GENÇLİK VE ÖZSAVUNMA

17 Tîrmeh 2014 Pêncşem

Gençlik öz savunma bilincinden kopuk bir şekilde toplumu savunabileceğinden, koruyup kollayabileceğinden ve toplumsal yaşamın inşasında doğru rol alabileceğinden bahsedemez

Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi

Gençlik ve öz savunma olguları tarih boyunca en çok iç içe geçmiş iki olgudur. Çokça belirtilen; “gençlik toplumun öncü gücüdür”, “gençlik toplumun ahlaki-politik değer yargılarını koruyandır”, “gençlik toplumun eylem gücüdür”, “gençlik toplumu savunup özgür yarınlara kavuşturandır” gibi birçok söylem bu gerçeklik üzerinden dillendirilmiştir. Doğruyu ifade eden bu söylemlerin yanı sıra; toplumların bugün hala egemen sistem karşısında direniş halinde olması, verili olan yaşamı kabul etmemesi ve özgür-yaşanılır bir yaşam oluşturma istem, arzu ve çabası bu gerçeklerin ürünü olarak süreklileşmektedir. Şöyle ki; toplumlar, gençliği bilinçli, örgütlü ve eylem halinde olduğu sürece sistem tarafından geliştirilen ve geliştirilebilecek her türden saldırı karşısında da doğru bir duruş sahibi olabilir. Özcesi gençlik, ‘kendini bil’diği, karşısında mücadele verdiği sistemi ve ait olduğutoplumun hayat koşullarını doğru analiz edip tanıdığı oranda toplumun ‘öncü’, ‘savunan’ ve ‘oluşturan’ gücü olabilir.

Gençliğin yapısal özellikleri bu durum üzerinde etkide bulunmaktadır. Toplumsal kesimler içindeki özgünlüğü, gençliğin toplumsal öz savunmada daha aktif ve öncü olmasını beraberinde getirir. Konum ve yapısal özellikleri nedeniyle her türden gelişime açıktır. Sorgulayan, sorguladıkça doğru ve yanlış yaşamı çözümleyen gençlik, açığa çıkan ve anlama kavuşturduğu toplumsal sorunlara en önce, etkin ve etkili bir şekilde tepki verir. Gençlik, toplumun en özgün kesiminden biridir. Bu özgünlük fiziksel olmaktan ziyade toplum içindeki konumundan ilerigelmektedir. Önder APO “Gençlik fiziki bir olay değil toplumsal bir olaydır” demektedir. Canlı, hareketli ve sürekli bir akış halinde olan gençlik toplumun en dinamik gücüdür. Değişimi mümkün kılan toplumsal güç olması itibariyle, toplumsal öz savunmanın sağlanmasında da öncülük rolünü oynamaktadır.

Toplumlar nasıl ki gençlikten yoksun olarak düşünülemiyor ise, öz savunmanın yitimi de toplumlar için ölümden başka bir şey değildir. Gençlik kesimi olmadan toplumlar ayakta duramayacağı gibi öz savunması olmayan toplumlar da paramparça olmaktan ve sisteme tabi olmaktan kurtulamaz. Bu gerçeklik belki de en çok Kürt toplumu açısından geçerlidir. Kültürel soykırım politikalarının en vahşisine maruz kalan Kürt toplumuna hiçbir şekilde yaşam hakkı tanınmamaktadır. Her yönüyle varlığı tehdit altında olan Kürt toplumu öz savunmasını özgür gençlikle geliştirmeksizin varlığını koruyamayacaktır. Varlığını korumak ve bu temel üzerinden demokratik sistemini inşa öz savunmayla mümkündür.

Başta Kürt halkı olmak üzere; bir bütünen toplumlar açısından gençlik ve öz savunma birbirinden koparılamayacak derecede bağlıdır. Biri diğeri olmadan olamaz. Toplumlar açısından gençliği ve öz savunmayı anlamlı kılan temel gerçeklik birbirini tamamlayan iki gerçeklik olmalarıdır.

 

Öz savunma

Kavram olarak savunma; her hangi bir canlının yaşamına veya kendisine ait olana karşı gelişen bir saldırı karşısında korumaya geçmesi durumudur. Saldırı( öldürme, yok etme, yaralama, korkutma, yakalayıp etkisiz hale getirme gibi) amaçları farklı olsa da, savunma tek bir amaçla yapılır: varlığını korumak.

Varlığını koruma ihtiyacı her canlıda bulunur. Her canlı varolmak ister. Bu istem evrensel oluşumun en temel ilkesidir. Sürekli akış halinde olan ve her an kendisini yeniden şekillendiren canlı bir evren gerçekliği var karşımızda. Tek hücrelilerden çok hücrelilere, bitkilerden hayvanlara ve insanlara kadar her canlı yaşamak için çaba sahibi olur. Bu çabanın öz savunmayla yoğun bağlantısı vardır. Varlığını koruma kendini savunmayı gerekli kılar. Bu temelde varlığı tehdit eden, gelişen her türden dış yönelim karşısında refleks göstermesi, karşılık vermesi her canlının en doğal ve vazgeçilmez hakkıdır.

Kendini savunmak en kutsal haktır ve vazgeçilmezdir. Öyle ki, en temel yaşam refleksidir; hatta canlılığın yaşama garantisi, atardamarıdır denilse yanlış olmayacaktır.

Her canlının kendisini savunma yetisi mevcuttur. Toplumsal gerçeklikte bu durum daha farklıdır. İnsan, diğer canlılar gibi doğuştan kendisini savunabilecek yetenekte ve güçte değildir. Güldeki diken, kedideki tırnak, kartaldaki pençe, kurttaki sivri diş veya kalın deriler gibi kendini savunma ve koruma araçlarına sahip değildir. Bir insan yavrusu tek başına doğaya bırakıldığında çok kısa bir sürede yok olmaktan kurtulamaz.

İnsan, diğer canlılara oranla yetersiz kaldığı bu özelliklerini düşünceyle tamamladı. Gelişen düşünce gücü, insanı diğer tüm canlılardan farklı kıldı. İnsan düşünce gücünü kullanarak geliştirdiği ilişki biçimi ve araçlar yoluyla tüm fiziksel güçsüzlüklerini güce dönüştürdü. Geliştirdiği yeni ve hiçbir canlıda görülmeyen ilişki biçimiyle dezavantajlarını avantaja, doğayı ihtiyaçlarını giderme temelinde dönüştürme gücüne kavuştu. Bu sayede hiçbir canlıda olmayan bir konum kazandı ve doğa içinde yeni bir doğa yarattı.

İnsanın varlığını koruyabilmesi ve yaşamını sürdürmesi için o güne dek olmayan, hiçbir canlıda gelişmeyen bir durum gelişti. Düşünce gücüyle buluşturulan toplumsallık, evrenin en gelişmiş ifade tarzı halini aldı. Yanı sıra; toplumsallığını sağlayan insan varlığını da güvenceye aldı. Belli amaçlar doğrultusunda, ortak hareket tarzıyla bir araya gelen insanlar birlikten güç doğduğunu görerek toplumsallığı daha da geliştirdiler. Özcesi toplumsallık; insanın varlığını koruması ve yaşamını sürdürmesi durumudur. Bir anlamda insanın en temel öz savunması toplumsallığıdır. Toplumsal süreklilik sağlandığı oranda insan, insan olarak varolmaktan da bahsedebilir. İnsan açısından varoluş mücadelesi toplumsallıkla anlama kavuşur. Toplumsallık korunabildiği oranda yaşanılır, bir yaşam oluşturulabilir.

Toplumsallığın gelişimiyle beraber insanın karşılaştığı yaşamsal sorunlar farklılaşmıştır. Özellikle hiyerarşik-devletçi sistemin ortaya çıkması ile birlikte toplumun yüzleşmek zorunda olduğu sorunlar da olabildiğine farklılaşmıştır. Öncesinde yoğunluklu olarak fiziksel saldırılar karşısında gelişen savunma durumu, zamanla gelişen sistem saldırılarıyla yeni bir boyut kazanmıştır. İlk toplumsallaşma süreçlerinde daha çok doğa koşullarından(yaşanan sel felaketleri, dondurucu soğuklar, kavurucu sıcaklar, depremler vb.) ve doğada yaşayan diğer canlılara av olmamak için savunmasını geliştirmekteydi. Ancak egemen sistemle beraber bu gerçeklikler birincil tehlike olmaktan çıkıp yerine kendi türünden korunma zorunluluğunu doğurmuştur.

Hiyerarşik-devletçi sistemin yaydığı aç gözlülük, doyumsuzluk, hep daha fazlasına sahip olma arzusu ve bunun ürünü olan savaş, talan, yağma ve yıkım, toplumu tarih boyunca hiç karşılaşmadığı sorunlarla yüzleştirmiştir. Ahlaki ve politik olan toplum, en büyük saldırıları da bu alanda almıştır. Sistem kendisini yaydığı oranda ekonomik, kültürel, sosyal, tarihsel, sanatsal ve ideolojik saldırılarını da derinleştirmiştir. Günümüz kapitalist modernitesinde bu saldırılar zirve durumuna ulaşmıştır. Tarihin her döneminde amacı bir olan bu saldırılar, dönemlere göre araçlar değiştirerek bugüne kadar kendisini sürdürmüştür.

Anı anına gelişen teknik, bugün itibariyle gençliğin toplumsallığından koparılması amacıyla kapitalist sistem tarafından en çok kullanılan araç konumundadır. Özünde toplumsal olan ama egemen sistem tarafından özü çarpıtılan teknik, gençliği yok olmaya doğru sürüklemektedir. Özellikle bilgi ve iletişim teknolojisi gençliği toplumsallıktan, yaşamsal sorunlardan ve bu sorunlar karşısında çözüm gücü olma özelliğinden kopararak sistemin en temel besleyeni haline getirmektedir. Kırsal alanlardan, köy yaşamından koparılan bir gençlik gerçekliği var karşımızda. Her şey tekniki ele alınıp gençler robotlaştırılmış durumdadır. Bir dönem elleri ayakları prangalara vurulup pazarlarda köle olarak satılan gençlik, bugün şehirlere çekilerek ‘Gönüllü kölelik’ statüsünde işçi-işsiz yığınları halinde sistemin avucuna bakar hale getirilmiştir. Moda sektörü yoluyla gençler doyumsuz hale getirilerek, kapitalist sistemin oluşturduğu pazarların baş tüketici unsuru kılınmıştır.

 

Gençliğin öz savunma bilinci

Önder APO “Ahlaki ve politik toplumun günümüzde yaşadığı gerçeklik, yani öncelikli sorunu özgürlük, eşitlik ve demokratikleşmenin de öncesinde var oluşsaldır. Varlığı tehlikededir. Modernitenin çok yönlü saldırısı, her şeyden önce varlığını savunmayı öncelikli kılar. Demokratik modernitenin bu saldırıya karşı cevabı, öz savunma anlamında direniştir” demektedir. Bu direnişin öncüsü de gençliktir. Gençlik doğru bilinçlendiği oranda bu direnişte yer alabilir ve öncülük rolünü yerine getirebilir.

Egemen sistem tarihinin en başından beri saldırılarının merkezine aldığı toplumsal kesimlerin başında gençlik gelmektedir. Kadını düşürmek ve kendi erkek egemenlikli düzenini oluşturmak için de ilk olarak gençliğe yönelmiştir. Gençliği denetimi altına aldığı oranda topluma gereğince yön verebilmiştir. Gençlik güçsüzleştirilip pasifleştirildiği derece toplum köleleştirilebilmiştir. Gençlik toplumsal görev ve sorumluluklarından koparıldığı ve işlevsiz kılındığı oranda da toplum kendi olmaktan çıkmıştır. Özcesi toplumun ahlaki-politik yapısından kopmuş gençlikle toplumlar daha derinliğine sömürülmüştür.

Egemen sistemin kadını düşürme temelli öncelikli olarak gençliği hedef alması ve kendi yanına çekme çabası bunun ürünüdür. Nitekim gençliğin düşürülüşü sonucunda egemen sistem kadına karşı saldırılarını yaşamın her alanında pratikleştirmiştir.

Ancak gençlik tarih boyunca özgürlük istemini hep korumuş ve bu temelde bir yürüyüşün sahibi olmuştur. Yaşlı erkeğin kadına karşı güç elde etmek için yanına çekmeye çalıştığı ve kendi çıkarları temelinde kullanmaya çalıştığı toplumsal kesim olması nedeniyle gençlik, tarih boyunca özgürlük arayışından vazgeçmemiştir. Özgürlük istemi ve arayışı, yaşanan toplumsal sorunlardan ve açığa çıkan ihtiyaçlardan kaynağını alır. Gençliği dinç ve ayakta olan toplumlar egemen sistem karşısında bugünlere kadar özünü koruyarak gelebilmişken; gençliği özünden koparılan ve denetim altına alınan toplumlar ise sistem içinde erimekten, sisteme tabi olmaktan ve kendi dışında her şey olmaktan kurtulamamıştır. Sistem tek bir yönlü saldırıda bulunmaz. Sistem her şeyi değerlendirerek, en zayıf yerden el atar. Bu şekilde sonuç da alır.

Sistemin temel saldırı noktası toplumsallıksa, temel savunulması ve korumaya alınması gereken de toplum olmalıdır. Toplumsal sürekliliğin sağlanması ve yaşanılır, özgür bir yaşamın oluşturulması da toplum gerçekliğini doğru kavramaktan geçer. Nasıl ki yaşlı erkek gençliği kadından kopararak toplumsallığından kopardıysa; bugün itibariyle aynı zihniyet gençliği toplumsallığından uzaklaştırma ve koparma amacındadır. Bu nedenle gençliğin en öncelikli görevi, insanlığın en temel öz savunması olan toplumsallığını anlaması olmaktadır. Gençlik toplumsallığını sağladığında ve toplumsal bilinçle mücadeleye giriştiği oranda yaşama da bütünsel bakabilir. Öz savunma da dönemsel olmak yerine, hayati olması bakımından, sürekliliğini gençliğin duruşunda, tutum ve davranışında sağlayacaktır.

Gençlik öz savunma bilincinden kopuk bir şekilde toplumu savunabileceğinden, koruyup kollayabileceğinden ve toplumsal yaşamın inşasında doğru rol alabileceğinden bahsedemez. Gençliğe bakış açısında yaşanan en temel yetersizliklerden bir tanesi de;“bilinçli olsa da olur olmasa da olur” yaklaşımıdır. Çoğunlukla “olmasa da olur” anlayışı baskın çıkmakta ve gençliği bu tarzda ele alma durumu yaşanmaktadır. Gençliğe misyon biçme, öncülük görevini gereğince yerine getirme ve ön açıcı olma konusunda yoğun bir bastırma durumu gelişmektedir.

Öz savunma bilinci toplumun tüm kesimleri açısından önemli olduğu kadar en çok da gençliğin buna ihtiyacı vardır. Tarih boyunca egemen sistemin her türden soykırım politikaları karşısında duran ve bu uygulamalara cevap olan gençlik olmuştur. Gençlik her zaman için ötekileştirilen, sömürü ve baskı altına alınan ve ezilen halkların haklı davasının savunuculuğunu yapmıştır. Yakın tarihimizde Che’den tutalım Mahirlere, Denizlerden İbrahimlere ve Kürt özgürlük mücadelesinde Hakilerden Kemallere, Ali Çiçeklerden Ferhatlara kadar toplumsal öncülüğü gençlik üstlenmiştir. Bu doğrultuda canları pahasına mücadele saflarında yer almışlardır. Saydığımız öncüler yaşanan toplumsal sorunlar karşısında farklı yöntemlerle öz savunmaya geçmişlerdir. Che gerilla mücadelesiyle hiç bilmediği, görmediği alanlarda halklarla omuz omuza mücadeleye girişirken, Mahirler yoldaşlarını kurtarma uğruna ölümüne mücadele etmiştir. Kimi işkencelere karşı onurluca direndi, kimi halkının özlemlerini gün yüzüyle buluşturmak için bedenlerini ölüme yatırdı. Kimi bomba olup kendini düşmanın beyninde patlattı, kimi ihanetin çemberini kararlı duruşuyla paramparça etti. Hepsinin ortak noktası: yaptıklarını doğru bilinçle örmeleriydi.

Bu temelde değerlendirildiğinde; egemen sistemin gelişen saldırılarının nereden, nasıl geldiğini anlayabilme, bunlara karşı nasıl bir duruş ve tutum içerisine girileceğini kavrayabilme doğru bilinçlenmeyle mümkündür. Doğru bilinç kendini tanımaktan geçer. Gençlik kendini, toplumsal gerçekliğini ve tarihselliğini bilince çıkardığı oranda egemen sistemin gelişen saldırılarını da boşa çıkarabilir. Bilgeler ‘kendini bil’ derken nereden başlanılması gerektiğini bizlere söylemektedir. Başlangıç noktası insanın kendisi olmalıdır. Kendinden başlayan, kendisini objektif olarak ele alıp değerlendiren gençlik, karşısında mücadele yürüttüğü gerçekliği de daha somut anlayabilir. Kendi gerçekliğiyle, kişiliğinde yaratılmış hastalıklarla ve sistemin sapkın özellikleriyle yüzleşebilen gençlik, varlığını koruma ve yaşamını sürdürme mücadelesinde başarılı adımlar atabilir.

Özünde ‘öncü’ olan gençlik, bugün birilerinin, bir yerlerin yönlendirmesi altındadır. Temel görevi toplumun öz değerlerini savunmak olan gençlik, egemen sistemin temel ve vazgeçilmez savunma aracı olmuş durumdadır. Nasıl ki toplumlar gençliği olmaksızın ayakta duramazsa, egemenler de gençliğin enerjisini kullanarak kendilerini ayakta tutmakta ve süreklileştirmektedir. Gençliğin enerjisini ve gücünü kendi çıkarları temelinde kullanan egemenler, ordularını gençlikten oluşturmaktadır. Gençlik egemen sistem pazarlarının en temel tüketicisi, ideolojisinin yaşamsal uygulayıcısı haline getirilmiştir. Doğru bir bilince kavuşan gençlik, egemenlerin askeri ve besleyeniolmak yerine toplumsal değer yargılarının öz savunucusu olacaktır.

Olabildiğine savunmasız kılınan gençliğin, günümüz koşullarında gelişen saldırıların nereden, nasıl, kim tarafından geldiğini anlayamayacak derecede bilinçsizleştirildiği-aptallaştırıldığı görülmektedir. Aslında bunları düşünmemesi gerektiğine de inandırılmıştır. Kendisine sunulan yaşama boyun eğdiği oranda yaşama imkânı bulabileceğine ikna edilmiştir. Bu temelde sistem imkânlar sunmakta, birçok kirli ve hastalıklı araçla kendisine çekmekte ve kendisine bağlamaktadır. Kendisine ‘özgürlük’ diye yutturulan her şey aslında gençliğin, gençlik şahsında da toplumun tükenişini getirmektedir. Bilinçsizlikle nitelenen gençlik, sağlıklı kararlar alamayacağına inandırılmış durumdadır. Hafızası ipotek altına alınan gençlik, tarihinden, kültüründen, ahlakından, sanat ve estetiğinden koparılmıştır

Yaşamın her alanına saldıran egemen sistem gerçekliği anlaşılmak durumundadır. Gençlik bunu ancak sorgulayıcı özelliği ile yapabilir. Çok hızlı kavrama gücüne sahip olan gençlik, yaşamı sorguladığı oranda anlamlandırabilir. Dayatılan, yaşanılması zorunluluk haline getirilen hayat toplumsal sürekliliği sağlayamayacak derecede çürütülmüş, hastalıklı bir yaşamdır. Eğitimden tutalım ekonomiye, ahlaktan politikaya, kültürden sanata ve estetiğe kadar sistem saldırılarına maruz kalan toplumsal yaşam alanları korumaya alınmak durumundadır. Nasıl ki sistem saldırıları sadece askeri boyutta değilse, toplumsal yaşamın öz savunması da her alanda geliştirilmek durumundadır. Doğru bilinçlenme, ideolojik bir perspektife sahip olma gerekliliği bu nedenle büyük önem arz ediyor. Bu konuda özgür yaşamda ikna olan gençlik, uğruna ölümlere gittiği inançlarını sonsuza evirebilir. Bu da yaşamı sevmekten geçer. Yaşamdan umudu olanlar, yaşama ölümüne bağlananlar amaçlarını bilinçle yoğurup doğru sözün ve eylemin sahibi olur.

Bilinçli olmak duyarlılık demektir. Her an her şeye gerektiği şekilde cevap olmak demektir. Belki de bugün Kürt gençliğinin en temel sorunu yeterli düzeyde duyarlı olamayışıdır. Mesele birebir kendinin bazı uygulamalara maruz kalması değildir. Toplumsal olan gençlik topluma karşı duyarlıdır. Topluma karşı gelişen her türden saldırıya duyarlıdır. Örneğin; zindanlarda yoldaşlarına karşı gelişen kötü muamele ve olumsuz yaklaşımlar karşısında bazen hedefler belirleyerek sonuç alıcı pratikler geliştirmesi gençliğin duyarlı yaklaşımıyla bağlantılıdır. Bir gardiyan eğer çok rahat bir şekilde yoldaşlarımıza zindan içinde zindan hayatı yaşatıyorsa ve bu karşılıksız kalıyorsa, öz savunmada ne derece yetersiz bilinçlendiğimizi gösterir. Mahirlerin, Denizleri darağacından kurtarmak amacıyla geliştirdikleri eylemin kaynağında toplumsal duyarlılıkları yani doğru bilinçlenmeleri yer alıyordu. Sonucu kendi canları pahasına bile olsa yoldaşları için bunu yapma kararlılığını, duyarlılığını ve özveriyi göstermişlerdir.

Özcesi; gençliğin öz savunma bilincine sahip olması toplumların başarı şansını daha da güçlendirir. Madem savunulan toplumdur, o zaman toplumsal olunacaktır. Toplumsal bilinci önce kendisinde oluşturacaktır. Korunması gereken toplumun ahlaki-politik değer yargılarıysa, önce gençlik ahlaki ve politik olacaktır. Gelişen saldırılar karşısında korunması gereken bir bütün yaşamın kendisiyse, o zaman ilk önce gençlik özgür yaşama aşk düzeyinde, ölümüne bağlı olacaktır. Gençlik bunu başarırsa doğru olana ulaşır. Öz savunma bilinci toplumsal bilinçten başka bir şey değildir. Toplumsallık insanlığın en temel savunmasıysa, o halde öz savunma toplumsal bilincin geliştirilmesinden başka bir şey değildir.

 

Gençliğin öz savunma örgütlülüğü

İnsanlığın en temel öz savunması olan toplumsallık, aynı zamanda ilk örgütlenme biçimidir de. İnsan türü varlığını sürdürmek için bilinçlice örgütlenmeye ihtiyaç duyar. Tüm canlılarda sınırlı düzeyde bir örgütlülük vardır; ama toplumda olan bilinçli örgütlenmedir. Toplumsal bilinç temelinde örgütlülüklerini sağlayan insanlar nasıl yaşayacaklarını, nereden başlayacaklarını ve ne yapacaklarını iyi bilirler. İnsanın varoluş koşulu olan toplumsallığın sürekliliği de toplumsal örgütlülüğün güçlendirilmesiyle mümkün olmaktadır.

Toplumsal öz savunma örgütlülüğünü süreklileştirmede gençlik birincil rol oynar. Toplumun öncü gücü olması itibariyle, toplumun varlığını koruma ve örgütlülüğün sağlanmasında da öncü misyonu gençliğe biçilmiştir. Bugün ile gelecek arasında köprü olan gençlik, kişiliğinde özgür yaşam bilincini derinleştirerek gelişkin bir politik perspektifle mücadele alanlarında en önde yer alır. Sorgulayan, üreten, aktif katılan gençlik, gelişkin inisiyatifiyle yaratıcı düşünceler ışığında toplumu hep ileriye sürükleyen konumdadır. Tarih boyunca toplumlara önderlik eden, toplumla omuz omuza düşmanın üzerine en önce yürüyen gençliğin; kendisi ve toplumu için yararlı olduğuna inandığı hedeflerini başarıya ulaştırmak için güçlü örgütlülükler geliştirmekten öte başarı şansı mümkün değildir.

Gençlik çağı insanın en dinamik olduğu çağdır. Bu çağda duygu, düşünce ve davranışlar en aktif haldedir. Gençlik çağının her anı devrim ve yeniyi yaratma anıdır denilse yeridir. Sonsuz araştırma istemine sahip olması, merakla sorgulaması, duygu ve düşüncelerini sürekli yeniyi inşa etme temelinde harekete geçirmesi gençliğin temel yapısal özellikleri olarak dışa yansır. Önemli olan bu duygu, düşünce ve davranışlardaki enerji akışını toplumsal örgütlülüğe kavuşturabilmedir. Demokratik toplum hareketlerinde, gençliğin örgütlü gücü başarı ve başarısızlıkları belirler konumdadır.

Öz savunma bilincinin örgütlülüğe kavuşturulması gerekir. Örgütlenmiş birey ve toplum özgürlüğe bir adım daha yakınlaşır. Toplumsal ve evrensel ihtiyaçlar doğrultusunda kendini örgütlülüğe ulaştıran gençlik, özgür yarınların inşasında rol alabilir. Örgütlenmemiş gençlik potansiyelinin daralmaktan, zamanla marjinalleşmekten kurtulma şansı yoktur. Örgütlülükle buluşturulmamış bir dinamizm yeniyi yaratamayacağı gibi hiçbir caydırıcılığı da olmaz. Günümüz egemen sistem saldırıları karşısında örgütsüz hareket tarzının yaşama şansı çok sınırlıdır.

Öz savunma, gençliğin en vazgeçilmez örgütlenme alanıdır. Sistemin her an genişleyen ve derinleşen saldırılarına cevap olmak ve bu saldırıları boşa çıkarmak bunu gerektirmektedir.

Sistemin Kürt gençliği üzerinde yoğun yozlaştırma, çürütme ve özgür yaşam mücadelesinden koparma uygulamalarının her geçen gün daha da vahşileştiği kapitalist sistem gerçekliğinde öz savunma örgütlülüğü olmaksızın uygulamalara karşılık vermek pek de mümkün görünmüyor. Kapitalist sistemin kültürel anlamda gerçekleştirdiği soykırımlara karşı sıradan yaklaşım bitişin kendisidir. Buna karşı demokratik uygarlık ışığında kültürel değerlerin oluşturulması gerekir. Sıradan yaklaşma gibi bir gaflete girmek en basitinden sistem çıkarlarına kendini yatırmak anlamına gelecektir.

Çoğu zaman sıradan yaklaşımlar nedeniyle gençliğin çok basit bir şekilde gözaltına alınıp, tutuklandığı, yıllarca zindanlara atıldığını biliyoruz. Devlet güçleri çok rahat bir şekilde gelip gençleri mahallesinden, sokağından, evinden yaka paça halde, peşinden sürükleyerek çekip götürüyorsa ve buna karşı bir refleks gelişmiyorsa; gençliğin öz savunma örgütlülüğünü tekrardan gözden geçirmesi gerekir.Oysaki toplum içinde büyük avantajlara sahip olan gençliğin böylesi gafil avlanması şaşılacak bir durumdur. Daha kendisini koruyamayan, kendi güvenliğini örgütleyemeyen gençliğin toplumu ve yaşamı koruması nasıl beklenebilir? Böylesi bir beklenti beyhudedir. Gençliğin silkinmesi ve kendine gelmesi gerekir. Basit hatalar yüzünden ne kendisini, ne de toplumu sistemin pençelerinde ezmemelidir. Yaptığı çalışmanın ciddiyetinde hareket etmelidir. Toplumu, toplumsal yaşamı ciddiye almalıdır. Sistemi ve sistem saldırılarını ciddiye almalıdır. Bir oyun değildir içinde olduğu. Olabildiğine gerçek ve hayatidir.

Çürümeye yüz tutmuş bu zamanlar gençlik ruhuyla tekrardan canlandırılabilir. Bu da gençliğin her alanda, işçisinden üniversitelisine, köylüsünden liselisine, kadınından erkeğine kadar öz savunma örgütlülüğünü sağlamakla mümkün olacaktır. Tarihsel bütünlük içinde özgür toplum inşasında yer almak isteyen gençlik konuştuğu kadar, konuştuklarını örgütlülüğe kavuşturduğu oranda sorumluluklarını yerine getirebilir. Bu temelde; gençliğinher anını örgütlenme anı olarak değerlendirip, tüm çalışma alanlarını örgütlülüğe kavuşturması gerekir.

Barikatlar ardında sistem güçleriyle çatışmanın ötesine geçilerek, sistem mantığını her yönüyle anlama kavuşturarak ve toplumu tükenişe götürdüğü her türlü uygulamasına karşı savunmaya geçebilmek gerekir. Sistem askerliğini yapmama, popüler kültür endüstrisinin vazgeçilmez müşterisi olmama vb. konularda daha derinliğine yoğunlaşmaya ihtiyacı olan gençliğin; sorunlar karşısında kendi toplumsal çözümünü geliştirme güç ve yeteneğini sergileyebilmesi gerekir. Toplumun ahlaki-politik yaşamı çerçevesinde, Ortadoğu dervişliğini seçerek kendisini, toplumunu ve öz değerlerini savunmaya alabilmelidir.

Başta kendinde olmak üzere; bir bütünen toplumda öz savunma sistemini süreklileştiremediğinden kültürel, sanatsal, psikolojik, ekonomik, siyasi ve daha birçok saldırıyı göremiyor. Görse bile buna karşı çıkamıyor. Tepki duysa da, yaşananlara karşı durulması gerektiğini bilse de, yeri geldiğinde canını bile verse de nasılına doğru cevap olamadığından erimekten, çürümekten ve sonuç itibariyle sisteme tabi olmaktan kurtulamıyor.

Sömürü sistemi böylesine azgınlaşmışken gençliğin topluma, toplumsal örgütlülüğe dayanmaksızın yaşaması mümkün değildir. Ahlaki-politik toplumun korunması öz savunmanın yaşamın her alanında gençlik öncülüğünde örgütlendirilmesiyle mümkündür. Öncülük ahlaki-politiktir. Ahlak ve politikasını yitirmek demek her türden yönelime açık olmak demektir. Bu durumda gençliğin öz savunma örgütlülüğü hayati önemdedir. Öz savunmadan yoksun toplumlar ahlak ve politikasını yitirir ve egemen sistem çarkları içinde çiğnenir; ama gençliği ve öz savunması canlı ve dinamik olan toplumlar egemen sistem karşısında varlığını koruyup özgür yaşamını oluşturabilir. Ahlaki-politik toplumun güvenlik politikası olan öz savunma, gençliğin güçlü örgütlülüğüyle yaşamsal kılınabilir.

Toplumlar yaşamın her alanında toplumsal sürekliliğin sağlanması için gençliğe, gençliğin enerji ve potansiyeline ihtiyaç duyar. İhtiyaçlar gelişen saldırılar karşısında belirlenir. Askeriyse askeri, kültürelse kültürel, siyasalsa siyasal karşılık verilir. Gençlik için tek yönlü kalmak bitiş demektir. Tek alanla sınırlı kalması diğer alanların saldırılar karşısında savunmasız kalması demektir. Yaşamın tüm alanlarında öz savunma örgütlülüğünü sağlayan gençlik toplumsal ihtiyaçlara cevap olabildiğini iddia edebilir. Kapitalist sistem toplumsal yaşam alanlarının tümünde bir virüs gibi yayılmaya devam ediyor. Çok farklı yol ve yöntemler kullanarak gençliği pasifize etmeye ve kendine bağlamaya çalışan sistem, yaşamın her alanına, kılcal damarlarına kadar sızmış durumdayken örgütlenme sağlanmadan karşılık verebileceğini düşünmek en büyük yanılgıdır. İstediği zaman, istediği yerde, istediği gibi toplumu, toplumun ahlaki-politik öz değer yargılarını paramparça eden sistemi boşa çıkarmak doğru örgütlenme tarzıyla mümkün olacaktır.

 

Gençliğin öz savunma eylemi

“Öz savunmadan yoksun toplumlar kimliklerini, politik özelliklerini ve demokratikleşmelerini yitirme tehlikesiyle yüz yüze kalırlar. Bu nedenle öz savunma boyutu toplumlar için basit bir askeri savunma olgusu değildir. Kimliklerini koruma, politikleşmelerini sağlama ve demokratikleşmelerini gerçekleştirme olgusuyla iç içedir. Toplum ancak kendini savunabiliyorsa kimliğini koruduğundan, politikleşmesini sağladığından ve demokratik siyaset yapabildiğinden bahsedebilir.”

Toplumun eylem gücü olması itibariyle gençliğin belki de en çok kendinde netleştirmesi gereken nokta eylem anlayışıdır. Eylemi ele alış anlayışı doğru anlaşılmadığı takdirde bugün toplumların karşılaşmak zorunda kaldığı sorunları tekrar tekrar yaşamaktan kurtulamayacağı kesindir. Bilinç ve örgütlülükten kopuk olarak gelişen eylemin başarı şansı da günümüz koşullarında pek mümkün görülmemektedir. Başarı gibi görünen bazı gelişmelerin de çok kısa bir zaman diliminde karşı eylem haline dönmesi yüksek olasılıktır. Nitekim toplumların tarih boyunca gelişen birçok gençlik öncülüklü hareketin bir süre sonra sistemin yedek gücü haline gelmesinin temelinde bu gerçeklik bulunmaktadır. Çok güçlü eylemler geliştirilmesine karşın, hatta sistemi radikal değişikliklere itecek düzeyde olmasına karşın dönemsel olması ve güçlü bilinç ve örgütlenmelerle beslenilmediğinden erimekten kurtulamamıştır. Ya sistemle bütünleşmiş ya da karşısında mücadele ettiği sistemin başka bir versiyonu olmuştur. Bu nedenle Önder APO “düşüncesi bizim olmayanın eylemi de bizim olamaz” demektedir. Bu gerçeklikten de yola çıkacak olursak; hakikatin bütünselliği çerçevesinde öz savunma eylemini ele almak büyük önem arz ediyor.

Eylem, edinilen bir amaç doğrultusunda karşı güce ve toplumun diğer kesimlerine istemlerini hissettirme anlayışıyla tepki gösterme, harekete geçme durumudur. Eylem biçimleri farklı olabilir. Biçimleri farklı olsa da her eylem tarzının amacı birdir: DEĞİŞİM. Öz savunma eyleminin temel perspektifi toplumsal olmaktır. Toplumun ahlaki-politik öz değer yargıları tehlikede ve saldırı altında olan gençlik için her tür eylem(toplumsal olmak koşuluyla) mubahtır. Perspektifini ahlaki-politiklikten alan gençliğin egemen sistem karşısındaki her eylemi devrimci niteliktedir.

Değişimi getiren eylemin etki düzeyidir. Etkiyi belirleyen de eylemin doğru yer ve zamanda geliştirilmesidir. Bazı eylemler vardır ki; normal koşullarda çok etkili olabilecekken zaman ve mekân değerlendirmesi derinlikli yapılmadığından ters tepme olasılığı da yüksektir. Eylemin küçüğü büyüğü yoktur. Hiçbir eylem tarzının basit görülmemesi gerekir. Önemli-önemsiz ayrımına girildiği an eylemin amacı da sapmaya uğrar. Her bir eylemin önemi etki gücünde saklıdır. Eğer toplumsal değişimi mümkün kılıyorsa ve egemen sistem karşısında başarıyı mümkün kılıyorsa her eylem önemlidir.

Bağlantılı olarak; doğru bilinçle yoğrulmuş, güçlü bir örgütlülüğe kavuşmuş eylemin etki düzeyi de çok farklıdır. En basitmiş gibi görünen eylem biçiminden tutalım, en haklı olunan ve hayati düzeyde olan eylem biçimine kadar toplumun tüm kesimlerini içinde barındırdığı oranda başarıya ulaşabilir. Bu şekilde bakıldığında gençliğin sistem tarafından özel politikalarla koparıldığı toplumsal yaşam alanlarındaki etki düzeyi daha iyi anlaşılacaktır. Demokratik siyasetten tutalım ideolojik çalışmalara, kültür-sanat çalışmalarından tutalım ekonomik faaliyetlere kadar gençlik doğru ve etkili eylem sahibi olduğu sürece toplumsal öz savunmasını gereğince yerine getirdiğinden bahsedilebilir.

Yaşanan köhne yaşam, sistemin gelişen uygulama ve saldırıları karşısında gençliğin eylem alanı olabildiğine geniştir. Yoğunlaşan asimilasyon politikalarına karşı kendi dilinde konuşmak ve kültüründe yaşamayı seçmek bir eylemdir. Şehrin, metropollerin kalabalığından, kanserli yapısından kaparak köye dönüş, öze dönüş bir eylem biçimidir. Egemen sistemin yaydığı işsizlik ve açlık karşısında ortak komünler, kooperatifler oluşturmak, bu faaliyetin içinde yer almak bir eylemdir. Sokağındaki, mahallesindeki, köyündeki, şehrindeki su sorununu, yol sorunu, enerji sorununu, ekonomi sorununu çözmeye çalışmak bir eylemdir. Yapılan barajlar karşısında refleks sahibi olmak, kadına karşı geliştirilen şiddet ve katliam politikalarına karşı ayakta olmak, çocuk istismarı, taciz ve tecavüzüne karşı olmak, zindanlardaki uygulamalar karşısında hassasiyet oluşturmak ve sesini yükseltmek, siyasi bir duruşa sahip olmak, eğitim alanlarını genişletmek, fuhuş ve uyuşturucu çetelerine karşı toplumu bilinçlendirip duyarlı hale getirmek,  hepsi ve daha birçok şey eylem kapsamına girer. Bu eylemlerin hepsi aynı zamanda öz savunma kapsamındadır da. Yaşanan bu toplumsal sorunların hepsinin kaynağında egemen sistem yönelimleri bulunmaktadır. Bu sorunların her biri toplumsal ahlaki-politik öz değer yargılarını tehdit niteliğindedir. Bunların hepsi toplumsal varoluşa dönük saldırılardır. Tüm mesele bu yaşanılanların her birinin sistem eliyle geliştirildiğini anlayabilmektir. Bu temelde bir bütünen egemen sistem zihniyetine karşı mücadele yürütmek öz savunma eylemlerini daha da anlamlandıracaktır. Egemen sisteme ve yerel işbirlikçilerine karşı durmak, yaşamıntüm alanlarına yayılmış sistem sızmalarını, yerinde ve zamanında boşa çıkarmak doğru eylem biçimine sahip olmaktan geçer.

Beklentiler toplumsaldır. Çünkü gençlik toplumun bel kemiğidir. Ama gençliğin eylemlerinde süreklilik sağlaması hayati önemdedir. Bazen bir bakıyoruz ki hiç beklenmedik bir anda on binlerce genç sokaklara dökülmüş, devlet güçleriyle çatışıyor. Günlerce bu çatışmalarını sürdürüp toplumda büyük bir heyecan yaratıyor. Bir şeylerin değişeceği umudunu doğuruyor. Ancak bir bakıyoruz ki hiç sönmemesi gereken gençlik ateşi bir anda sönüp gidiyor. Sürekliliği sağlamada tıkanma yaşanır ve sanki yaşanmamış gibi herkes kendi evine, köşesine çekilir.

Yine günlerce devlet güçleriyle taşlı sopalı, barikatlı, molotoflu hatta farklı silahlarla çatışabilecek kararlılık ve cesarete sahip olan gençlik, yanı başında yürütülen fuhuşa, tecavüze, kültürsüzlük ve ahlaksızlıklara sessiz kalabiliyor. Sanki bunları yapan sistemin kendisi değilmiş gibi sisteme öfke duyulmuyor. Gün yok ki Kürdistan’ın bir yerinde bir çocuk devlet güçleri tarafından katledilmesin. Yine zindanlarda çocuklar tecavüze uğruyor. Kürt çocukları kaçırılıp, devletin yerel güçleri tarafından en vahşi, insanlık dışı uygulamalarına maruz kalıyor. Kameralar karşısında çocukların kolları kırılıyor, dipçiklerle ölümüne dövülüyor. Polisin saldırıları sonucunda gözünü kaybeden, günlerce komada kalan, psikolojik anlamda çöken, kendinden utanır duruma gelen çocuk ve genç sayısı da az değildir. Ama şimdiye kadar gençlik hangi eylemiyle bu saldırılara cevap olabilmiştir. Tecavüz eden o gardiyan, polis yada diğer görevlilerin hangisi cezalandırıldı. Devlet onları ödüllendirip bir başka yere gönderiyor. Bizde izliyor ve yeni uygulamalar için böylesi soysuzlara zemin sunuyoruz. Caydırıcı eylemler gelişmediğinden daha beterini mubah görüyorlar. Öfkelenmek ve bu öfkemizi düşmanın beyninde kusmak yerine devlet hukukuna, yine tecavüz eden, öldüren, işkence eden devlet güçlerine havale ediyoruz. Bundan dolayı da; gençlik ve geliştirdiği eylemler sistemin daralttığı sınırlar içinde erimekten kurtulamıyor. Sistemin en tehlikeli düşmanı olan gençlik, var olan potansiyelini genelleştiremiyor, yaşamın her alanına yayamıyor.

Mesele varoluşsa eğer ve saldırılar varlığı yok etme temelliyse her tür savunma durumu meşrudur. Yeri geldiğinde topyekûn serhıldanlar geliştirerek toplumsal tepki dışa vurulur. Yeri geldiğinde yürüyüşlerle, basın açıklamalarıyla, grevlerle vb. eylemlerle refleks gösterilir. Ne var ki devlet hukuku ekseninde gelişen eylemler cevap olup caydırmadığı gibi sistemin yerel güçlerine yeni saldırı alanları doğuruyor. Geliştirdiği ya da geliştireceği eylemleri sistem hukuku çerçevesinde geliştirmeye çalışması gençliğin ne derece marjinalleştiğinin en temel göstergesidir. Sistemin izin verip vermeyeceğini bekleyerek, o temelde hareket etmek toplumsal meşruiyete terstir. Gençlik gücünü, kararlılığını toplumdan alıyorsa o zaman izni de toplumsal ihtiyaçlar belirler. Seçtiği eylem biçiminin dönemin ruhuna denk ve işlevsel olmasına özen göstermesi gereken gençlik hukukun belirleyiciliğini kendine esas almak yerine, var olan hukuku da değiştirecek pratikler içerisine girebilmelidir. Hukuki zemine dayanmadan, daha inisiyatifli zengin eylem biçimleriyle sistemi caydıracak eylemlere başvurabilmelidir.

Günümüz egemen sistemin temel saldırı alanları kültüreldir. İdeolojik ve siyasidir. Kültürel soykırımlar yoluyla toplumlar uyuşturulmakta ve işlevsiz kılınmaktadır. Gençliğin en büyük öz savunma eylemi ideolojik-teorik gelişimini doğru örgütlülük temelinde sağlamasıdır. İdeolojik anlamda paramparça edilen gençliğin bu alandaki rolünü çok iyi görmesi gerekir. Yine kültürel, demokratik siyaset ve ekonomik alanlardaki misyonunu öz savunma temelinde ele alması bir zorunluluktur. Gençlik toplumun eylem gücüyse, koruyup kollayanıysa, ahlaki-politik değer yargılarını geliştirip demokratik uygarlık inşasını sağlayansa bu alanlarda aktif olarak yer almayı en büyük eylem olarak görmesi gerekir. Yaşamın tüm alanlarında doğru bilinçle, güçlü örgütlülükle, başarılı eylemlerle toplumu koruyacak olan gençlik o zaman anlamlı bir duruşun da sahibi olabilecektir.

Toplumsal sorunlar karşısındaki duyarlılığıyla geliştirdiği eylemler toplumun her kesimini duyarlı hale getiriyorsa o eylem olumludur. Şayet toplumsal kesimleri bilinçlendirme işlevi görüyorsa o eylem doğrudur. Toplumları yaşadığı bunalımdan çıkarıyorsa ve moral destek oluyorsa o eylem yerindedir. Düşmanı zorlayıp sıkıştırıyorsa, caydırıyorsa, bir şeyler yapmaya itiyorsa ve düşmanın moralini bozup sinir sistemlerini alt-üst ediyorsa o eylem etkilidir. Yok, şayet gelişen eylem toplumu duyarlı hale getirmek ve bilinçlendirmek yerine düşmana moral veriyorsa o eylem doğru olmayıp etkili de olmaz.

Her eylem dönemsel koşullar içinde devrimci gelişmelere sebep olur. Bu nedenle içinden geçilen dönemsel koşullar çok iyi analiz edilmek durumundadır. Kavrama düzeyi yüksek olan gençliğin bu noktada kendisini yorması gerekir. Dönemsel koşulları iyi tahlil edemeyen gençliğin gelişkin bir öz savunma sergilemesi de pek mümkün değildir. Toplumun yaşam koşullarını, sistemin saldırı tarz ve yöntemlerini, genel siyasi ve ideolojik havayı derinlikli ele alan gençlik nerede, nasıl, ne yapacağını çok daha iyi bilir.

Gençliğin cesur ve kararlı özelliği sayesinde her an geliştireceği öz savunma taktikleriyle, farklı eylem tarzlarıyla düşmanı sersemlettiği görülecektir. Gençlik, elindeki araçlar konusunda sistemle kıyaslanamayacak derecede zayıf olmasına karşın gençliğin toplumun haklı davasıyla bütünselleşmiş cesaret, kararlılık, moral ve büyük yaratıcılıkla geliştireceği eylemlerle sistem saldırılarını boşa çıkarması mümkündür. Varolan gençlik dinamiğinin tüm toplumsal kesimlere yaydırılması her zaman için farklılıklara açık olmakla ve farklı eylemler geliştirmekle mümkündür. Akış halinde olan gençlik düşüncesi, farklı eylem biçimleri konusunda da akışkan olabilmelidir. Gençlik için hareketsizlik, eylemsizlik ölümden başka bir şey değildir.

İnisiyatifli olmak gençliğin en temel niteliğidir. Sonsuz hayal gücüne sahip olan gençlik esnek ve kendisini her koşula uyarlayabilecek yetenektedir. Bu da inisiyatifini güçlendirir. Karşılaşılan bir durum karşısında afallamamak, şaşırıp ortada kalmamak için gençliğin koşulları değerlendirme ve çok çabuk kavrama potansiyelini her zaman için canlı tutması gerekir. Koşullar farklılaştığı an yöntemlerimiz de değişecek düzeyde olmak durumundadır. Bir yerlerden talimat beklemek ve talimatlar çerçevesinde harekete geçmek gençliğin içine girmemesi gereken bir durumdur. Burada inisiyatif devreye girmektedir. Anı anına gelişen sistem saldırıları inisiyatifli öz savunma eylemleriyle bertaraf edilebilir.

Gençliğin öz savunma konusunda temel kaygısı toplumsal gerçek temelinde olması gerekir. Bunun dışında farklı kaygılara, hassasiyetlere, hesaplara kapılması yersizdir. Bu, sistemin tabiriyle ‘başıboşluk’, ‘hovardalık’ ya da ‘bilinçsizce hareket etmek’ değildir. Mutlaka gençliğin kaygıları olacaktır ama temel kaygılar, hassasiyetler ve hesaplar toplumsal ihtiyaçlar temelinde olması gerekir. Gençlik eline geçen her fırsatı harekete dönüştürerek en uygun çözüm yollarını geliştirmelidir.

 

Toplumsal inşa gençliksiz ve öz savunmasız gelişemez

“Gelişmek ve kendini savunmak isteyen bir toplum için gençlik vazgeçilmez bir hazinedir” diyen Önder APO, gençliğin özgür yaşam inşasındaki görev ve sorumluluklarını da bize sunmaktadır. Gençliğin en temel görevi olarak toplumunu savunmak, olmazsa olmaz konumundadır. Toplumunu, değer yargılarını, öz kimliğini koruduğu oranda, gençlik toplumsal yaşam içinde yer alabileceği gibi toplumunu da her an için geliştirebilir. Bunun için de her an için gençliğin dinamik, canlı, eylemci, moralli, inisiyatifli özelliklerini kaybetmeksizin toplumsal öz savunmadaki öncülüğünü yürütmesi gerekir.

Toplumların ayakta kalması ve varlığını sürdürmesi gençliğinin sağlıklı olmasından geçer. Toplumun dinamik gücü olan gençlik, toplumsal sürekliliği sağlamada diğer toplumsal kesimlerden daha çok sorumluluk sahibidir. Bu sorumluluklar doğası gereği, toplumsal ihtiyaçlar temelinde belirlenmiştir. Buna denk hareket eden gençlik, toplumun öz savunmasını gereğince yerine getirir.

Muhakkak ki öz savunma, toplum içinde yaşayan herkesin görevidir. Yedisinden yetmişine kadar; kadını erkeği, çocuğu yaşlısı herkes bir şekilde toplumsal varlığını korumak ve yaşamını sağlamak amacıyla öz savunmasını yapar.  Öz savunma birilerine, bir yerlere havale edilecek bir gerçeklik değildir. Bir yerlere havale eden yaklaşım yanılgılarla yüklüdür. Yanılgıların somut sonuçlarını günümüz kapitalist sistemin toplumlar üzerindeki hâkimiyetinden görmekteyiz. Egemen sistemin çıkışından bu yana, egemenler toplumların savunmasını çökerterek kendi tekelleri altında tutmaktadır. Bu sayede istedikleri zaman, istedikleri gibi toplumun gücünden ve enerjisinden yararlanmakta ve kendilerine mahkûm bırakmaktadır.

Gençliğin popülizmden uzak durması gerekir. Özellikle geliştirdiği eylemlerin amacına sadık olabilmelidir. Gençlik eylem geliştirdiğinde bir toplumsal sorun karşısında duyduğu tepkiyi ve bu tepki sonucunda yeniyi inşa etmeyi hedefler. Sırf gösteriş olsun diye ne kendisini, ne de toplumsal değerleri tehlikeye atmamalıdır. Basına çıkıp oraya buraya poz vermek yerine, daha gizli bir şekilde eylemlerini gerçekleştirerek eylemin işlevselliğine özen göstermesi gerekir. Geliştireceği istihbarat ağlarıyla, küçük ama işlevli birimlerle devlet güçlerini şaşırtan eylemler geliştirerek hem kendisini hem toplumsal savunmasını daha derinliğine yaşamsallaştırabilir.

Sistem içinde sistemle mücadele yürütmek kolay değildir. Anı anına gelişen saldırıları anlamak ve bu temelde karşılık vermek güçlü irade, inisiyatif ve kararlılık ister. Devlet karşısında özgür yaşamın inşası temelinde mücadele veren Kürt gençliğinin hiçbir zaman için tedbiri elden bırakmaması gerekir. Bundan dolayı da her zaman için yaptıklarını saklı yapması gerekir. Bunu yaparken tüm topluma ulaşmaktan vazgeçmemelidir. Haklılık toplumsallıktan gelir. Meşruluk da toplumsal destekten gelir. Sisteme karşı olabildiğine illegal olacak olan gençlik, her fırsatta tüm toplumu katabilmelidir.

Gençlik kararsız olamaz. Bir eylem ne kadar iyi örgütlenmiş olursa olsun eğer uygulayıcısı olan gençlikte kararsızlık, çekingenlik ve tereddüt varsa başarıya ulaşması mümkün değildir. Kararlı olmak inançla, istekle ve yürekten katılımla bağlantılıdır. Bir şeyler yapabileceğine, toplumsal yaşamı değiştirip dönüştürebileceğine inanan gençlik öz savuma eyleminde de kararlı olur ve büyük zaferi kazanan olur. Gençlik açısından eyleme girişmeden önce ciddi bir kararlaşmaya gitmesi zorunluluktur.Hakim sistem karşısında sürekli eylem halinde olmak kolay değildir. Bunun yanında gençlik de basit ve kolay zapt edilecek bir gerçeklik değildir. Bu nedenle geliştirilecek eylem ister basit ister karışık olsun, ister kolay ister zor olsun; gençliğin, başaracağına olan büyük inançla kişiliğinde güçlü kararlılık oluşturması gerekir. Suçlu olan sistemdir. Sistemin bu suçunu yüzüne vurmak, bu suçlarından dolayı onu mahkum etmek gençliğin görevidir. Çünkü gençlik haklıdır. Gençlik haklılığını haklı davasından alıyor.

Bilinçlenmiş, özgür toplumsallık temelinde örgütlenmiş, inançla, cesaretle, moralli ve kararlıca eyleme geçen gençliğin başarısız olması mümkün değildir. Gerçeklik budur. Bu gerçeklik temelinde hareket etmek ve öz savunmasını sağlamak her gencin en temel görevidir. İdeolojik, eğitsel, politik, ekonomik, kültürel yaşam alanlarının her birinde aktif olarak yer alarak, gelişen sistem saldırılarını boşa çıkarmak ve özgür yaşamın inşasını sağlamak mümkündür.

Hakikatin bütünselliğinden yola çıktığımızda, bugün itibariyle egemen sistem tarafından olabildiğine parçalanmış bir toplumsal gerçeklikle karşılaşırız. Bu parçalanmadan en çok nasibini alan kesim gençliktir. Gençliğin toplumsal görev ve sorumlulukları konusunda yettiğince ihtiyaçlara cevap olamaması bu parçalanmış yapısından ötürüdür. Sistemin özel yönelimleri sonucunda parçalanma daha da derinleşmiştir. Öyle ki kör düğüm halini almış durumdadır. Öz savunma konusunda toplumlara, toplum şahsında gençliğe dayatılanlara baktığımızda olan ile olması gereken arasındaki uçurumu çok net görmekteyiz.

Başlangıçta da belirttiğimiz üzere ‘gençlik toplumun öncü ve eylem gücüdür.’ Bu gerçeklik neticesinde gençliğin öz savunma görev ve sorumluluklarını değerlendirdiğimizde, gençliğin öz savunmayı yeniden değerlendirmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Şöyle ki; öz savunma bilinç-örgütlenme-eylem birlikteliğiyle anlama kavuşabilir. Yine eyleme biçilen dar anlam, sadece bazı çalışma alanlarıyla sınırlı bırakmak yerine daha geniş ve yaşamın her alanına yayma gerekliliği doğmaktadır. Sistemin bugün itibariyle gençliğe getirdiği ‘toy’, ‘heyecanlı’, ‘hoyrat’, ‘başıboş’ ve ‘bilinçsiz’ gibi tanımlamalar da gençliğin öz savunma misyonuna getirilen dar yaklaşımdan kaynağını almaktadır. Oysaki gençlik toplumsal sorunlar karşısında en duyarlı olan kesimdir. Yapısı itibariyle diğer kesimlerden en önce müdahil olan ve yeniyi inşa edendir.

Bu gerçeklik öz savunmaya olan bakış açısındaki yanlışlıktan da kaynağını almaktadır. Öz savunma sadece fiziksel bir saldırı karşısında savunmaya geçmek ve bunun karşısında refleks göstermek değildir. Öz itibariyle gerçeklik bu olsa da; toplumsal gelişim ve karşı gelişim halinde olan hiyerarşik devletçi zihniyetin varlığı, öz savunmayıyaşamın her alanında gerekli kılmaktadır. Doğru bilince sahip olmak, güçlü örgütlülükler kurmak ve sonuç alıcı eylemler geliştirmek yaşamın her alanında öz savunmasını geliştirmekle mümkün olacaktır. Yanı sıra öz savunma yıkmayı değil oluşturmayı esas alır. Bir diğer anlamda toplumsal inşayı hedef alır. Toplumun oluşturucu gücü olması itibariyle, gençliğin öz savunmanın yaşamsallaştırılmasında öncülük misyonunu etkili bir şekilde yürütmesi gerekir.

Çokça belirttiğimiz fikir-zikir-eylem, teori-pratik ya da bilinç-örgütlenme-eylem birlikteliğininbu açıdan değerlendirilmesi gerekir. Bu temelde; gençliğin öz savunma bilinç, örgütlenme ve eylemini bütünsel gerçeklik içinde ele alması ve buna göre kendisini oluşturarak hareket etmesi mücadeleyi anlamlı kılacaktır. Öz savunma doğru anlaşıldığı oranda gençliğin toplum içindeki öncülüğü de anlama kavuşacaktır. Geliştireceği eylemler de başarıya ulaşacaktır.

Özgür yaşamı inşa iddiasında olan gençliğin bu yaşamı koruyacak sistemden yoksun olması kabul edilecek bir durum değildir. Demokrasi, barış, özgürlük, siyaset, kardeşlik ve eşitlik öz savunması güçlü olan toplumlarda başarı şansı bulur. Bu değerler topluma aittir. Ve sistemin en yoğun saldırı altına aldığı değerler de bunlardır. Kadın ve gençlik aracılığıyla bu değerlere el atmakta ve kendi egemenlikçi zihniyetini şekillendirmektedir. Bunun gelişmemesi için, bu özünü toplumsallıktan alan her türden değerin korunması ve özgür yaşamın inşasının sağlanması öz savunmadaki doğru bilinç, örgütlenme ve eylemden geçer. Bunu yapacak olan da gençliktir. Bunun farkına varan ve bu temelde hareket eden gençlik özverili ve kendine özgüveni olan gençliktir. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü yaşamın tüm insanlığa mal olmasını sağlayacak olan da toplumsal öz savunmasını sağlamış gençlik olacaktır.