KÖLELİK KÜLTÜRÜNE KARŞI ÖZGÜRLÜK KÜLTÜRÜ
12 Cotmeh 2013 Şemî
Kapitalist modernitenin kültürsüzlüğü yaymak için kullandığı mal ve ideoloji satarak, para ve iktidar gücüyle kültür ve sanatı denetimine alarak onun gücünü halklar üzerinde kullanarak, yumuşak yol ve yöntemlerle başta kadını ve gençliği modern birer köle haline getirmek istediğini biliyoruz.
Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi
Özgürlük Hareketimiz her anı büyük mücadelelerle dolu tarihiyle, devrim içinde devrimleriyle bir toplumda belki de gerçekleştirilmesi en zor, ama gerçekleştiğinde de bir o kadar kalıcı olan bir toplumsal zihniyet devrimi yaratmıştır. Bu zihniyet devriminin temelinde kadın özgürlük ideolojisine dayalı özgür, demokratik ve ekolojik bir yaşam kültürü vardır. PKK öncülüğünde Kürt halkının yaşadığı kültürel devrim, böyle bilinmesi ve anlaşılması gereken toplumsal bir devrimdir. Bu tarz bir devrim ile Kürt insanı, yaşama anlam yükleyen yeni bir insan, özgür bir Kürt olarak sömürgeciliğin insanı olmaktan kurtulduğu gibi, aynı zamanda yeni insanlık kültürünün öncülüğünü yapacak iddiaya ve kararlılığa sahip, devrimci bir kişilik yaratmıştır. Bu zihniyet devrimine girmeye gönüllü olmak ve oluşan yeni anlam gücüne katılmak Kürt Halkı için olduğu kadar insanlık için de oldukça önemlidir.
Ortadoğu ve Kürdistanda kapsamlı kültürel ve ideolojik mücadeleler yürütülmektedir. Artık bütün dünya da kabul etmektedir ki, Özgürlük Hareketimiz bu ideolojik mücadelede önemli bir güçtür. Önder APO da bu ideolojik mücadelede tarihi bir önderdir. Önder APO Ortadoğu'da yürüttüğü mücadele ile tüm insanlığın umudu olmuştur. İnsanlığın umudu Önder APO, Newroz'la yeni bir süreç başlatarak tarihi bir çağrıyla bir kez daha milyonları etrafında toplamış ve harekete geçirmiştir.
Toplumsallık, Özgür Eş Yaşam Kültürüdür
Özgürlüğün, içinde yaşanılan toplumsallıkla güçlü bir bağı vardır. Yoksa toplumdan koparak özgürlükten bahsedemeyiz. Toplum özgür değilse, o toplumun bireyi asla özgür olamaz. Bu yüzden PKKde özgürlük halkın ve toplumun özgür yaşamak için ihtiyaç duyduğunu gerçekleştirmektir. Halkımız-toplumumuz yürüttüğü mücadele ile göstermiştir ki, artık ezilmek-sömürülmek istemiyor, kültürel soykırım tehdidi atında değil, insanca ve özgürce yaşamak istiyor. Bu yüzden PKK de her zaman halk için yaşamak esastır. Bu temel bir ölçüdür. PKK toplumsallığın kurucusu olan kadın üzerindeki toplumkırıma, kültürel soykırıma karşı duruşla, kadın örgütlülüğünde kendini fiziki, ahlaki ve kültürel olarak savunabilecek bir güç yaratmıştır. Cinsiyetçi ve mülkiyetçi yaklaşımlar aşılarak, yaşamın esaslı bir değişim ve dönüşüme duyduğu hasreti giderme yolunda büyük adımlar atmıştır. Toplumda cinsiyetçi ve mülkiyetçi yaklaşımlarla özgür bir yaşam kültürünün gelişemeyeceği fikrini, büyük halk kitlelerinde bir anlayış olarak yaratmıştır. Erkek egemenlikli sistemin insanlara kanıksattığı davranış ve fikirlerinin ahlaki olmayışını, her yurtsever aileye anlatmıştır. Bu temelde de ailelerde büyük değişimler olmuştur. Ahlakın çöküşüne bağlı olarak gerçekleşen erkek hegemonyası, Kürt toplumunda ciddi bir dönüşüme uğramıştır. Toplumsallığın kadınla olan bağı ve onun zihniyet dünyasını anlama daha fazla gelişmiştir.
Bugün özgürlük amacına kilitlenmiş PKK insanı ile halk arasında hiç bir zaman kopmayacak bir bağ vardır. PKKde ve onun öncülüğüyle yaratılan yeni toplumda cinsiyetçi ve mülkiyetçi yaklaşımlarla beraber, bireycilik, kendine görelik, çıkarcılık, emeğe yabancılaşma, boş veren ya da emeksiz bir yaşam ayıptır. PKK kadro ve yurtseverleri ahlaki duruşları ile toplumun örnek insanları olarak yaşamaktadırlar. Yükselen toplumsal değerlerin temsilcileridirler. Birlik içinde yaşamaları, arkadaşlıkları, yoldaşlıkları dillere destan olmuştur. Bugün de bu arkadaşlık kültürü devam etmektedir. Diyebiliriz ki PKKde artık toplumsal doğayla bütünleşen, her yönüyle ve her şeyiyle yeni bir yaşam tarzı, özgür eş yaşam kültürü açığa çıkmıştır.
Bilinmelidir ki, bu yeni dönemin öncülüğünü yapan insan, PKKde Önderliğin çok büyük direnişi ve emeğiyle yetiştirilmiştir. PKKde özgür eş yaşam kültürüne bağlı insan yaratma, bir sanat eylemi tarzında ele alınmıştır. Bu eylem tarzı toplumu yeniden inşa etmenin de adıdır. Özgür eş yaşam bu anlamda kültürel bir inşa demektir. Bu inşa da Önder APO'nun yarattığı yeni yaşamın ilke ve ölçüleri, öz değerleri, temel kalıcı özellikleri her toplumsal alanda yansımasını bulmalı ve özümsenerek yaşatılmalıdır. Yapılan her çalışma özgürlük değerlerine bağlılık temelinde ele alınmalı ve her çalışmada mevcut kapitalist modernist düzene alternatif olunmalıdır. Çünkü Önder APO alternatif yaşam kültürünün bileşkesidir.
Örgütlü Yaşam, Öz Kültürü Yaratır
Önder APO'nun yaşam ve örgütlenme tarzı ile buluşan özgün Kürt kültürü, erkek egemenlikli sistem etkilerini aşan öz kültürdür. Özgür Kürt kültürü öz kültür olduğu için, kapitalist modernist yaşamda sürekli saldırıya uğrayan bir kültürdür. Kürt kültürünün bunca saldıra uğraması, onun toplum içinde yeniden ayağa kalkışını engelleme amaçlıdır. Kürt kültürü kendine hastır. Elbette her halkın kültürü güzeldir. Ama Kürtleri diğer halklardan ayıran temel özellikler de vardır. En temel özelliği, orijinal halinin egemen sistem dışında olmasıdır. Orijinal Kürt kültürü zaman ve mekân itibarıyla tüm uygarlık kültürünün dayanağı olan kaynak kültürlerdendir. Bir anlamıyla Kürt kültürü demek, insanlığın öz geçmişi demektir. Çünkü insanlığın en temel kültürel hafızası Kürt kültüründe de vardır. Kürt kültürünün içinde bulunduğu coğrafya kültürel yaratımlar için evrensellik arzetmektedir. Zamansallık anlamında da kültürleşmenin ilki olmayı barındırır.
Tüm kültürler arasında bulunan farklar Kürt kültürü açısından daha köklüdür. Orijinallik Kürt kültürünün temel karakteristik özelliğidir. PKKde de bu özellik vardır. Önder APO PKK kültürünü yaratırken, Kürt kültürünün temsilini bulduğu demokratik uygarlık kültürünü esas almıştır. PKK, öz kültürü, öze dönüşü esas almıştır. Bu nedenle PKK kendisine has yöntemleriyle, öz kültürün yenilenmesinin çekirdek gücü olmuştur. PKK toplumun ve doğanın kıyametini haber veren kapitalizme karşı, örgütlülük ve yaşam tarzı ile öze dönüş hareketidir. Kapitalist moderniteye karşıttır. Onun yaşam tarzını reddeder. Yaşamında ret ve kabul ölçüleri vardır. Bu temelde, PKKde insanlık için umut arayışı, doğru ve özgür yaşama yanıt olma geçerlidir. PKK mevcut sistemin dışındadır. Sadeliği, dürüstlüğü, çıkarsızlığı ile PKK insanı, kapitalizmi yaşayanlardan farklıdır. Onda toplum için var olan ve halkı için yaşayan insan gerçeği vardır. Ortadoğunun evliya ve erenleri, bilgeleri ve ozanları gibi PKKliler de bir Ortadoğulu ve Kürdistanlı olarak toplumun özgürlüğü için yaşamaktadırlar.
PKK Kültürü, kadın konusunda da, hem Ortadoğu'da dinlerin siyasal olarak ele alınışında ortaya çıkan yanlış yaklaşımları aşmış, hem de reel sosyalizmin yaşadığı eksikliklere düşmeden, kadın konusunda özgür ve eş bir yaşamı devrim içinde geliştirerek, devrim içinde devrim gerçekleştirmiştir. Toplumsal cinsiyetçiliğin aşılması için verilen büyük mücadelelerle PKK'de kadına dayalı toplumsallık bir kültürel değer olarak yeniden kendi özüyle buluşmaktadır.
Neolitik Devrim, Kültür Devrimidir
Özünde tüm toplumsal değerlerin temel kaynağı neolitik toplumdur. Neolitik toplum parçalanmamış, sınıflaşmamış toplumdur. Neolitikte dil, tarım, köy devrimi aynı zamanda bir kültür devrimidir. Kadın orijinli kültürel bir yaşam tarzı hakimdir. Tüm toplumsal ilişkilerin yapıcı, kültürel zemini bu ortamda yaratılmıştır. Önderliğimizin 'Kültür direnmek demektir' tespitinden yola çıkarak belirtebiliriz ki; neolitik dönem, yaşamak için kültürleşerek direnmenin geçerli olduğu kadın öncülüklü en uzun süreli bir sosyolojik zamandır. Kadın eksenli bu kültürleşme, kadın ve çocuk arasında kurulan ilk toplumsal ilişki üzerine emekle kurulu, doğayla dostluğa dayalı toplumsal bir doğanın oluşuma denk düşer. Neolitik dönem sonrasında, uygarlıkla gelişen egemenlikli hiyerarşik ve sınıfsal dönemde ortaya çıkan toplumsal ve kültürel sorunları kavrayabilmek ve çözümleyebilmek, toplumsal cinsiyetler arasındaki ilişkilerle yakından ilgilidir. Özgürlük ve kölelik ilişkilerini doğru anlamak, özgür yaşam ile egemenlikli yaşam arasındaki kültürel oluşum ya da yıkımı anlamak kadar önemlidir. Kadın ve erkek ilişkileri özgürlük temelinde ele alındığında farklı, kölelik temelinde geliştiğinde farklı bir kültürel bakışı gerektirir. Açık ki, özgür eş yaşam kültürü yapıcı ve kurucu bir özellik taşırken, her türlü kölelik içeren yaşam ise yaşamı yıkan, bozan ve bitiren niteliktedir. Neolitikte kadın yaşamla anılarak, tanrıçalık mertebesine yükseltilirken, medeniyet denilen çağda yerin dibine gömülmek istenmektedir. Kürt toplumunda adı 'Star' olarak anılan tanrıça İştar, medeni-burjuva (her iki kelime de şehir kökünden gelir) mekanlarında insanı yoldan çıkaran bir kötülük öncüsü olarak anılır. Kapitalist modernitede ise artık meta haline dönüştürülmek istenir. Ruhu yok sayılarak her türlü zulme boyun eğdirilen bir uysal kişilik olarak, ancak kabul görür.
Önderliğimizin kültür üzerine olan belirlemeleri bu anlamda bizlere ışık olmaktadır:
Kültürü insan toplumunun tarihsel süreç içinde oluşturduğu tüm yapısallıklar ve anlamlılıklar bütünü olarak genel bir tanımlamaya kavuşturabiliriz. Yapısallıkları dönüşüme açık kurumların bütünü olarak tanımlarken, anlamlılıkları dönüşen kurumların zenginleşen ve çeşitlenen eşgüdümlü anlamlılık düzeyi veya içeriği olarak tanımlamak mümkündür' diyor. Yine kültürü tanımlarken; 'Kültürün dar anlamda tanımı da oldukça sık kullanılmaktadır. Burada kültür daha çok anlam, içerik, yapının yasası ve canlılığı olarak belirlenmeye çalışılmaktadır. Toplum söz konusu olduğunda, dar anlamda kültürü anlam dünyası, ahlâk yasası, zihniyeti, sanatı ve bilimi olarak tanımlıyoruz. Politik, ekonomik ve sosyal kurumlar bu dar anlamla bütünleştirilerek geniş anlamda genel kültür tanımına geçilir.
Uygarlık düzeninin başlamasıyla yıkım ve kırım riskiyle karşı karşıya kalan ve her zaman tehditler altında direnmek durumunda olan özgür yaşam kültürü, kadın yaşamına yedirilmek istenen kölelik sistemiyle gözden düşürülmek istenmiştir. Bu yüzden özgür yaşam kültürünü yeniden inşa edip, demokratik yaşamı yeniden kurarken erkek egemen zihniyetinin ve onun maddi uygarlık dünyasının ortaya koyduğu, egemenlerce yaratılan algıları, hakikat olmayan tarihten ve toplumdan kopuk sosyolojik yaklaşımları mahkûm etmek durumundayız. Esas almamız gereken neolitik dönemin ana kadın kültürü ve bu kültürün toplumsallığıdır. Neolitik köy kültürünün, özgür yaşama kaynaklığı ise daha çok duygu ve düşüncedeki yanıyla ilgilidir. Özgür yaşam daha çok manevi kültürü ifade eder. Ama maddi kültürün toplumsal yaşamdaki inşa süreçlerindeki etkilerini de unutmamak gerekir. Tümüyle yansıtma tarzında olmasa da, örgütlenme tarzında yaşamın maddi alanlarını yansıtır. Bu manevi dünyanın bir maddi kültür temeli de vardır. Yaratım bu maddi kültür dünyasını geliştirir. Neolitikte özgür yaşam kültürel alandaki değişim ve dönüşümün insan yüreğindeki sancısıdır. Toplumun özgür yaşam alanını adeta yeniden kurar ve inşa eder. Bu inşa kadın öncülüğünde bir inşadır. İlk basit kaya figür ve resimlerinden tutalım, ilk ezgilere, ilk anlatımlara ve ilk ana kadın heykelciklerine kadar kültürel kaynak doğal toplum ve neolitiktir. Zaten tüm sanat disiplinlerine bakıldığında içerik, biçim, kompozisyon, tarz, stil, ritm, melodi, makam vs. adı altında dile getirilen olguların tümünün kökenlerinin tarihin derinliklerine, neolitik döneme, doğal topluma gittiği görülür. Bunun için ahlakın çözülmediği, kişiliğin bölünmediği yerde özgür yaşam sanatı, toplumu bir arada tutan moral değer olarak toplumundur, ona aittir. Birikimlerin en güzel ifadesidir.
Kültürel ve toplumsal sorunları çözmek yolunda ilerlerken, sorunların kaynağında kadına yaklaşımı görmek zorundayız. Yoksa sorunları çözmek bir yana, daha karmaşık hale getirip çözümden uzaklaşmak söz konusu olabilir. Özgür yaşam kültürü üzerinde yoğunlaşmak, ona kafa yormak, özgürlük arayışımızı kadın yaşamı ve kültürü üzerinden yola çıkarmak, oldukça doğru ve hakikate uygun olacaktır. Uygarlık dediğimiz sınıflı-devletli sistemlerde, mitoloji nasıl devletleştirilmişse, kadınının rengi yerine egemen erkeğin, tiranların, rahiplerin hikâyesini anlatmaya başlamışsa, kültür ve yaşam da bu zamanda devletleştirilmek istenmiştir. Tanrıların ve devlet yöneticilerinin figürleri beraber çizilmiştir. Heykellerin cinsiyeti değişmiştir. Hitabete, aldatma ve kandırmaya önemli rol oynatılmıştır. Mimari ise artık insan ölümüdür. Zigguratlar, piramitler, nemrutlar ve firavunlar için on binler toprağa gömülmüştür. Kadının kurduğu ezgili yaşamın adı olan müzik, egemenlerin elinde iktidarcı ritüellerin vazgeçilmezi olmuştur. Toplumu yaşatan özgür yaşam kültürü ve sanatı egemenlerce yozlaştırılarak ilk kez başa bela bir durum haline getirilmiştir. Asimile etmede, eritmede, yanıltmada, zihinleri ve yürekleri işgalde devletçe çok yönlü kullanılan sanat, devlete sanat yapanlar ile somut olarak devletleştirilmiştir. Bu demek değil ki ahlaklı bir toplum ve özgürlük için hiç sanat yapılmamıştır. Ama şu bir gerçek ki, kadın köleliği üzerine kurulan uygarlık büyüdükçe ve yayıldıkça toplumda olduğu gibi, kültür ve sanatta da yaygın bir hegemonik iktidar alanı oluşturulmuştur.
Kapitalizm Kültürsüzlüktür
Kapitalizmde ise bu hegemonik anlayış zirveye ulaşmıştır. Erkek egemen anlayışlı zihniyetin çirkinliği tamamen hakim kılınmıştır. Bu durum yaşamın ve kültürün can çekişmesidir. Tarih artık erkek tarihidir. Zaten İngilizce tarih 'history' demektir. 'Hi-story' kelime anlamı olarak dahi erkeğin hikâyesi demektir. Kapitalist Modernitede bu zihniyetle kültürün kültürsüzlükle, kadının kadınla, sanatın sanatla vurulması vardır. Bu çarpık zihniyetin müzikle, sinemayla, tiyatroyla, resimle, edebiyatla yaptıkları ortadadır. Kültürsüzlüğün sanatçısının komutanı artık paradır. Sanatı yaratan kadın, bir cinsel meta olarak kullanılmakta, cinsiyetçi ve mülkiyetçi anlayışlar kültür ve sanat alanında etkili kılınmak istenmektedir. Sahte sanatçılık artık kapitalist moderniteden emir alır, onun için yaşar, onun için yaratır. Derler ya artık din-iman para olmuştur. Maneviyat ölüm döşeğindedir. Maddi dünyanın sanatı manevi dünyayı boğmak üzeredir. Toplum soluksuz bırakılmıştır. Sanat özüne ters düşürülerek tam tersi bir rolle eğlence kültürünü geliştirilerek, toplumsal yaşam esir alınmak istenmektedir.
Kapitalizmde kültür sanata oynatılan bu rol, insan olmanın ifadesi düşünmenin toplum için bir iş olmaktan çıkarılmasının bir sonucudur. Toplumla bağını koparmayan, hayaller ve ütopyalar dünyası sahibi sanat ve sanatçı, kapitalizmle birlikte artık toplumla bağını koparmış sanal bir dünyaya mahkum edilmek istenmiştir. Geçmişle bağlar kurarak bugüne anlam katan sanat, kapitalizmde bundan vazgeçtiği için, geleceğe yön vermekten de acizdir. Toplumsallığın manevi dünyasından mahrum bırakılan insan ve onun yaşamı-sanatı, kapitalizmde sadece günü kurtarmaya bakar. Yaşamın-sanatın bu tarzda yozlaştırılmasıyla metalaştırılıp bir tüketim nesnesi olarak pazara sunulması ve alım-satım konusu haline getirilmesi, sanatın ancak günlük bir ihtiyacı karşılayabilir düzeye indirgenmesidir. Öz itibariyle bu da özgür bir yaşam ve kültürlü bir sanat olmaz. Buna en güzel örnek belki de her gün sanat adına ortalığa sürülen filmler, dizi film, klipler ve müzik CDleridir. Birçok dizi ve klip izleniyor, şarkı dinleniyor, bunların kaç tanesi etkileyiciliğiyle kalıcılaşıyor, unutulmuyor?
Sanatçının özgür yaşam kültürüne ve toplumculuğa öncü olması gereken bir durumdan, kapitalizmle gelinen nokta iyi görülmelidir. Kapitalizmin bu durumu, toplumun gelişim diyalektiğini bilmeden yaratımlara kalkışma ve sanat adına ortaya çıkan felakettir. Sanatta ve yaşamda felaket onun yozlaştırılmasıdır. Özgür yaşam ve sanat için yozlaşma, toplumdan ve onun tarihinden kopmaktır. İnsanın ya da sanatçının kendisini toplum dışında bir varlık olarak tanıması ve tanımlamasıdır. Kendi mevcudiyetini toplum üzerinde, toplum dışında aramasıdır. Oysa özgür yaşam ve sanat toplum dışında ve üstünde olan insanla asla yapılamaz ve birlikte olamaz.
Bunun ne olduğunun en somut hali günümüz gerçeğidir. Bozulmaması, kalıcı olması gereken kutsal yaşam ve sanata, kapitalizm tarafından bu özelliğini kaybettirilerek kimliksizleştirilir. Toplumsal bir varlık olan insan, kendine özgü yanını kaybeder ve tabii ki o insanın yaptığı sanat da sanat olmaktan çıkar ya da kötü bir sanat, devletleştirilmiş sanat olur. Öyle bir hal alır ki, insan yaşamı kendi toplumunu bitirme sanatına dönüşür. Kapitalizmde toplumsal hakikatin tüketilişine paralel olarak, sanatın tüketilişi de beraber yaşanıyor.
Kültür ve sanat da özgür yaşam kültürü gibi tüketilmek isteniyor. Hele hele burjuva kesimde kültür ve sanat bir endüstri malzemesi olarak daha da basitleştirilir. İçeriğinden çok sayısal niceliği göze gelir. Kapitalizmde gelecek olmadığı, günübirlik yaşam olduğu için ütopya, içerik, öz ve anlam, anlamsız kılınır. Kapitalizm, bir tüketim kafasına-mantığına sahip olduğundan, sanat ürünlerinin tüketilmesi için kısa ömürlü olmasını ister. Onlar için sanat, tüketim malzemesi olmak dışında bir anlam ifade etmez.
Bugün egemen sömürgeci devletler Tv, dizi, sinema ile, müzik ve tiyatro ile Kürdistanda bir kültürü yıkmak istiyor. 1970lerden bu yana arabesk şarkıcı-türkücülerle, popçularla, devletin yaptıkları-yapmak istedikleri biliniyor. 12 Eylül sonrası Kürt gençliğinin esir alınması için ne çok özel savaş planları yapıldı. Son yıllarda yapılan kültür ve sanat çalışmalarına da bakalım ne göreceğiz; hepsinin bir merkezden, bir anlayıştan üretildiği ve özgürlük hareketi karşıtı bir duruşa sahip olduğu, kapitalist modernitenin değirmenlerine su taşıdığı ortadadır. En çok topluma ait olan sanatçıların ve sanatın, devletin elinde olma durumu vardır. Devlet bu kirli işler için talimatlar veriyor. Sanatçılar devlet kurumları tarafından yönlendirilmek isteniyor. Kürdistan'da devletin bu kişi ve kurumları kullanarak yapmak istediği soykırımı süreklileştirmektir. Şimdi bunu en çok da sahte Kürt sanatçılarla, bazen de Kürt'ün dili ile yapmak isteyecektir. Çünkü günümüzde nasıl sanat sanatla vuruluyorsa, kadın kadınla vuruluyorsa, görülmelidir ki Özgür Kürtte, sahte ve sistem içi bir Kürtlükle vurulmak isteniyor. Bu, kapitalist mantıktan ayrı ele alınmamalıdır. Onun Kürdistanda somut işleyişi böyledir.
Kürdistan'da cinsiyetçilik ve mülkiyetçilik tuzaklarına insanlarımızı düşürmek ve özgürlükten uzaklaştırmak, dincilik ve bilimcilik hatta milliyetçilikle insanları bu tuzaklara düşürerek özgürlük hareketine karşı kullanılmak istenmesi bilinmelidir ki yeni bir şey değildir. Bu kirli tuzakların bugün ortaya çıkması, özgürlük hareketinin gücü ve ideolojik mücadelesi sayesinde olmuştur. Kürdistan'da özgürlük hareketi düşmanlarının kadına yaklaşımları dün olduğu gibi bugün de vardır ve kirli planları içermektedir. Yatılı il bölge okullarındaki çocuklara kurulan tuzaklardan tutalım, başta İstanbul olmak üzere metropollere gitmeyi, Kürdistan'dan kopmayı özendiren dizi filmlere kadar bin bir yol kullanılmaktadır. Kürdistan'da uygulamaya konulan bu planlar yaratılan kadın devrimine, kadın özgürlük ideolojisine ve Kürt halkına karşı yapılmış büyük bir saldırı olarak görülmelidir. Bu saldırılara karşı toplumun savunmasız bırakılması düşünülemez. Kürt kadını ve gençliğinin ulaştığı bilgelik ve ahlaki-politik düzey, bu insanlık dışı uygulamalara yanıt verecek güçtedir.
Kürdistan'da Köleliliğe Karşı Özgürlük Kültürü Direniyor
Kürdistanda kültürel durum daha da vahimdi. Uzun yıllar Kürdistanda kültür ve sanat faaliyetlerine, özgür yaşamı boğma ve işgal hareketi olarak rol oynatılmak istendi. Ulus Devletler eliyle yürütülen kültür ve sanat faaliyetleri, Kürt kadınına ve onun yaşam kültürüne bir saldırıya dönüştürüldü. Bu saldırılar bir bütün olarak, Kürt halkı için inkar ve imha politikalarının zehir dolu tatlı dili yapılmak istendi. Asimile ederek Türkleştirme, Araplaştırma, Farslaştırılma ile özgün Kürt'ün özgür yaşamı ve kültürü katledilmek istendi, bu yetmezmiş gibi Kürt halkının bu katillere âşık olması beklendi. Arabeskle, popüler kültürle, egemen işgalci kültürle halkımıza yaşam haram edilmek istendi.
İşte böyle bir ortamda Kürt Özgürlük Hareketi doğdu. Önder APO öncülüğünde özgür eş yaşam ve özgür Kürt kültürünün dirilişi yaşandı. Büyük bir direniş ile sanat yapacak insan ve sanat yapılacak ülke yaratıldı. Egemen devletler yaratılan özgür insandan ve ülkeden korktular, bu umudu yok etmek, tasfiye etmek istediler. Siyasi ve askeri saldırılar yürüttüler, aynı zamanda kültür ve ideolojik alanda sanatçılık kılıfıyla yürütülen bu saldırıları çok iyi görmemiz gerekiyor. Başta Türk devletinin saldırıları olmak üzere Kürdistan'ın her parçasında kültürel soykırım kapsamında ciddi saldırılar var. Ve buna her gün bir yenisi ekleniyor. Günümüzde iktidar islamı adı altında biçimde farklı özde geçmiş yaklaşımları aşmayan yaklaşımlarla, Kürdistanda sanat yeniden devletleştirilmek isteniyor. Ya da başka bir deyişle, Kürdistan'da sanatla sanat vuruluyor, kadın sanatla vuruluyor, kültürsüz bir 'sanat' yaratılmak isteniyor. Fiziksel katletmeyle yapamadıklarını, sanatla özü boşaltarak, ruhları öldürerek yapmak istiyorlar.
Önder APO; 'Sosyalist olmak öncelikle eş yaşamda özgürlük düzeyini tutturmakla ilgili olmak durumundadır. Eski mitolojik ve dinsel yaşamın başlangıcında rastlanan büyük ilkesel ve çetin pratik yaşamların benzeri bir yaşam tarzını esas almak gerekir. Eş yaşamın sosyalistçe inşası, ancak uygarlık sistemlerinin ve kapitalist modernitenin evcil özünü ve biçimlerini aşmakla gerçekleşebilir.' diyor. Bu belirlemeler, kültür ve özgür yaşam savaşında bize yol gösteriyor.
Kapitalist modernitenin kültürsüzlüğü yaymak için kullandığı mal ve ideoloji satarak, para ve iktidar gücüyle kültür ve sanatı denetimine alarak onun gücünü halklar üzerinde kullanarak, yumuşak yol ve yöntemlerle başta kadını ve gençliği modern birer köle haline getirmek istediğini biliyoruz. Kapitalist modernite kadın ve gençliğin, özgür eş yaşam kültürü karşısında, bin bir hile ile sahte aşk ve para eksenli vaatlerle özgür yaşamıyla oynayıp onu bozmak istiyor, bir kafese kapatmak istiyor. Önderliğin 5. savunmasındaki; 'Kapitalist modernitenin yıktığı mucizevî, büyüleyici yaşamı ancak özgür eş yaşamla, onun sosyalist kişiliği ve toplumsal mücadelesiyle kazanıp paylaşabiliriz. Bunun için çocukluktan itibaren özellikle kız çocuklarını demokratik modernite zihniyeti ve kurumlarıyla eğitmek, demokratik sosyalist toplumsal mücadeleyle pratikleşmek yaşam tarzımız olarak benimsenmeli, özgeleştirilmeli ve kazanılmalıdır. Sosyalist yaşam ise, eski tanrıça kültürüyle eş bir tanrıça yaşamını gerektirir' sözleri Kürt insanı ve özelliklede Kürt kadınlarına ve gençliğine özgür eş yaşam kapılarını açacak bir anahtar niteliğindedir. Herkesin okuması gerektiği bu belirlemelere karşı bize düşen, bu anahtarla özgür eş yaşamın hakikat kapısını açıp o yaşama girmektir.