BİLİM ve TOPLUM İLİŞKİSİ
09 Tîrmeh 2015 Pêncşem
Toplumu bir nesnel ilişkiler sistemine indirgeyen pozitivist bilimin temel varsayımı, toplumun nesneler yığını olduğudur.
Şiyar Koçgiri
Bilim bulunduğu toplum ve onun özelliklerinden etkilenir. Bir bilim insanının yaşadığı toplum, onun kişiliğini, düşüncelerini, değerlerini etkiler. Ayrıca günümüzde bilimsel araştırmalar için büyük bütçeler gerekmekte; bu kâr ve iktidar güçleri tarafından, belli bir miktar da sivil toplum örgütleri tarafından sağlanmaktadır.
Diğer taraftan bilimin ortaya koyduğu bilgiler de toplumu etkilemektedir. Bilim insanlarının topluma zararlı ürünler ve görüşler ortaya koyduğu da ileri sürülebilir. Bu doğrudur da. Bunun nedeni; pozitivist bilimin ortaya koyduğu bilgilerin insanlar tarafından nasıl ve hangi amaçlar için kullanılacağıyla ilgilenmemesi, bunu bilimin dışında bir yaklaşım olarak değerlendirmesidir.
Oysaki bilim, insanın örgütlü olarak geliştirdiği, toplumsal bir etkinliktir. Bu etkinliğin gelişimi, her zaman, toplumsal etkinliğin de bir parçası olmuştur. Dolayısıyla örgütlü olsun olmasın, bir ideolojiyle bir zihniyet yapısıyla bağlara sahiptir. Bilim başlangıcından günümüze soru sorarken, anlamaya çalışırken, toplumsal yaşamı geliştirmeye çalışırken bunun için doğayı tanımlar ve sistemleştirirken toplumun hakim ideolojisinden ve hakim zihniyet yapısından kopuk hareket etmemiştir.
Bu nedenle bilim üretimi, bilimin sistemleşmesi, bilim eğitiminin örgütlenmesi toplumun zihni-siyasi-kültürel ve ekonomik sistemiyle yakından ilişkilidir ve bunlar bilimin yapısına önemli ölçüde etkide bulunmaktadır. Doğayı ve toplumu tanımlama ve değiştirme uğraşı yürüten bilim insanı bir yere kadar doğanın dışında değerlendirilebilir ama toplumun içindedir. Toplum nesne bilim ve bilim insanı özne değildir. Aralarında karşılıklı bir etkileşim söz konusudur ve bilim gibi bilim insanı da toplumdan etkilenir. Kuantum fiziğinde gözlenen ve gözleyen ilişkisinde olduğu gibi toplum ile bilim insanı arasındaki ilişki ve etkileşim de çift yönlüdür. Bir yanda nesne, öbür yanda özne yoktur. İkisi arasında karşılıklı bir etkileşim vardır ve bu görülmeden, anlaşılmadan aslında toplum hakkında bir şey bilinemez. Çünkü toplum bir özneler arası ilişkiler sistemidir; her ne kadar sınıflara, kastlara ayrıştırılmış, parçalanmış olsa da toplumda her birey ve toplumsal birim bir öznedir. Bu öznelerin varlıkları ve eylemleri dışında kendi başına bağımsız bir toplum yoktur. Yine hiçbir bilim insanı toplumsallığın dışına çıkarak toplumu anlayamaz.
Pozitif bilimcilik doğayı bilmek ve dönüştürmek için uyguladığı yöntemleri, toplum için de esas almakta ve önermektedir. Bilim insanının toplumu oluşturan ilişkileri, olduğu gibi, hiçbir öznel yanılgıya, eksiltmeye, eklemeye yer vermeden, kendinden bağımsız olarak kavrayabileceğini ileri sürmektedir. Bu kesinlikle yanlıştır ve özellikle sosyal bilim gerçeğinde aşılması zorunludur. Kaynağını ölü-cansız doğa ve nesneleştirilmiş toplum anlayışından almaktadır. Bu yaklaşımı esas alan bir bilim insanı nesne gördüğü toplumun ve doğanın bir parçasıdır. Yani kendisi bu nesneler yığınının bir parçasıdır. İşe baştan inkar ile başlamakta, doğayı ve toplumu nesne olarak gördüğü oranda kendisinin özneliğini de inkar etmektedir.
Toplum, bu yaklaşımla incelenemez. Toplumu oluşturan insanlar arası ilişkiler nesneler arası olarak ele alınamaz. İnsanlar arasındaki ilişkiler sanki sabit yasa ve kurallarla işleyen cansız-ruhsuz ilişkiler gibi tanımlanamaz. Günümüz sosyal biliminin temel açmazı toplum-bilim arasındaki ilişkiyi böyle ortaya koymasından kaynaklanmaktadır.
Toplumu bir nesnel ilişkiler sistemine indirgeyen pozitivist bilimin temel varsayımı, toplumun nesneler yığını olduğudur. Onlara göre toplumun yasaları nesneldir ve toplumu oluşturan her birey ve birim -aynen doğadaki bir taşın doğa yasalarına uyması gibi- bu yasalara edilgin bir biçimde uyar. Bu tamamen saçmalıktır. Toplum bir taş gibi ele alınamaz, onun gibi tanımlanamayacağı gibi bir taş gibi de değiştirilemez. Buradan da anlaşılacağı gibi pozitivist bilimcilik doğal varlığı ve ilişkileri olduğu kadar toplumsal varlığı ve ilişkileri de yanlış görür; bunların nasıl değişeceğini de.