KENDİNE AİT OLANLA YAŞAMAK
26 Tebax 2014 Sêşem
Bilindiği gibi demokratik siyaset toplumsal yaşamın, bu yaşamın örgütlendiği alanların hemen hemen hepsinde toplumun kendi belirleyiciliği ve iradesinin olması anlamına gelmektedir
Fırat ZİLAN
Günümüzde en çok dile getirilen ve tartışılmaya çalışılan konuların başında; kimlik olgusu ve bu olguyu tamamlayan parçaların kaynağı yer almaktadır. Gerçekten de kimliği oluşturan ve tamamlayan bu hususların kaynağı neresidir? Beslendiği ve kendini geliştirdiği bu kaynağın dünü ya da başlangıcı nerededir? Bu soruları çoğaltmak mümkündür! Önemli olan bu sorularla doğruya ya da hakikate ne kadar yakınlaşabiliyoruz? Veya bu tartışmayı doğru temeller üzerinde geliştiriyoruz.
Bunu tamamlayabilecek önemli faktör; toplumun kendine ait olanı yaşamasında mevcut durumun ne olduğuna daha yakından bakmak olacaktır. Günümüzde toplumsal aidiyeti ve kimliği oluşturan kültür ve edebiyatın durumu, bunların demokratik siyasetle mevcut ilişkisini çözümleyebilmek belki de bu tartışma da başlangıç açısından önemli bir nokta olabilir.
Bilindiği gibi demokratik siyaset toplumsal yaşamın, bu yaşamın örgütlendiği alanların hemen hemen hepsinde toplumun kendi belirleyiciliği ve iradesinin olması anlamına gelmektedir. Devletin ya da herhangi bir iktidar birikiminin karışamadığı, toplumu dışına itemediği bu alanlarda uygulanan demokratik siyasetin, hem güçlü bir toplumsallaşmayı hem de bu toplumsal motto da güçlü bir bireyi açığa çıkaracağı tartışma götürmeyen bir gerçekliktir. Günümüzdeki realite her ne kadar bu konuda iç açıcı bir görüntü vermese de, durumun çözülebilmesi ve istenilen düzeye ulaşılabilmesi için her zamankinden daha güçlü veriler bulunmaktadır. Yeter ki bunları doğru bir mantıkla, güçlü bir vicdanla ve hareket halindeki paylaşımla buluşturmayı bilelim.
Demokratik Siyasette Kültür; Ya Da Popüler Kültürün Reddi!
İçinde bulunduğumuz kapitalist modernite de toplum ve kültürün birbirine olan yabancılığı ve aradaki mesafe, tarihin hiçbir döneminde bu kadar ayrıksı ve kopuk olmamıştır. Bunda en belirgin etki ise bütün iktidarların bileşkesi olan ve varlığını toplumu parçalamaya dayandıran kapitalist modernitenin acımasız saldırıları ve her şeyi metaya dönüştürmüş olmasıdır. Bu anlamda kültür adına ortaya çıkartılan popüler kültür de bu durumun yakıcılığını görebilmekteyiz. Tam anlamıyla ambalaj kültürü olan ve reklam dünyasının aldatıcılığında, yirmi dört saat boyunca kendini pazarlayan bu popüler kültürün, topluma olan yansıması günübirlik yaşamak, köklerinden kopmak ve toplum olmaktan çıkmak olmaktadır.
Kültürün toplumsal alandaki gerçekliği ve kabul ölçülerinin toplumsal geçmişle şekillendiği gerçeğini ortadan kaldıran bu saldırılar, günümüzde özellikle gençleri, kadınları ve ötekileri sürekli bu saldırı altında tutarak hem toplumsal olanı ortadan kaldırmakta, hem de yığınları örgütleyerek günübirlik yaşamanın dayanılmaz hafifliğini dünyanın her yerine yaymaya çalışmaktadır. Saldırının büyüklüğü ve daimiliği göz önünde bulundurduğunda; sorunun ciddiyeti ve büyüklüğü daha iyi anlaşılmayı da gerektirmektedir.
Milyarlarca insanın yaşamını etkileyen, en ufak toplumsal yapıdan tutun da kocaman bir kıtayı etkisi altına alan ve kendini modernite, çağdaş moda olarak tanımlayan popüler kültür özü itibariyle toplum dışıdır ve toplum karşıtıdır! Düşünmeyi ve karar vermeyi ortadan kaldırdığı gibi beğeni ölçülerini dahi oluşturduğu sanal dünyada pazar kurallarına göre belirlemektedir. Bir şarkıyla bunu yapabildiği gibi, bir dizideki karakterle ya da bir oyundaki fragmanla da bunları gerçekleştirebilmekte, hızlı yaşam uğruna insanları ve toplumları bu acımasız çarkın içine dahil etmektedir.
Bunun karşısında aslında toplum bir bütünüyle sömürü haline dönüştürülmekte ve iliklerine kadar bunun içine çekilmektedir. Günümüzde demokratik siyasetin kültürel alanda gerçekleştireceği eylem ise hiç kuşkusuz bu alanda olmalıdır. Öncelikle toplumun kendine ait olanı bu gaspçı düzenden geri alması koşulsuz bir görev olmaktadır. Kültür adına yaşayan insanların, sanatçıların toplumsal kültürü ve belleği tekrardan kültürel anlamda toplumun hizmetine koşabilmeleri için, toplumsal kültürün geliştirilmesi gerekmektedir.
Toplumsal kültür içinde toplumun geleceğine kendini taşırmasının dışında hiçbir şey yoktur! Sanatın bütün alanlarında folka yani Halka ait olanı geliştirmek, bunun mücadelesini vermek demokratik siyasetin kültürel mücadelesi olarak önümüzde durmaktadır. Ya bununla yüzleşerek doğru temelde bir mücadeleyi geliştireceğiz, ya da popüler kültürün toplum dışı saldırıları karşısında toplumsal gerçekliğimiz ve doğamız pazarın belirlediği kurallar içinde eriyip yok olacaktır!
Demokratik Siyasette Edebiyat; Toplumsalın Aynası!
Sanat ya da kültür için geçerli olan popüler kültür saldırıları, aynı şekilde edebiyat için de geçerli olmaktadır. Kapitalist modernite bu anlamda; devasa bir kara delik gibi topluma ait olanı, kendini ifade biçimlerinin hepsini ortadan kaldırdığı gibi günümüzde edebiyatı da ortadan kaldırmıştır. Bugün edebiyat dediğimiz alanın ve burada ortaya çıkanların/yazılanların toplumla uzaktan yakından bir alakası bulunmamaktadır.
Özellikle son iki yüz yıldır büyük bir romancının çıkamaması, büyük bir ozanın çıkamaması ve eskiden olduğu gibi destanların dilden dile dolaşmamasını başka türlü ne izah edebiliriz, ne de anlayabiliriz. Günümüzde edebiyat adına yazılanların tek bir amacı vardır; o da pazarda ne kadar rağbet göreceğidir.
Uzun yıllar boyunca toplumsal vicdanın sesi, yaşayanların yaşadıklarının aynası olan edebiyatın içine düştüğü hal; kesinlikle toplumdan kopmanın bir sonucu olmaktadır. Yazının, kağıdın ve matbaanın uzun yıllarına rağmen; edebiyatın bu gerinin ötesindeki durumunu aşabilmek için demokratik siyasetin toplumu içine alan ve tarihsel toplumdaki gibi toplumcu bir edebiyatı geliştirmesi kaçınılmaz olmaktadır.
Edebiyatın onlarca yılı aşkın geçmişine baktığımızda; toplumsal yaşamın inşası ve gelişiminde oynadığı rol küçümsenemez! Uzun yıllar boyunca edebiyatın bütün alanlarında toplumsal aydınlanmaya dönük hem çok güçlü mücadeleler verilmiş, hem de büyük bedeller ödenmiştir. Onlarca büyük edebiyat insanın mürekkebiyle, kelimeleriyle ve anlatmaya vuslat bulamadıkları hikayeleriyle verdikleri bu büyük mücadelenin günümüzdeki edebiyat çalışmalarında esamisi bile görülmemektedir. Bunların aşılması için geçmişte olduğu gibi; EhmedeXanilerin, FeqîyeTeyranların, MeleyaCizirelerin, Cigerxwinlerin, ŞerkoBekeslerin mücadeleleri her an yürütülmeli, kalemleri ve kelamları gün yüzüne ve toplumun vicdanına ulaşabilmelidir.
Günümüzde kendine ait olanı yaşamak toplumun en temel haklarından biri olmaktadır. Çalınanın geri alınması, çalanın teşhir edilebilmesi için olmazsa olmazdır. Çalınanı dile getirmek; çalanı teşhir etmeyeceği gibi en kaba anlamda şikayet olacaktır. Kapitalist moderniteyişikayet ederek değil, toplumdan aldıklarını/çaldıklarını tekrardan topluma kazandırmakla yenebiliriz. Belki bu mücadele de zafere en yakın olan alanların başında sanat ve edebiyat gelmektedir. Çünkü günübirlik olarak ortaya çıkan trajediler ve vicdanın hiçbir katmerinin kabul edemeyeceği acılar, bu mücadelenin can suyunu da oluşturmaktadır. Yeter ki bunları kuyumcu titizliğiyle işleyebilecek bir sanat ve edebiyat anlayışını demokratik siyaset bilinciyle geliştirebilelim