KOMÜNAL EKONOMİDE KOOPERATİFÇİLİK
26 Tebax 2014 Sêşem
Kooperatifler, bireylerin ve toplumun sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik yönden geliştiren sosyo-ekonomik örgütlenmedir
Dicle TEKMAN
Demokratik Ulus inşasının temel ayağı olan kooperatifçilik, temelde toplumun sosyal, kültürel yaşam tarzını geliştiren, Ben olgusunu ortadan kaldıran bir zihniyeti geliştirmektedir. Ekonomi alanında toplumun ortak, kolektif çalışmasını sağlamak ve kendi yaşamını idame ettirmesinde önemli bir örgütlenme olmaktadır. Kooperatifçiliğin en temel anlayışı ortaklıktır. Toplumu ortak bir yaşama çekmektir, yaşamın ortak planlanmasıdır.
Bu konuda toplumsal tarihi irdelersek ilk kooperatif deneyimi -ki adına tam olarak kooperatif denilmese de toplumsallığın ve tarım kültürünün ortaya çıkışıyla gelişmiştir. Özellikle Dicle ve Fırat havzasında gelişen bu ilk yaşam tarzı incelendiğinde; beslenme, korunma ve barınma ihtiyaçlarını karşılama işi küçük topluluklar halinde ortak yapılmakta, yaratılan maddi-manevi değerlerden herkesin faydalandığı görülmektedir. Paylaşımı, dayanışmayı ve ortak ruhu esas alan bir yaşam tarzı belirleyici olmakta ve bu doğal olarak gelişmektedir. Burada doğal kooperatif anlayışının ekonomik öneminden çok, insanların sosyal bakımdan birbiriyle olan ilişkileri dikkat çekmekte ve yine paylaşımcı, sadece kendi ihtiyaçlarını değil, toplumsal yaşamın tüm ihtiyaçlarını düşünen bir anlayış ve yaşam tarzı gerçeği önem taşımaktadır. Tarihte ilk tarım devriminin gerçekleşmesi de işte bu doğallığında gelişen ortak, kolektif örgütlenmenin bir sonucu olmaktadır. Tarihteki bu deneyim bugün açısından örnek alınacak bir modeldir.
Bunu neden belirtiyoruz? Çünkü bu konuda partilerin, ( HDP-DBP ) kurumların ve ilgili komisyonların bir kooperatif modeli geliştirme ve bunu uygulama noktasında atıl kaldıkları görülmektedir. Devletlerde de bir kooperatif anlayışı vardır. Kimi olanaklar sunsa da toplumların küçük birikimleri ve mülklerinin yanı sıra emekleri üzerindende rant sağlamak, sömürüden kaynaklı çelişkileri törpülemek, üstlendiği sosyal sorumluluklardan kurtulmak, sınırlandırıcı yasalarla da kendi tasarrufuna alma yaklaşımını esas almaktadır. Bu devletçi kooperatifçilikte tüketim kooperatifçiliği daha fazla öne çıkmakta, üretkenlik, emekle buluşma ve toplumsal boyut geride seyretmektedir. Değerlendirilebilecek yönleri olmakla birlikte bunu çok yetersiz görüyor, reddediyoruz. Ama ret ettiğimiz kadar alternatifini de ortaya koymak ve en iyi şekilde bunu örgütlemek de demokratik ulus inşasında rol oynayan herkesin ve herkesimin görev ve sorumluluğundadır.
Bu aynı zamanda bir zihniyet çalışması gerektiriyor. Bu anlayışı topluma izah edip benimsetebilmek, ikna edebilmek, emeğinin sonuçlarını ve bunun sosyal yaşama-ilişkilere katkılarını gösterebilmek önemlidir. kooperatif üyesi olarak, emek gerektiren ve özel mülkiyetçi anlayıştan uzak bir katılımı esas alması durumunda kooperatifçiliğin ne tür faydalar sağladığı, kapitalist rekabetçiliğe dayalı üretimin ne tür olumsuzluklara yol açtığı-açacağı somut kimi verilere de dayanarak izah edilebilmelidir. Buradan yola çıkarak bir köy hatta bir mahalleden başlayarak; en basitinden, örneğin süt, peynir veya arıcılık, seracılık vb. tarıma ve hayvancılığa dayalı kooperatifler örgütlenebilir. Ya da orman ve suya dayalı kooperatifler, en önemlisi eğitim, sağlık kooperatifleri dahi oluşturulabilir. Daha çok üretim, yaratıcılık, dayanışma ve paylaşım üzerine, ortak ruh, irade ve düşünce üzerine kurulanıdır. Bunları gerçekleştirmek imkânsız değildir, gerekli olan sadece bu çalışmaya inanmak ve karar vermektir. Bu ekonomi ve yaşam anlayışını neden çok uzaklarda arayalım ki! Tarihimiz bu konuda en öğretici, geliştirici ve yol gösterici değil midir? Öyleyse örnek alacağımız model Dicle ve Fırat havzasında gelişen ahlaki ve politik toplum gerçekliğidir.
Demokratik Ulus İnşasının temel bir alanı olan kooperatifçilik gelişmediği takdirde ahlaki ve politik toplumun özgür birlikteliğini sağlamak ve toplumun yaşadığı sosyal, kültürel, ekonomik ve özsavunma sorunlarının günümüzde daha da zorlaşacağı, çözümsüz kalacağı şüphesizdir. Ayrıca bunu nasıl geliştirmeliyiz noktasında bir düşünce veya proje üretmede de kaplumbağa yürüyüşünde ilerlemek hem süreç ve hem de zaman kaybı olmaktadır. Demokratik komünalizmi gerçekleştirmek Komünal ekonomiyi, kooperatif anlayışıyla geliştirmekle mümkündür. Demokratik kooperatifçilik, komün ve meclislerin yer aldığı bir örgütlülük ile büyük bir aşkla, emekle, ilham alarak çalışmakla mümkündür.
Peki, kooperatif örgütlenmesine neden bu kadar ihtiyaç var? Çünkü kapitalizmin aşırı kâr ve sermayeye endekslenmiş tüketici yaşam tarzına ve yine bunun yarattığı bireycilik, açgözlülük, mülkiyet anlayışından toplumu kurtarıp, insanların kendi özgür iradeleriyle, gönüllü katıldıkları bir toplumsallığın ve ortak yaşamın en iyi formu olduğu için demokratik komünal ekonomi ve yaşam gereklidir. Ayrıca Kürdistan coğrafyasının birçok yerinde uluslararası sermaye kuruluşlarının gittikçe yer edindiği, endüstriyalizmin büyüdüğü, bundan kaynaklı işsizliğin, sömürünün ve toplumsal sorunların arttığını görmekteyiz. Kooperatifçilik en başta bu tarz bir sanayileşmeye, şirketleşmeye ve kapitalist kuruluşlara karşı bir örgütlenmedir. Toplumumuzu bu tür tekelleşerek hegemonikleşmeyi esas alan üretim anlayışından uzaklaştırmak, kooperatifçilik zihniyetine ve yaşam tarzına yönlendirmek elzemdir. Kooperatifçilikle halkı kendi öz işletmeleri içine çekmeli, ekolojik endüstriye yönlendirerek doğa ve toplumla yabancılaşması giderilmelidir. İşsizlik, açlık, göç, kültürel yabancılaşma ve her türden üstü örtülü soykırımlardan toplumu korumanın en önemli unsurlarının başında da ekonomik yeterlilik, üretkenlik gelmektedir. Buradada yine kooperatifçilik önemli bir anlayış olarak öne çıkmaktadır.
Bir köyde, mahallede veya bir kasabada kooperatifi örgütlemek çok zor olmasa gerek. Özellikle Kürdistanın bazı bölgelerinde halkımızın ortak yaşam, paylaşım ve dayanışma kültürü vardır ve yaşanmaktadır. Bu konuda belediyelere rol düşmektedir. Belediyeler kooperatifleşmeye sağlayacakları katkılarla kendi çalışmalarınada kolaylık sağlamış olacak, yerinden yönetim zemini güçlenecektir. Kooperatiflere dayanmayan bir Belediye toplumcu, demokratik bir belediye olamaz ve toplumun maddi- manevi değerlerini koruyamaz. Belediyeler toplumun ihtiyaçlarını toplumla birlikte karşılamalıdır. Örneğin; bir köyün yola mı ihtiyacı var, kimi olanaklar sağlanarak doğru bir örgütlenmeyle toplumin katılımı sağlanarak da yapılabilir. Bazı çevrelerin rant sağladığı bir alan olmaktan çıkartılmış olur. Ayrıca belediyelerin bütçesini toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için kullanmak ahlaki, vicdani ve demokratik bir tutumdur.
Diğer yandan kooperatifler özellikle kadınların iş hayatında daha fazla söz ve pratik sahibi olmalarında temel zemini oluşturmaktadır. Devletçi-iktidarcı eril sistem yaşamda özelde ise ekonomi alanında kadına fazla yer vermez, verse de kendi sınırları çerçevesinde vermektedir. Nihayetinde ekonomi alanında kadına pek yer yoktur. Bu iş sadece erkeğin bir işi olarak görülür. Bu elbette ki büyük bir çarpıtmadır. Tarihsel toplum gerçekliğine bakıldığında ana-tanrıça kadının sadece ekonomide değil, yaşamın her alanında rol oynadığını görebilmekteyiz. Tarihte kadın nasıl ki topluma öncülük etmiş, ilk örgütlü ve ahlaki-politik yaşam tarzını geliştirmiş ise, bugünde aynı öncü rolü ve potansiyeli komünal ekonominin gelişmesinde ve demokratik kooperatifçiliğin örgütlenmesinde oynayabilir. Yaşamımızda, özellikle Kürdistan da yaşanılan kadın sorunlarına en iyi cevap her alanda çeşitli kadın kooperatif birimlerini örgütleyebilmekle mümkündür. Yine, el işlerinden, ev işlerine, sanattan kültüre kadar, özellikle doğayla, toprakla kadının tekrar buluşmasını sağlamak demokratik kooperatif hareketi açısından önem taşımaktadır. Kadının paylaşımcı, dayanışmacı özü bu kooperatifçilikle tekrardan canlanacaktır. Öyleyse demokratik ulus inşasında kadın kooperatif hareketinin güçlü bir örgütlülüğüne ihtiyaç vardır.