KADININ EKONOMİDEN DIŞLANMA SÜRECİ

12 Tîrmeh 2014 Şemî

En tarihsel-toplumsal bir kurum olan annelik işinin karşılığını hiçbir patron, bey, efendi, işçi, köylü, kentli birey ödeyemez

Delal AFŞÎN

Genelde devletçi uygarlık sistemi özelde kapitalist modernite kendi sistemini devam ettirmek için tüm canlıları meta olarak kullanma hakkını kendinde görmekte, ekonomi adı altında her şeyi alım-satım malzemesi yapmaktadır. Böyle ele alış tarzı ekonominin içeriğini boşaltırken, kadını bu sistemin kurbanı yaparak sistemin en ağır yükünü çeken konumuna getirmektedir. Kadın emeğinin sömürülmesi bir yana vücudunun parçalara ayrılarak reklam malzemesi yapılması, kadını cinsel meta olarak kullanma üzerinden toplumu ahlaki değerlerden uzaklaştırarak insanlığın düşüşünü gerçekleştirmesi, kadının ekonomiye çekilmesiyle değil, ekonomiden uzaklaştırılması sonucu olmuştur.

Aile içinde evin yasasını koyan, ev içerisine huzurlu yaşamı sağlayan kadın, evin dışına çıkarılan, piyasaya sunulan bir meta dışında, bir anlam ifade etmemesi ekonomiye katkı değil, ekonomik olarak bunalımların yaşanmasına da kaynaklık etmiştir.

Kapitalist modernitenin ekonomiyi ele alma yöntemine baktığımızda, kadını başka türlü işlevli hale getiremeyeceğini net olarak görebiliriz. En acı olanı ise kadının tüm bunların farkına varmaması sonucu, sistemin kadın üzerinden kendisini sürdürmesidir. Ekonominin sadece para kazanmak olduğu, kadınında aile bütçesine katkı sunma arayışları ekonomiyi yanlış anlamanın da sonucudur. Kadın bir nevi kendini ifade etme yöntemi olarak da bu sistemin içine girerken, aslında ne kadar ifadesiz bir konuma düştüğünün farkına varmamaktadır. Ekonomik olarak özgürlüğünü kazanma adı altında kadın köleliği daha da kapsamlı olarak yürütülmüştür. Kapitalist modernite çağında, reklamının yapıldığı gibi kadının özgürlüğünü kazanması şurada kalsın metalaştırılmayan tek bir hücresi bırakılmayacak denli derinleştirilmiş bir piyasa köleliğini yaşaması söz konusudur.

Her canlı varlığın doğal hakkı olan beslenme, ekonominin kendisi olurken, kapitalist sistem bu beslenme olanağını insanları kendisine mecbur ve muhtaç bir hale getirmesine kadar vardırır. İnsanların temel ihtiyaçları üzerinde iradelerinin kırılması esas alınırken, toplumda bu konuda yaşanan tüm sorunlar karşısında refleksiz bir insanlık açığa çıkar. Burada kapitalist sistem aslında amacına ulaşmış durumdadır. Kendisine köle yapmadığı hiçbir canlı bırakmadığı gibi sistemine karşı çıkan her kesimi de etkisiz kılmanın hesabını da yapmaktadır. Öyle ki evin geçimini sağlamak için insanların en doğal hakkı olan çalışma hakkını bile elinden alması, işsizler ordusunun yaratılmasına neden olmuştur. Bu gün işsizlikten kaynaklı bunalımlardan en çok olumsuz etkilenen kesim yine kadınlar olmaktadır. Artan işsizlik ve yoksulluk karşısında, uygarlık toplumunda gelenekselleşen aile kurumunun maddi koşulları büyük oranda ortadan kalkar.  Evin, ailenin geçimi için kendi bedenini satmaktan başka çaresi kalmayan kadınların bu kadar çözümsüzlüğünün nedeni kadının ekonomiden koparılmasının sonucudur.

 

Ekonomik sorunlar esas olarak kadının değerlerinin gaspı ile başlamıştır

 “Uygarlık öncesi toplum çağlarında ‘güçlü adam’ın ilk zor örgütlenmesi sadece hayvanları tuzağa düşürmedi. Kadının duygusal emeğinin (göz nurunun) ürünü olan aile-klan birikimine de göz koyan yine aynı örgütlenmeydi. Bu ilk ciddi zor örgütlenmesidir. El konulan, kadının kendisi, çocukları ve diğer kan hısımlarıydı; hepsinin maddi ve manevi kültür birikimleriydi; ilk ev ekonomisinin talanıydı. Bu temelde proto-rahip şaman, tecrübe sahibi şeyh ve güçlü adamın zor örgütünün el ele verip, tarihin ilk ve en uzun süreli ataerkil hiyerarşik (kutsal yönetim) gücünü oluşturduğunu tüm benzer aşamadaki toplumlarda gözlemlemekteyiz. Sınıflaşma, kentleşme ve devletleşme aşamasına kadar toplumsal ve ekonomik yaşamda bu hiyerarşinin belirleyici rol oynadığı açıktır.” Kadın emeğinin gaspıyla başlayan sorunların kaynağını önderlik belirlemesinde net olarak görebilmekteyiz.

Bu günde aynı sorunlar farklı kılıf altında sürüp gitmekte insanlar doğal olan beslenme ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma getirilmektedir. İnsanların en doğal hakkı olan çalışma hakkı bile elinden alınırken, devasa işsizler ordusu da yaratılmış olmaktadır. Şüphesiz günümüz de ekonomik sorunların kaynağı sadece işsizlik değildir. Bununla birlikte artan nüfus oranı, köy ile kent arasında oluşan uçurum, çarpık sanayileşme, ekolojik dengenin bozulması, endistriyalizmin yarattığı tehlikeler gibi saymakla bitmeyecek insanlık sorunlarının asıl kaynağı toplumların sermayeleştirilmesi şahsında kadının sermayeleştirilmesidir. İlk köleleştirmenin kadın şahsında gerçekleştirilmesi, bu gün yaşadığımız sorunların sebebi olmuştur. Kadının yaratmış olduğu değerlere el koyarak sistemini geliştiren uygarlık güçleri bu gün içinden çıkılmaz sorunlara da neden olmuş, kapitalist modernite çağında bu sorunlar adeta bunalım düzeyinde insan yaşamını etkiler duruma gelmiştir. Kadın sömürüsü ile başlayan ve toplumda insanlar arasında sınıflaşmalara, ulusal, etnik ve ideolojik çelişki; çatışma ve savaşlara kadar varan ekonomik sorunların temeli kadının asıl çalışma değerlerinden uzaklaştırılarak erkek sistemine sunulmasıdır.

Hiyerarşik sistemin gelişmesiyle birlikte kadının binbir emekle oluşturduğu yaşam yasalarını, ‘me’lerini erkeğin gasp etmesi toplumsal sorunların baş göstermesine sebep olmuştur. Birinci cinsel kırılma olarak da değerlendirdiğimiz bu dönem kadın emeğinin sömürüldüğü, kutsal değerlerinin elinden aldığı ve kendine ait olmanın dışına çıkarıldığı bir süreçtir. Doğal yaşam akışının tersine döndürüldüğü ve kadının kutsallarının anlamsızlaştırıldığı bir yaşamın başlangıcı böyle oluşurken, Tek tanrılı dinlere geçişle birlikte kadın açısında ikinci cinsel kırılmanın yaşanması kadını özüne daha da uzaklaştırmış, tam bir cinsel meta olarak ele alınmaya başlanmıştır.

Doğal yaşamın, toplumsallaşmanın, güzelliğin ve özgürlüğün simgesi kadın bu günden sonra dört duvar arasına da, erkeğinden izinsiz bir adım dahi atamayacağı işkenceli bir yaşamı kader olarak görmeye başlamıştır.  Kadının dört duvar arasına sıkıştırılmış yaşamı, onu üretimden koparırken, ev içinde yaptığı işlerinde hiçbir değeri olmamıştır. Günün yirmi dört saatini evine ve çocuklarına adayan kadının benim diyebileceği yaşamı kalmamıştır.

Ana emeğinin değersiz görülmesi kadını ekonomiden uzaklaştırdı

“Hiçbir birey (efendi, bey, patron, serf ve işçi olarak) ve devlet ekonomik eylemin aktörü olamaz. Örneğin en tarihsel-toplumsal bir kurum olan annelik işinin karşılığını hiçbir patron, bey, efendi, işçi, köylü, kentli birey ödeyemez. Çünkü annelik toplumun en zor ve gerekli eylemini, yaşamın sürdürülmesini belirliyor. Sadece çocuk doğurmaktan bahsetmek istemiyorum. Analığa bir kültür, sürekli yüreğiyle ayaklanma halinde bir olgu, zekâ yüklü eylemin sahibi olarak geniş açıdan bakıyorum.  Doğru olan da budur.  Peki, bu kadar zorunlu, zorlu, eylemli, yürek ve akıl dolu sürekli ayaklanma halindeki kadına ücretsiz emekçi muamelesi yapmak hangi akıl ve vicdanla bağdaşabilir?” Önderliğinde belirttiği gibi ana emeğinin para ile ölçülemeyeceği çok nettir. Çocuğu dokuz ay karnında taşıyan, doğuran ve belli bir yaşa kadar büyüten tüm bunları yaparken hiçbir karşılık beklemeyen bir insanın emeğinin değeri nasıl ölçülür. Ölçülse bile neye karşılık gelebilir. Sevginin, bağlılığın, aşkın değerini ölçebilir miyiz? Bir ananın çocuğuna verdiği aslında budur.

Kadının karşılık beklenmeden verdiği bu emeklerin zorunlu görevi olarak görülmesi ve saygı verilmemesi, çocuklarına harcadığı emeğinin üretim olarak ele alınmaması, tüm sistemlerin yaşadığı en büyük yanılgı olmaktadır. Sıradan bir işçinin emeğinin karşılığı olurken, bu işçiyi doğuran, büyüten ananın emeğinin değer olarak görülmemesi günümüzde yaşanan ekonomik sorunlarında nedenidir. Yaşamın sürdürülmesi için verilen bunca emeğin mutlaka bir değeri olmalı. Ananın bu emeğine anlam vermeme kadar, kadını bu anlamda ücretsiz emekçi olarak görmek toplumsal sorunlarında nedenidir.

Kapitalist modernite sistemi kadının bu emeğini görmediği gibi kadının hamilelik süreçlerini üretimde kopma olarak ele alması, en çokta kadını emeksiz olarak görmesi, aslında ucuz iş gücü olarak gördüğü kadının sistemine hizmet etmemesinin korkusudur.

 

Komünal değerlere sahip çıkmak onun zihniyetini güçlü oluşturmak kadını ekonomi ile buluşturacak

Ekonomiyi evi geçindirme, aile yasası olarak tanımlamak kadının ekonomiden öncelikli olarak kendisi sorumlu görmesi, ona göre kendisi örgütleyerek çalışmalara katılması önemli olmaktadır. Kadının toplumsallaşmayı oluşturması özünde komünal yaşamının sonucudur. Ana olması bunu daha güçlendirmektedir. Bir ananın adaletsiz olduğunu, çocukları arasında ayrım yaptığını, yaşama karşı duyarsız olduğunu söyleyemeyiz. Özellikle paylaşımcı olması onun komünalliğini simgeler.

Kadının herhangi bir şeye verdiği emek kendisi için değildir. Mutlaka içinde bulunduğu topluma, ailesine karşı sorumluluk temelindedir. Bunu karşılık beklemeden yapar ve çevresindeki insanların mutlu olması onun için yeterlidir. Kadının bu komünal yaşam anlayışı aslında ekonominin kendisidir. Bunun emekle bütünleşmesi kadın şahsında somutlaştığı için kadın ekonominin asıl sahibi olmaktadır. O zaman kadın ekonominin asıl sahibi olduğuna göre günümüzde yaşanan ekonomik sorunların nedeni kadının bu alandan uzaklaştırılmasıyla başladığına göre, kadının ekonomik sorunların ortadan kaldırılmasında da belirleyici bir role sahip olduğunu bilmesi, kedisini bu alanın dışında bırakmaması önemlidir.

Kadının ev içinde yaptığı işlerden tutalım, çocuk büyütmeye kadar, evin geçimini düzenleyen tüm faaliyetlerden kendisinin öncelikli sorumlu olduğunu bilerek yaşama katılması gereklidir. Yaşama katılımının bilinçlilik temelinde olması önemli bir konudur. Tarihten günümüze kadın yaşamın huzur içinde yaşanmasında önemli bir rolün sahibi iken, bu hep kadın dışında, erkeğe maledilen özellikler olarak ele alınmış kadında böylelikle bu yaşamın dışında bırakılmıştır. Bunun bilincine vararak kadının yaşama katılımı olursa, üstesinden gelinemeyecek sorunlar kalmaz. Bu açıdan yaşamı bilerek yaşamak önemlidir. Bize sunulan yaşamı değil de, özgürce yaşayacağımız yaşamı emeğimize doğru sahip çıkarak inşa edebiliriz.

Toplumuna karşı sorumlu olan kadınların ekonomi gibi yaşamsal olan bir konuyu erkeğe teslim etmesi kabul edilemez. Emek sarf eden kadın bu emeğine bilinçlice sahip çıkarken, kendisiyle birlikte çevresini de örgütlemek ve bilinçlendirmek zorundadır.  Kadınlar aile içerisinden tutalım, katıldığı tüm iş sahalarında ve alanlarda başarılı olmasına rağmen halen kendini ekonomi dışında görmesi bilinçsizlikten kaynaklıdır. Zihniyet boyutunda kadınların kendilerini eğitmeleri, sorumluluk almaları önemli olmaktadır.

Devletçi uygarlık sistemine geçerken Sümer rahipleri insanları önce zihniyette boyutunda ikna ederek, sistemlerini bu zihniyet yapısı üzerinde inşa ettiler. Toplumsal yaşamın özüne ters olan bu sistemi değiştirmekte önce zihniyette olacaktır. Bizde sistemimizi önce zihniyette inşa edebiliriz. Bir şeye inanmak ve bunun zihniyette alt yapısın oluşturmak yapılacak işin yarısı olmaktadır. Zihniyet aydınlaması da öncelikli olarak eğitim yoluyla olur. Bu açıdan kadın ekonomi akademileri kurarak burada projelerin kendi yaşam koşulları doğrultusunda tartışmaları komünal yaşam tarzını ona göre örgütlemeleri çok önemlidir. Dünyada gelişen devrim örneklerine baktığımızda kadının aktif katılımı olmasına rağmen, kendine ait bir ekonomik sistemi olmamıştır.  Aslında bunun bilinci oluşmadığı için sistemi de oluşmamıştır. Ekonomi akademileri bu açıdan önemlidir. Kadın kendi alanında bunu örgütleyeceği gibi genel olarak oluşturulacak ekonomi akademilerine aktif katılım sağlayarak da önemli katkılar sunabilir.  Akademisiz, projesiz, sistemsiz ekonomi de yaşanan sorunların üzerinde gelinemeyeceğinin bilincinde olarak, komünal yaşam tarzının geliştirilmesi öncelikli kadının görevidir.  

 

Ekonomik örgütlülüğün güçlü yapılması kadını ekonomi ile buluşturacak

Ekonomik sorunlar kadının ekonomiden uzaklaşmasıyla baş gösterdiğine göre, bu sorunların çözümü de kadının bu alanda kendini doğru örgütlemesiyle olacaktır. Ev işlerinden tutalım kadının aile geçimine katkı sunma amacıyla çalışmalara katılımı her alanda olmasına rağmen kadının tüm bu konularda örgütlü olmaması, kadın emeğinin belirgin olarak açığa çıkmasını engellemektedir. Örneğin bu gün tarım sektöründe çalışanların % 80’ inden fazlasının kadın olmasına rağmen bu sektör de kendini sorumlu görmemesi, sadece ucuz işgücü olarak çalışmalara katılması kadın emeğinin sömürülmesinin en üst boyuta ulaşmasıdır. Tarım sektörünün tüm yükünü çeken kadınların hiçbir sosyal güvencesi yoktur. Kürdistan’ın boşaltılmasıyla birlikte kendi topraklarından kopartılarak, şehirlere göç eden halk gerçekliğimizde kadının ve çocukların yaşam koşulları daha da zorlayıcı olmuş, günlük yaşam ihtiyaçlarını karşılamak için Türkiye’nin çeşitli illerinde tarım sektöründe çalışan kadınların genç kızların yaşadıkları da kabul edilemez bir aşamaya ulaşmıştır. Bir yandan aile ekonomisine katkı sunmanın çabası diğer yandan mevsimlik işçi olarak hiçbir yaşam değerlerinin olmaması, işsizlik sorunun had safhada olduğu yerlerde ucuz iş gücü olarak çalıştırılmasının önüne geçilmesi ve sosyal güvencesinin de olması açısından kadınların kendi örgütlülüğünü kurması önemlidir.

Önderliğin, “Aile, kadın etrafında oluşur. Kadınlar üreticidirler.  Ürettikleriyle kendi ekonomik sorunlarını çözebilirler. Mesela bir tarla kiralayarak organik tarım yapabilirler. Böylece işsizlik sorununun çözümünde katkıları olur.” belirlemesi kadınların ekonomik sorunların çözümünde katkılarını açıkça ortaya koymaktadır. Mevsimlik işçi olarak hiçbir garantisi olmayan iş ve yaşam koşulları yerine kendi topraklarında üretime daha aktif katılabilirler. Kadının toprakla bağını daha güçlü olarak kendi ülkelerinde sağlayabilirler. Bunun için komün tarzı örgütlemeler geliştirilebilir. Kadınların bu konuda girişimci olmaları gerekmektedir.

Kürdistan koşullarında en iyi geliştirilebilecek organik tarım koşullarını uygulama imkânlarını her ilde üretilebilecek tarım ürünlerine göre kooperatiflerin kurulmasına kadınların öncülük etmesi zaten emek verdiği bu sektörde aktif örgütleyen ve çalışan olarak yer alması, kadınların emeklerine sahip çıkması açısından önemlidir. Komünal tarzda geliştirilecek bu örgütleme tarzı, kadınların sosyal yaşam güvencesini de beraberinde getirecektir. Kendi çalışma sahasını kendisi yarattığı gibi yaşamını da ona göre tanzim edecektir.

Kooperatifleşmelerin yine komünlerin, yaşamın her alanında örgütlenmelerin oluşturulması kadın açısından önemlidir. Bu tarz örgütlenmelerin sadece ekonomik örgütlenmeler olarak ele alınması yetersiz bir yaklaşım olacaktır. Demokratik özerkliğin inşasında ahlaki ve politik toplum esaslarına göre yaşamın her alanında kadının öncülük etmesi önemli bir durumdur. Bu tarz doğru örgütlenmelerle kadınları yaşamın her alanında aktif örgütlenir, komün, meclis ve kooperatiflerle örgütsüz bir tek insan kalmazsa, ekonomik olarak yaşanan sorunlarından önüne geçilmiş olur.  Kadının ekonomik yaşama katılma gücünü küçümsememe kadar kadının ev içinden tutalım her türlü iş alanlarında kendini etkin kılması onun ekonomiye kazandırılması açısından önemlidir.

Bu tarz örgütlenmeler için öyle çok fazla uzaklara gitmeye gerek yoktur. Kadın için gerekli olan özünde yaşadığı, komünal değerleri yaşamsallaştırması yeterlidir. Kadının yaratıcılığını burada örgütlü güce dönüştürmesi, çalışmalarda bu esaslar üzerinde işbölümüne giderek gücüne göre katılımı esas almaları her kesimin çalışmalara katılımı açısından hayati değerdedir.

Kürdistan’da kadınlar zaten komünal ekonominin esaslarına göre yaşamlarını sürdürmelerinden kaynaklı komünler, kadın meclislerini, kooperatifleri örgütlemeleri de çok zor olmayacaktır. Bu örgütlenmeler sadece tarım üzerinden değil, tarımdan sanayiye, hizmetlerden bilime, atölyelerden zanaatların her alanında olabilir. Köy-kent ekonomisinin komün ekonomisi dışında örgütlenemeyeceğinin bilinciyle kadının ekonomiye yaklaşması ekonomiyle buluşmasını sağlayacaktır.  Hem ev ekonomisine katkı, hem de sosyal yaşamın kolektifliğinin esas alınması, bu alanda kadınların daha belirgin olmasını sağlayacaktır. Örneğin köylerde tarım ürünlerinden hayvansal ürünlere, çeşitli ihtiyaçların karşılanması üzerinden kadın kooperatifleşmelerinin oluşturulmasına, yakın köylerdeki kadınlarla sürekli bir paylaşım zemininin gerçekleştirilmesi ahlaki ve politik toplumun gerekliliğidir. Kentle ilişkilerde kapitalist toplumun yaratmak istediği köy-kent ayrışmasını değil de, köy ve kentte birbirini tamamlayan tarzda komünal ekonominin esas alınması, kent yaşamında kadınların komün örgütlenmeleri kapitalist sistemin ekonomik anlayışına da büyük darbe olacaktır.

Günümüzde işsizliğin en çok öne çıktığı alanlar kentler olmaktadır. Yine komünal yaşamın en çok parçalandığı ve bireysel yaşam olanaklarının öne çıktığı yerler olması açısından kentlerde örgütlenmelerin güçlü olması, kadınların bu alanlarda mutlaka bir komün içinde yer almaları, kentin bireysel yaşam arayışlarını karşı güçlü bir duruş olacaktır. Kapitalist modernitenin endüstriyalizmine karşı eko-endüstri anlayışının bilinciyle ekonomiyi geliştirmek ihtiyaç dışında üretimin işsizlik kadar insanlık dışı bir durum olduğunun bilinciyle çalışmaktır esas olan.

Kadın yaşamın her alanında oldukça üreticidir. Bu sistem içerisinde işsizlik sorunu olabilir ama kadının böyle bir sorunu asla olamaz. Ev içi uğraşlarında, el işlerinin geliştirilmesinde bunların değerlendirilmesinde yaratıcı olması kendi ekonomisini yaratması açısından önemlidir. Bu yaratıcılığını aynı çalışmaları yapanların komün çatısında birleştirerek değerlendirilmesi kendi yaşamının örgütlendirilmesinde büyük katkı sunacaktır.  Demokratik özerkliğin inşasında kadının komünal ekonomiyi örgütlenmesi özgür yaşamın inşasının da temeli olacağından bu tarz örgütlenmeleri  yaşamın her alanında gerçekleştirmeleri önemli olacaktır. Kadının ekonomiye katkı sunması yanında kolektif yaşam tarzının yaratması, kadınların eğitiminde kendilerini sorumlu görmeleri, kadının toplumda nesne olarak görülmemesi için mücadele yürütmesi açısından belirleyici olacaktır. 

Ekonomi jineolojinin temel bir parçası olarak ele alınacaktır.

Demokratik- Ekolojik ve Kadın özgürlükçü paradigmanın yaşamsallaştırılması, kurumlarının güçlü örgütlendirilmesiyle bağlantılıdır. Ekonominin de bu esaslar temelinde ele alınıp kurumlaştırılması kadının esas faaliyeti olarak geliştirilmesi, kadınların ekonomik alana çekilmesi açısından önemlidir. Kadınların işgücünün kullanılması ekonomiye çekilmeleri anlamına gelmemektedir. İşgücü dışında kadınlar emeklerine doğru sahiplenerek, ekonomiyi kuram olarak ele almasının gerekliliği vardır.  Yaşamın içinde olmasına rağmen yaşamın dışında kalan kadınların jineoloji- kadın bilimini geliştirmeleri, kadının özüne dönüşünü sağlayacaktır.

 Yaşamın temel faaliyetlerinden olan ekonominin de bir bilim olarak geliştirilmesi yine kadınların görevi olacaktır. Jineoloji, ekonomiyi yeniden kadın eksenli doğru tanımlayacak, gerçek işlevine kavuşturacak, tefeci, tüccar, para, sermayedar ve devlet tekelinden alıp tekrardan kadın öncülüğünde topluma mal ederek güçlü değerlendirilmesi ve bilimsel kılınmasını sağlayacaktır.