 3.000 yıllık egemen ideolojik kalıplarını parçalamasıdır. Sümer rahip ve Mısır firavun sistemlerinde somutlaşan bu ideoloji ve zihniyetin özü, kutsal ve mutlak tanrı ile tanrı-kral egemene karşı iradesi hiçleştirilmiş, çaresiz, kul insan gerçekliğidir. İşte Zerdüşt, gerçekleştirdiği ideolojik reformla bu ideolojiyi çatlatmıştır. Önder Apo, Zerdüşt’ün bu tarihi rolünü şöyle ifade ediyor:

“Büyük ihtimalle M.Ö. 600 yıllarında yaşayan Zerdüşt’ün en büyük önemi, Çin’de Konfüçyüs, Hint’te Budha ve Greklerde Sokrat’ın oynadığı büyük ahlaki reformculuğu, hepsinden önce ve çok güçlü bir biçimde gerçekleştirmiş olmasıdır. (…) Reformculuğu budur ve bunu bütün diğer reformculardan önce yapıyor. (…)

Özgür insan iradesinin isyanı biçiminde, Tanrı’yı sorgulayan bir üslup kullanıyor ve Tanrı’da cevap istiyor. O döneme kadar hiçbir insanoğlu Tanrı’yı sorgulayamamıştır. İşte Zerdüşt’ün gerçekleştirdiği ilk budur. (…) 3.000 yıllık bir zihniyete sahip ruh yapılarına ‘ayağa kalk, iradene ve zihnine sahip çık ve saygılı ol’ demek, çok zor bir ahlak ve zihniyet devrimidir. Özde gerçekleştirdiği bir felsefi devrimdir. Ve toplumda da gelişen bir ahlaki devrimdir. İşte Zerdüşt’te en çok gerçekleşen ve gittikçe önemi daha iyi anlaşılan uygarlık katkısı budur.”(21)

“Ben size öğretilmesi gerekeni öğreteceğim, seçiminizi siz yapacaksınız”

Yaşadığı çağda yaygın olan çok tanrılılığı reddederek evreni düalizm (ikicilik) ilkelerine göre yorumlayan Zerdüşt, zıtların çatışmasından senteze ulaşmayı ve özgür birey iradesine ve ahlakına sahip çıkmayı esas almaktadır. Ne denli büyük olduğu günümüzde -belki de uygarlığın içinde bulunduğu ahlaki bunalımdan ötürü- daha iyi anlaşılan Zerdüşt felsefesinin özü budur; Zerdüşt’ün haykırdığı özgürlük çığlığı budur. “Also Sprach Zarahustra” (Böyle Buyurdu Zerdüşt) diye sesini coşku ile yükselterek kapitalist modernitenin ahlaki çöküşüne erkenden dur demek isteyen Nietsche’nin duyduğu da Zerdüşt’ün bu çığlığıdır.

Zerdüşt düşüncesinde ışığı temsil eden Ahura Mazda (Hürmüz); doğruluk, adalet ve yaşam anlamına gelen iyilik ilkesi olurken; onun karşıtı, karanlığı temsil eden Ehriman İse; yalancılık, adaletsizlik ve ölüm demek olan kötülük ilkesi olarak kabul edilmektedir.

İnsanoğlu bu ikisi arasında bir seçim yapmak zorundadır. Zerdüşt’ün düalist felsefesinin önemli bir özelliği ve ahlaki erdemi, bu seçimi yapma özgürlüğünü insanın kendisine bırakmasıdır. Seçme sorumluluğunu her bireyin kendisine bırakmasıdır. Burada kişi ister Hürmüz ister Ehriman’ın tarafını tutar, bu kararı kendi özgür iradesiyle verir, ama bu seçimin sonucuna da katlanır. İnsanın bu denli önemli sayılması ve merkezi bir konuma yerleştirilmesi ilk kez Zerdüşt ideolojisinde görülen bir durumdur. “Ben size öğretilmesi gerekeni öğreteceğim, seçiminizi siz yapacaksınız” diyen Zerdüşt, özgür ve bilinçli bir tercih için iyi dinlemeyi ve aydınlık bir bilince sahip olmayı salık verir. Gathalarda bunu şöyle belirtir:

“Dinle kulaklarınla bu en gerekli olan şeyleri! İki inanç arasında (doğru bir) karara varmak için onları açık bir zihinle gör. Her insanın büyük ceza ve mükâfat gününden önce karar verecekleri bu seçimi sen kendin düşünerek bul.”(Yasna:30,2)

Zerdüşt inancında “Daena” denilen bir kavram vardır. Özgür insan profilinin çizilmesinde bu kavramın önemli bir yeri bulunmaktadır. Ayrımsız tüm insanlarda var olan bir öğedir; İlahi Işık’tan kaynağını aldığı için Daena sahibi insan aynı zamanda Tanrı’nın bir parçasıdır. O halde kul değil, karar ve insiyatif sahibi bir varlıktır. Dolayısıyla her insan kendi kaderini kendisi tayin eder. Daena sahibi insan için önceden belirlenmiş hiçbir kader yoktur. Bu yaklaşım Sümer mitolojisinden Kitabı Mukaddes’e kadar tüm tanrı-kul zihniyetli ideolojilerdeki “Levh-i Mahfuz” düşüncesinin reddi demektir. İnsanın kendi özgür iradesiyle verdiği karar, aynı zamanda onun kaderini de belirleyecektir. Bunun sorumluluğu da kendisine ait olacak, dolayısıyla hiçbir insan için doğrudan gidebileceği bir cennet veya cehennem olmayacaktır. Leslie Lipson; Zerdüşt ideolojisinde insanoğluna böyle bir özgür seçme hakkı tanınmasının önemine şu sözlerle dikkat çekmektedir:

“Ahlaki açıdan bu doktrin, kişinin seçme hakkını yok eden yazgıcılık veya takdiri ilahi ya da doğuştan günahkârlık kavramından büyük ölçüde üstündür.”(22)

“Manahica, vacahica, akemca!”

Zerdüşt’ün düalist felsefesi, ahlaki açıdan böylesi bir üstünlüğü temsil ederken, “kötülük” meselesine tatmin edici ve mantıklı bir izah getirmesiyle de, o zamana kadarki hiçbir dinin ve kültürün başaramadığını başarmıştır. Dünyada kötülük hep var olduğuna göre onu nasıl açıklayabiliriz? Bu felsefi soruya yeterli bir izahı önceki din ve mitolojiler getiremediği gibi, Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet tarafından da tatmin edici bir yanıt verilememiştir. Sümer ve onun versiyonu olan tüm mitolojilerdeki (Grek ve Roma dahil) tanrıların, insanları aratmayacak derecede entrika ve oyunlar sergilediği, kötülüklerin her türüne imza attıkları bilinmektedir. Öte yandan tek tanrılı üç büyük dinin Tanrıları iyilikseverdir. Ancak İyiliksever oldukları halde her çeşit acı ve ıstıraba, adaletsizliğe ve kötülüğe göz yummakta ve izin vermektedirler. Söz konusu dinlerin bu hususa getirdikleri izahlar inananları da dâhil birçok kesim tarafından tatmin edici bulunmamaktadır. Kötülük simgesi olan “şeytan” kavramı da durumu kurtarmaya yetmemektedir.

Eğer tanrılar bile kötülükten tam olarak arınmamış veya arındırılamamışsa, o zaman insandan ahlaklı olmayı nasıl bekleyebiliriz? İşte Zerdüşt kültürünün önemi, onun büyük ahlaki yorumu burada bir kere daha karşımıza çıkmaktadır. Onun düalist felsefesi, “Ehriman” olgusuyla bu meseleye mantıklı bir izah getirirken; öncelikle tanrı Ahura Mazda’yı kötülükten arındırmakta, ancak ondan sonradır ki insanlara ahlaklı olma çağrısı yapmaktadır. Ardından düşünce, söz ve eylem terazisinde ağırlığı ahlak değerlerine verecek; Zedüştlüğün amentüsü sayılan “Manahica, vacahica, akemca!” (İyi düşün, doğru söyle, güzel yap) söylemini haykıracaktır.

Önce tanrıları kötülükten arındırıp, ardından insanlara kötülük etmeyi yasaklayan Zerdüşt kültürü; doğal olarak hoşgörüyü temel alan, meşru savunma dışında şiddeti dışlayan, kadın erkek eşitliğine önem veren, iyi bir eş olmayı iyi ahlakın seçkin erdemi sayan, çocukların doğruluk ilkesine göre eğitilmesini salık veren, yoksullara ve zayıflara mutlaka yardım edilmesini tavsiye eden, emeğe ve alın terine saygı duyan, doğa ve hayvan sevgisinde kusur etmeyen özgür ahlaklı bir öğreti olarak hem Doğu hem de Batı uygarlığı üzerinde güçlü etkileri olan bir kültürdür.

Sayılan bütün bu özelliklerinin de ötesinde, Tanrı’nın sahip olduğu yaratıcılık vasıflarını insana da atfederek ve özgür iradesini esas alıp, insan iradesinin özgürlük sınırlarını tanrıyı sorgulayacak düzeye kadar ileri götürmek hiç şüphesiz tarihi bir çıkıştır. Zerdüşt’ün, 3.000 yıllık kul zihniyetini yıkan, özgür insan iradesinin başkaldırısını ifade eden sözleri, Avesta’nın günümüze ulaşan bölümlerinde mevcuttur:

“Sana soruyorum Tanrım, bana doğruyu söyle.

Aşağıdaki yeri, yukarıdaki gökyüzünü kim koruyor?

Suları ve bitkileri yaratan; rüzgâr ve buluta hız veren kim?

Ey Tanrım! İyi düşüncelerin yaratıcısı kim?

Sana soruyorum Tanrım, bana doğru cevap ver

Kim iyi ışığı ve karanlığı yaratan?

İyi uyumayı ve uyanmayı yaratan kim?

Kim düşünceli insanlara görevini hatırlatan?

Sabahı, öğleyi ve akşamı yaratan kim?” (Yasna:44, 1-5)

Zerdüşt ideolojisi; içerdiği yüksek ahlaki değerler ve büyük ahlakçı özelliğiyle, özgür insan iradesine büyük önem atfeden zihniyetiyle tarihe damgasını vuran evrensel bir çıkışın öncüsü olmuştur. Kul anlayışının yerine özgür iradeyi koymak aynı zamanda felsefenin de başlangıcı anlamına gelmektedir ki; Zerdüşt zihniyetinde insan iradesine ve bireyin yaratıcılığına verilen önemin, Rönesans hümanizmiyle boy ölçüşecek nitelikte olduğu rahatlıkla belirtilebilir.

Yaratıcılık sık rastlanan bir özellik değildir ve tarihte bu düzeydeki yaratıcılıkların örneği de azdır. Bu özellikleriyle Zerdüşt, Doğu ve Batı felsefesinin temellerini de atarak, insanlık tarihinin yönünü ve gidişatını değiştiren bir rolün sahibi olmuştur. Ahlaki ve düşünsel gelişmelerde bir dönüm noktası özelliği taşıyan böyle dönemler “Eksen Çağ” olarak nitelendirilmektedir.

Zerdüşt’ün hem Doğu hem de Batı felsefesinin oluşumunda öncü bir rol oynadığı gerçekliğini Leslie Lipson da teslim etmektedir. Hatta Lipson, bir adım daha ileri giderek, Zerdüşt’ün çıkışını Aydınlanma çağından bile daha büyük bir çıkış olarak değerlendirmekte ve bu görüşlerini şöyle ifade etmektedir:

“Tarihte pek çok ahlaki çıkışlar vardır. Ama bunlardan ikisi en seçkin olanlarıdır.  İlki M.Ö. 7. yüzyıldan 5. yüzyıla kadar uzayıp 6.yüzyılda doruğa ulaştı. (…) Bu ahlaki dalganın halkaları Akdeniz’in doğusunu yıkayıp Yunanistan kıyılarına ulaştı. Ahlaki ilerlemede ikinci harikulade olay 18. ve 19. yüzyıllardaydı. -Aydınlanma ve İlerleme Çağı- Sözü edilen olaylardan ilki, benzersiz ve en olağan üstü olanıdır. Ahlaki alanda buna paralel olabilecek örnekler, ne bu tarihten önce ne de sonra görüldü. Ansızın birbiri ardına dahi sayılabilecek insanlar ortaya çıktı ve din veya metafizik içeren içermeyen çok yüksek düzeyde ahlaki öğretileri bildirmeye başladılar. (…) Kimdi bunlar? Kesin ya da yaklaşık doğum ve ölüm tarihleri sıralanan, aşağıdakiler:

-İran’da Zerdüşt (? 630–579 )

-Çin’de Lao-Tzu (? 600–531 ) ve Konfüçyüs (551–479)

-Hindistan’da Gautama (Budha) (? 563–483)

-Yunanistan’da Sokrates (470–399)”(23)

Özgür iradenin yaratılması ve Newroz ateşi

L. Lipson’un haklı olarak “Eksen Çağ” diye tanımladığı M.Ö. 600 ile 500 civarında, dönemin tüm önemli uygarlıklarında bir reform ve çıkış yaşanmıştır: Konfüçyüs ile Çin, Budha ile Hint ve Sokrates ile Grek uygarlığının yükselen ateşlerinin ilk kıvılcımının Medlerin diyarında Zerdüşt tarafından tutuşturulduğu da aynı ölçüde açık ve sabittir.

Böylece “Eksen Çağ”, aynı zamanda hem Doğu-Batı uygarlıklarının yol ayrımı ve çatallaşmasının başlangıç noktası olmuş ve hem de 3.000 yıllık devletçi uygarlık sisteminin birinci döneminin -köleci dönem- sona erdiği çağ olmuştur.

Yani bir Kürt zihniyet devrimi olarak Zerdüşt öğretisinin yol göstericiliğinde bir güç haline gelen Med’ler ve Med dönemi, temelleri Sümer’de atılan köleci sistemin antik çağından, klasik çağ köleciliğine geçiş dönemidir. Köleci sistemin böylece reformdan geçirilerek yumuşatılması, tıpkı vahşi kapitalizmin sosyal demokrasi biçiminde yumuşatılması gibi -ki bu sosyalizm hareketlerinin yoğun mücadelesi sonucu olmuştur- önemli bir değişim ve reform anlamına gelmektedir.

Kürt mitolojisindeki Newroz efsanesi bu tarihi sürecin sembolü ve mitolojik ifadesidir. Zerdüşt öğretisinin etkisiyle Demirci Kawa şahsında sembolleşen “özgür iradenin yaratılması” temelinde gerçekleşen bir çıkıştır.

Newroz’un, Önder Apo tarafından yapılan, son derece tarihi gerçekliğe uygun ve en yalın tanımı şöyledir:

“3.000 yıllık Sümer-Asur damgalı Antik köleci egemen zorbalığa karşı, Kürt ataları olan Hurri-Med damgalı özgür irade direnişi…”(24)

Bu direnişle antik kölecilik Asur zorbaları şahsında sona erdirilirken, sadece Kürtler değil, bütün bölge halkları ağır bir zulüm ve baskıdan kurtulmuştur. Bundan dolayı Newroz tüm Ortadoğu, Kafkasya ve hatta Orta Asya’ya kadar çok geniş halk toplulukları tarafından direniş ve özgürlüğün sembolü bir bayram olarak kutlanmaktadır.

Bütün bu anlatımlar ve Newroz efsanesinin kendisi, Zerdüşt öğretisinden beslenen, Medya-Pers uygarlıksal çıkışı biçiminde somutlaşan Kürt kültür geleneğinin hem gücünü ve zenginliğini ve hem de ulaştığı evrensel boyutları gözler önüne sermektedir. Büyük reformculuğu ve insanlık tarihinde yol açtığı kalıcı etkisiyle Zerdüşt öğretisi ve çıkışı, Kürt kültüründe manevi-düşünsel bir zirve teşkil etmenin ötesinde, insanlık tarihinde de tanık olunan ender doruklardan biri olup, hem zaman hem mekân açısından, içinde yükseldiği Med-Pers imparatorluluğunun sınırlarını aşmış, tüm insanlığın ortak hazinesi haline gelmiştir.

Zedüşt’ü ve Zerdüşt öğretisini belki de en iyi anlayan kişilerden biri olan Nietsche “Ecce Homo” adlı yapıtında Zerdüşt’e dair şunları söylemektedir:

“… Onunla (Zerdüşt’le) ölçülünce; insanoğlunun yaptığı öbür işlerin hepsi zavallıca, olağan şeyler olarak görünür. Goethe ile Shakespeare, bu korkunç tutku içinde, bu yüksekliklerde bir an bile soluk alamazlardı. Zerdüşt’le karşılaştırıldığında, Dante yalnızca bir insandır; hakikati kendi yaratan, dünyayı yöneten bir ruh, bir yazgı değildir. Veda’ların şairleri Zerdüşt’ün papuçlarını bağlamaya bile layık değildirler. Hatta dünyadaki bütün büyük ruhları bir araya getirseniz, Zerdüşt’ün bir tek konuşmasını çıkaramazsınız. Bir sonsuz merdivendir O’nun inip çıktığı. Herkesten daha ötesini görmüş, daha ötesini istemiş, daha ötesini başarmıştır.”(25)

Çağımızın Zerdüşti Hareketi

Zerdüşte ve öğretisine ilişkin değerlendirmeler bir hayli zengindir. Verilen örnekler Kürt kültürleşmesinin nasıl bir zeminde ve zenginlikte oluştuğunu, bunun Zerdüştizme kaynak olacak denli güçlü olduğunu yine Zerdüştlükle kendi döneminde küresel bir etki gücüne ulaştığını ortaya koymaya yeterlidir. Günümüzde Kürt varlığının ve özgürleşmesinin teminatı olan PKK ve Önderliği de içinde bulunduğumuz dönemin Zerdüşti Hareketi olarak ele alınabilir. Onunla zihinsel ortaklığı ve tarihsel bağları son derece güçlüdür. Bu konuyu Önder Apo’nun değerlendirmeleri ile sonuçlandırmak içerdiği anlamsallığa da en uygun yaklaşım olacaktır.

“Zerdüşt’ün etnik kimliği önemli bir sorun olmamakla birlikte, bütün ihtimaller Med kökenliliğini işaret etmektedir. “Mağ” kelimesi Kürtçede ateş ocağında birikmiş kor halindeki ateş topağını ifade eder. Soğuk Zagros kışlarında Med kabilelerinin yaşamının büyük kısmını bu Mağ’lar etrafında geçirdiğini biliyoruz. Sohbetlerin, vaazların en koyuları da bu Mağ’lar etrafında verilir. Vaazcılara Magi denilmesi bu nedenledir. Zerdüştlükte ateşin kutsallığı bilinmektedir, çünkü ateşsiz yaşamın mümkün olmadığını günlük yaşamlarından ötürü biliyorlar. Bugünkü Kuzeybatı İran’da yani Medya’da yaşadığı yaygın bir kanaattir. Sosyal yaşama ilişkin net ilkeleri vardır. Sağlam bir eş ilişkisine büyük önem verilir. Eşler arasında kökleşmiş hiyerarşiden ziyade eşitlik ve özgürlüğe yakın bağlar geçerlidir. Yalan söylemek en büyük ahlâksızlıktır. Kulluk ilişkilerinden uzak sosyal yaşam önemlidir. Ziraat ve hayvancılık gözde ekonomik faaliyetlerdir. Hayvanlara karşı tam bir çevreci yaklaşım vardır. Hayvan etinden uzak durulur ve ziraat işleri ibadetle eş değerdedir.

Kürt varlığının gerçekleşmesinde Zerdüşt geleneği önemli bir rol oynar. Bu gelenek tek tanrılı İbrahimî dinlerle puta tapar (totemik) dinler arasında tarihsel geçiş halkasıdır. Kabile kültürlerinde egemen din anlayışı olan totemik yapıları ilk defa tabusal olmaktan çıkarıp ahlâki-kavramsal bir temele dönüştüren Zerdüştlük ilk büyük dinsel-ahlâki devrimdir. Arap kabilelerine dayalı İslamî çıkışa benzeyip onu önceler. Proto Kürt Med kabilelerinden inanç ve ahlâk temelli daha üst bir birlik ortaya çıkarmayı hedefler. Kabile toplum krizine demokratik yanı ağır basan bir çözüm geliştirir. M.Ö. 1.000’lerde varlığını görünür kılan bu inanç sistemi, Zerdüşt (M.Ö. 6. yüzyıl) ile etkili bir toplum sistemi geliştirir. Zerdüşt devriminde önemli olan, dar kabile ve hanedan birliklerini ilk defa aşıp, tüm Med kabileleri arasında ortak bir üst kimlik inşa etmesidir. Magî denilen rahipler (bilge insanlar) yeni toplumun çok etkin güçleridir. Zerdüştlük muazzam bir toplumsal enerjiye yol açar. Bir araya gelmeleri çok zor olan kabileleri ortak dinî-ahlâki inanç temelinde bir araya getirmeyi başarması, tarihin üzerinde yeterince durmadığı büyük bir devrimdir. İslamiyet ve Hıristiyanlıktan daha az etkili değildir. Hatta İbrani kabile geleneğinin oluşumunda da temel kaynak rolündedir. Med Konfederasyonu’nu mümkün kılan temel harçtır. Pers Akhamenit Hanedanlığı’nın özünde daha demokratik muhtevalı Med Konfederasyonu’nu entrikalarla ele geçirmesi ve tarihin en büyük imparatorluğunu kurması da Zerdüştî toplumsal gelenekle yakından bağlantılıdır. Geleneğin saptırılıp demokratik özünden boşaltılması, İran merkezli uygarlık geleneğiyle sonuçlanmıştır.”(26)

“Bu kültürün kendini yenileyememesi ve günümüze çok cılız (Belki biraz Zerdüştîlerde kalmış olabilir) yansıması insanlık adına bir kayıptır. İran monarşisinin bu kültürün içini boşalttığı rahatlıkla söylenebilir. Kültürün gerçek sahiplerinin Medler olmasının bu tutumda etkisi düşünülebilir. Hıristiyanlık ve İslâmiyet de bu kültürün kuşatmaya alınmasında pay sahibidir. Homojenleştirici ve dinsel dogmatizm yönleri ağır basan her iki dinin böyle davranması beklenebilir. Önlerinde ciddî bir ideolojik engel olarak dikilmektedir. Dolayısıyla çok sert tedbirlerle (özellikle İslâmiyet tarafından) bastırıldığı söylenebilir. En büyük darbeyi İslâmî fetihlerde yediği tahmin edilebilir. Elde kalan belgeler kırıntı kabilindedir. Gerçeğini fazla yansıtmazlar. Mazdek, Hürrem ve Babek gibi ünlü komünalistler tarafından sergilenen isyan ve direnişler, alan ve karakter unsurları nedeniyle Zerdüştizmin son temsili olabilir. Her üçü de hem İran-Sasani çürümüş monarşizmine hem de sefahat içindeki Abbasî sultanlarına karşı direnişleriyle kahramanlık simgesi oldular.

Ahlâkî temelde anti-uygarlıkçı ve sosyal yaşamda kişilikli olmak demokratik uygarlığın da vazgeçilmez ilkesel değerleridir. Demokratik uygarlığın Ortadoğu kültüründe sahip çıkması ve beslenmesi gereken ana damarlarından biri Zerdüşt geleneğidir.”(27)

***

Yararlanılan kaynaklar

(1)Aktaran, Fikret Başkaya; Çığırından Çıkmış Bir Dünya; s. 28

(2)Afşar Timuçin; Düşünce Tarihi-II; s. 5

(3)Murray Bookchin; Kentsiz Kentleşme; s. 42

(4)A. Öcalan; AİHM Savunmaları

(5)Y.Sami Somaz; Ateşe Tapmayanlar/Zerdüştiler; s. 26

(6)E.Xemgin; Kürdistan’da Dini İnançlar ve Etkileri s. 85-87

(7)A.Öcalan; Bir Halkı Savunmak

(8)E.Xemgin; age. s. 92

(9)A.Öcalan; Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine-I.Cilt

(10)Andre Ribhard; İnsanlık Tarihi; s.93 (Aktaran; E.Xemgin)

(11)A.G.Frank ve B.K.Gills; Dünya Sistemi; s. 75

(12)A. Öcalan; Bir Halkı Savunmak

(13)M. Siraç Bilgin; Zarathustra Gathalar s. 173-174.

(14)Aktaran, Y.Sami Somaz; Ateşe Tapmayanlar/Zerdüştiler; s. 7

(15)Aktaran, E.Xemgin; age.  s.97

(16) M. Sirac Bilgin; Aryen Mitolojisi; s. 66

(17)E.Xemgin; age. s. 108

(18) M. Sirac Bilgin; Aryen Mitolojisi; s. 35

(19)E.Xemgin; age. s. 125

(20)Bilim ve Teknik Dergisi; Aralık 2008; sayı: 493; s. 16

(21)A.Öcalan; Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine- II.Cilt

(22)Leslie Lipson; Uygarlığın Ahlaki Bunalımları; s. 163

(23)Leslie Lipson; age; s. 15

(24)A. Öcalan-AİHM Savunmaları

(25)Aktaran, A.Megil; Aşırılığın Peygamberleri; s. 158

(26)A. Öcalan; Kürt Sorunu Ve Demokratik Ulus Çözümü

(27)A. Öcalan; Ortadoğu’da Uygarlık Krizi Ve Demokratik Uygarlık Çözümü