MADENCİLİK SEKTÖRÜNÜN YARATTIĞI TAHRİBATLAR
11 Mijdar 2014 Sêşem
Kapitalist uygarlığın yüzyıllardır en büyük hedefi ülke coğrafyalarında maden, petrol ve diğer yeraltı zenginliklerine el koyması, bunun üzerinden sistemini büyütmesidir
Dicle TEKMAN
Yine endüstriyalizm canavarı yapacağını yaptı. Ve henüz Somanın yaraları kapanmadan bu kez de Ermenek olayı yürekleri yaktı. Türkiyede bu son yıllarda maden ocaklarında yaşanan ölümler -ki bunlara cinayet demek daha doğru olur - giderek artmaktadır. Avrupa ölçeğine göre bakılırsa, Türkiye yaşanan maden kazalarında rekor kırmıştır. Nedense her şey olup bittikten sonra kafalar çalışıyor. Ve önceden alınması gereken tedbirler şimdi tartışma konusu oluyor. Peki, neden madencilik sektöründe bu kadar kaza ve ölümler yaşanmaktadır? Her gün yaşam ve ölüm arasında saniyelerin kol gezdiği bu karanlık geçitlerden ekmeğini çıkaran maden işçisinin bu kadar risk altında çalışırken neden bir can güvenliği yoktur? Bu ocaklarda çalışan işçilerin, emekçi insanların canları bu kadar ucuz mudur? Bu cinayetlerin başta gelen sorumlularını ve bu tür ölümlere yol açan esas kaynağını irdelemek konumuz açısından önem taşımaktadır.
Madenciliğin doğaya, özelde ise toprağa verdiği tahribatı iyi görmek gerekir. Maden işletmeciliğinin amacı yeraltı zenginlik kaynaklarının ele geçmesidir. Nedir bu zengin kaynaklar? Linyit, krom, bakır, alüminyum, demir, mermer, doğal taş vb. gibi çeşitli madenleri içermektedir. Sondajlama işi ne kadar yerin dibine giderse o kadar yer altı zenginliklerine ulaşmış demek oluyor. Bu da küresel sermayenin bütçesini daha fazla büyütmesi anlamına geliyor. Zira madencilik sektörü küresel sermayenin denetiminde işletilen bir alandır.
Öte yandan toprağın, yerin dibini bu kadar delmenin doğaya ve topluma nasıl bir zarar getireceğini ise asla düşünmemektedir. Onlar için toprak aşınıyor, insanlar ölüyor hiç önemli değildir. Onların tüm derdi bu topraktan, madenden ne kadar kar-sermaye kazanırım üzerinedir. Kapitalist uygarlığın yüzyıllardır en büyük hedefi ülke coğrafyalarında maden, petrol ve diğer yeraltı zenginliklerine el koyması, bunun üzerinden sistemini büyütmesidir. Maden ocaklarından çıkan minerallerle daha fazla inşaat sektörünü geliştirerek her yeri beton yığını haline getirmek ve imalat sanayilerini büyütmek amaçlı düşünülmektedir. Buradan da anlaşılacağı gibi madencilik sektörü, küresel ekonominin bir kar kaynağı, onun temel ayağı olmaktadır.
Diğer yandan bir maden arama ve işletme alanı için yapılan en büyük tahribat ise, bölgede yaşayan insanları evinden, köyünden çıkartarak toplumu evsiz, yurtsuz bırakmasıdır. Maden alanını açmak için ağaçlar kesilir, yakılır ve araziyi patlatarak coğrafyanın doğal biçimini yok edilir. Özellikle bireysel hırs ve çıkar için kontrolsüzce, aşırı tekniği kullanamadığı yerlerde ucuz emek ile üretimi sürdürmekte, toprağın yüzlerce metre yerin derinliklerine kadar inilmesine karşın çalışan insanların cangüvenlikleri ve çalışma koşulları için hiçbir tedbir almamaktadır. Kârını maksimize etmek için tüm bu masraflardan kaçınmaktadır. Yeraltında yarıkların açılması, arazilerin bataklık hale gelmesi gibi birçok yıkımın ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Böylece bu maden işletmesinde katliam diyebileceğimiz ölümlerin gerçekleşmesi olasılığını arttırmaktadır. Nitekim bugün Karamanda, yine Somada yaşanan da budur.
Maden ocaklarında ölümlere sebep olan diğer bir durum ise kapatılmış bir maden ocağının hemen yanı başında başka bir ocağın açılmasıdır. Yerin altı daha önceden oyulduğundan ikinci bir maden ocağının aynı alanda açılması kuşkusuz büyük risk taşımaktadır. Bu da daha çok ölümlere kapı aralamaktadır.
Madencilik sektörü, küresel sermaye güçleri tarafından faaliyet gösterilen önemli bir alan olmaktadır. Genelde özel şirketler tarafından işletilen bu ocaklar artık öyle bir duruma gelmiştir ki devlet her isteyene ruhsat vererek maden rezervleri açtırmakta, denetimini ise dış şirketlere vermektedir. Bu şirketler azami kâr amaçlı hareket ettikleri için, bunların ekolojiyle, insan hayatıyla hiçbir alakası olmadığı gibi herhangi bir güvenlik tedbirleri de yoktur. Bugün Kürdistan coğrafyasına yönelik yapılan ekonomik işgalde de hedef Kürdistanın zengin kaynaklarına sahip olmaktır. Bunun için birçok il-ilçe ve köyün boşaltılmasının temel nedenlerinden birisi de yine maden işletme amaçlı şirketlerin devlet yardımıyla el koymasıdır. Bölgedeki madenler, petrol, sanayi, HES ve Baraj gibi işletmelerin geliştirilmesinde devletin küresel sermaye güçleriyle ortak geliştirdiği bir ekonomi politikasıdır. Tabi bu ayrıca bir sömürü politikasıdır.
Tüm bu maden ocakları ve diğer işletmelere karşı ortak, kolektif bir mücadele elzemdir. Madencilik sektöründe yaşanılan sorunları çözmek ve buna göre alternatif bir işgücünü oluşturmak gerekir. Öncelikle bu özel, genel şirketlerin başta Kürdistan toprakları olmak üzere, tüm Türkiye coğrafyasından çıkartılmalıdır. Ekolojik yaşam, ekolojik toplum ancak yeraltı zenginliklerimize sahip çıkmakla, onları ve en önemlisi emekçi insanlarımızı sağlıklı yaşam, çalışma ve üretim ortamları sağlamakla mümkündür.