KUZEY KÜRDİSTAN?IN SOSYOLOJİK YAPISI_3
03 Hezîran 2019 Duşem
Uluslararası küresel sermaye kendi varlığını ve sömürüsünü sürdürmek için, bütün ülkelerde orta sınıfı geliştirmeyi esas alır. Orta sınıf, faşist devletleri ayakta tutan temel güçtür.
Trio-faşizm olarak AKP?nin iktidara gelişinin, Kürt sosyolojisinin üzerinde ciddi etkileri olmuştur. AKP iktidarı, yüzyıllık kültürel-soykırım politikalarını Siyasal-İslamla bezeyip, çeşitlendirerek yaşamın her alanına yaymaya çalıştı. Daha önceki iktidarların netice alamadığı Kürt inkâr ve imhasını, sonuca götürüp tamamlamayı, kendisi için birinci vazife ve hayati elzem olarak görmüştür. Bunun için de her yol ve yöntemi devreye sokmuştur. En çok üzerinde durduğu konulardan biri, Kürdistan?da orta sınıfı büyütmek ve geliştirmektir. Verdiği çeşitli kredi ve desteklerle kendine bağlayarak, bu sınıfın hem sömürgeci sistemle barışık yaşamasını sağlamaya, hem de topluma bir model olarak sunmaya çalışmaktadır. Kredi ve destekler bu sınıfı, Kürt toplumunun içerisinde geliştirmek içindir. 30- 40 yıl vadeyle verilen kredilerle insanların yaşamı ipotek altına alınarak, sisteme karşı insanları pasifize bir duruş içerisine çekmek istemektedir. Orta sınıf karakteri itibariyle sistemle barışıkken, kredilerle bu durum daha da pekiştirilmek istenmektedir. Günün birinde sömürgeci sisteme karşı, herhangi bir muhalif duruş içinde olmasınlar diye, onların yaşamını uzun vadeli rehin tutarak önceden tedbir alma yoluna gitmektedir. Zaten bu uzun vade içerisinde tümden eritebileceğini de hesaplamaktadır. Yine inşaat alanında mühendislik, müteahhitlik, taşeronluk gibi mesleklerin önünü çeşitli teşviklerle açarak orta sınıfı genişletmeye çalışmaktadır. Bunun sonucunda Kürdistan?da adeta bir müteahhit ve taşeron ordusu oluşmuş durumdadır. Bunun yanında, Kürdistan?da tefecilik ve faizcilik geliştirilerek, hem orta sınıfı geliştirmenin hem de toplumun ahlaki yapısını bozmanın bir aracı haline getiriliyor. Aynı zamanda orta sınıf yaşamına hitap eden AVM? ler gibi alanları sürekli geliştirerek bu sınıfı büyütmek, diğer yandan toplumu bu yaşama özendirme projelerini de geliştirmektedir. Özellikle de kent mimarisini bile, orta sınıfa göre yeniden dizayn etmektedir. Toplu konut ve site tarzı mimari projeleri hayata geçirmektedir. Toplu konut ve sitelerle, toplumu değişikliğe uğratmakta, topluma orta sınıf yaşam tarzını dayatmaktadır. 1980-90?lı yılların göçertme politikaları sonucunda kentlerin kenarlarında oluşmuş olan varoş ya da gecekondu mahallelerini, kentsel dönüşüm projeleri adı altında rant kapısına da dönüştürerek yıkmakta, yerlerine toplu konut ya da site blok-evler inşa etmektedir. Tabii bununla beraber çoğu zaman kentlerin tarihi yapılarını da ya yıkmakta ya da tahrip etmektedir. Bununla da kentlerin tarihi ve kültürel dokularını yok etmektedir. Aslında yok edilen kentin toplumsal kimliğidir. Toki ve site blok-evler, orta sınıfa göre tasarlanmış evlerdir. Çok katlı, çekirdek aileye göre yapılmış, çok sayıda yüksek apartmanlardan oluşan ve hepsi de birbirine benzeyen yapılaşmalardır. Güvenlik tedbiri ve askeri amaçlar düşünülerek hepsi de birbirine geniş yollarla bağlanmıştır. Bu yapılaşmalar aileleri birbirinden izole edecek şekilde düşünülerek yapılmıştır. Komşuluk, akrabalık ilişkilerini ortadan kaldıran biçimde tikel olarak inşa edilmiştir. Nitekim buralarda yaşayanlar birbirlerini ve komşu komşuyu tanımıyor. Çünkü zihniyete göre inşa edilmiştir.
1980-90?lı yıllarda kentlere göçertilen insanlar, yerleştikleri kenar mahallelerde klan, kabile ve aşiretinden kopartılmış olsa da akrabalık, komşuluk, hemşehrilik ilişkilerini sürdürüyorlardı. Ne tam kentli olabilmişlerdi ne de klan, kabile ve aşiret ilişkilerini bir çok yönüyle sürdürebilmişlerdi. Ikisinin arasında akrabalık ve hemşehricilik olgusunu geliştirmişlerdi. Toplumsal bağlar zayıflamış olsa da sürdürülüyordu. Şimdi ise toplu konut ve benzeri yapılaşmalarla, bu zayıflamış toplumsal bağlar da ortadan kaldırılmak istenmektedir. Çünkü toplumsal bağlar ortadan kaldırıldıkça, tekçi ulus devlet modeli bağlamında kapitalist-modernite ve toplumda onun yaşam temsilini yapan orta sınıf gelişecektir.
Uluslararası küresel sermaye kendi varlığını ve sömürüsünü sürdürmek için, bütün ülkelerde orta sınıfı geliştirmeyi esas alır. Orta sınıf, faşist devletleri ayakta tutan temel güçtür. Refah düzeyi yüksek yaşam biçimleri, limiti fazla gelir kaynakları ve belli mal varlıkları olduğu için, sistemle çatışmaları halinde bunu kaybedeceğini görür. Kaybetmemek, daha da büyütmek için sistemle barışık ve uyumlu yaşamayı esas alırlar. Sisteme en çabuk ve gönüllülük temelinde entegre olan kesimdir. Bu yapılanmayla orta sınıf, devletler için emniyet subabı işlevi görür. AKP iktidarının, Kuzey Kürdistan?da bu sınıfı geliştirmek istemesinin temel nedeni de bu sınıfın karakteristik yapısı ve özellikleriyle ilgilidir. Ve tüm bunlarla beraber günümüzde, Kuzey Kürdistan?da bir orta sınıf gerçekliği ortaya çıkmıştır. Bu sınıf, T.C ulus devlet sistemini, sömürgeci bir sistem olarak görmeyen, onunla da yaşanabileceğini, ona karşı mücadele etmeyi sistem içileşme olarak algılayan, Kürt toplumsal gerçekliğine yabancılaşmış bir karakter ve özellikler kazanmıştır.
Yine, günümüzde Kürt sosyolojisinde ortaya çıkan bir diğer durum ise, kent eşrafı olarak tarif edilen zanaatçılığa ve küçük esnaflığa dayalı kesimin erime noktasına gelmiş olmasıdır. Bir zamanlar kentlerin en önemli dinamik tabakasını oluşturan bu kesim, günümüz sosyolojisinde yok olma ile karşı karşıyadır. Özellikle sömürgeci sistem tarafından Kürdistan?da, ticaret ve hizmet sektörüne dayalı geliştirilen tekeller ve şirketler zinciri ile birlikte ÇUŞ?lara ( çok uluslu şirketler) ait devasa alışveriş merkezleri ?AVM ve Mega marketler- gibi yapılarla küçük esnaf tabakası ekonomik olarak çökertilmiştir. Zanaatçılık ise, kar ve sömürü üzerine kurulu kapitalist sistemin Kürdistan?da ithalata dayalı ?serbest-pazar? (tekelleşen-pazar) ticaretinin geliştirilmesinden sonra, seri üretim karşısında tutanamadığı için giderek zayıflamış, günümüzde ise yok olmanın eşiğine gelmiştir. Kent eşraf tabakasının bu şekilde, yok olma noktasına getirilmiş olması, hem ekonomik olarak önemli sayıda bir nüfusun yoksullaşarak işsizleşmesine yol açmış, hem de bu tabaka içerisindeki sosyolojik geleneklerden olan esnaf etiğini kapsayan, sınırlı da olsa demokratik- komünal değerlerin kalıntısı olarak yardımlaşma- dayanışma, komşuluk, dürüstlük, yardımseverlik ile birlikte usta- kalfa ve çırak arasındaki sevgi ve hürmetle beraber koruma, kollama ve sahiplenme adetleri de neredeyse yok olma noktasına gelmiştir. Çünkü bunların yerine ikame edilmeye çalışılan markalara dayalı AVM? ler ve Mega marketlerde ise, bu tür toplumsal özellikere yer verilmez. Kar ve sömürüye dayalı, tüketim endeksli ticaret anlayışı esas alınır.
Diğer bir olgu ise, sömürgeci sistemin göçertme politikalarıyla Bakur Kürdistan sosyolojisinde yarattığı değişikliklerdir. TC-sömürgeciliğinin sürekli ve sistemli olarak uyguladığı mecburi iskana dayalı göçertme yöntemleri, Kürt sosyolojik yapısında çok ciddi tahribatlara ve bunun sonucunda farklı sosyolojik olguların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bunlardan biri, tarih boyunca geliştirdiği kırım ve zorunlu göçlerle, nüfusun kentlerde toplanmasını getirirken, kırsal nüfusun ise oldukça azalması sonucunu doğurmuştur. Daha önceleri Kürdistan nüfusunun ezici çoğunluğu kırsal alanda yaşarken, göçertme politikalarıyla birlikte bu durum sürekli değişikliğe uğratılmıştır. Kürdistan kırsalında yaşayan göçebe ve yarı-göçebelerden eser kalmamıştır. Özellikle dağlık alanlarda bulunan mezra ve köyler ise tamamen boşaltılmış durumdadır. Günümüze gelindiğinde ise, Kürdistan demografisi tamamen değişiklik arz etmektedir. Binlerce yıldır sürüp gelen kır- kent arasındaki demografik optimal-denge alt-üst edilerek aralarında büyük bir uçurum açılmıştır ve bu olumsuz uçurum giderek de büyüyor. Çünkü sömürgeci sistem, göçertme politikalarına devam etmektedir. Kırın boşaltılması, kentlerin nüfus açısından aşırı büyümesine, şişmesine yol açarken diğer yandan, asimilasyonu hızlandırmıştır. Çünkü, Kürt gelenek- görenekleri, dili, giyim kuşamı ve yine zayıflamış da olsa demokratik- komünal değerler ağırlıklı olarak, kırsal kesimde canlılığını koruyordu. Köyünden, mezrasından kopartılan insanların, gittikleri kentlerde bu değerleri yaşamaları ve yaşatmaları giderek zayıflayarak erime ve yok olma noktasına geldi.
Diğer bir husus ise, bu insanların her biri kendi köyündeyken tarımdan, ziraattan, hayvancılıktan ve doğadan iyi anlayan, üretken ve yetenekli birer vasıflı insan iken, gittikleri kentlerde vasıfsız olarak görüldüler. Çünkü kent yaşamına, üretim bilgisine, yeteneğine ve becerisine yabancıydılar. Üstelik kent yapısı, ekonomisi ve pazarı bu göçlere cevap olacak düzeyde değildi. Çoğu iş bulamadığı için, işsiz kalarak işsizler ordusuna dahil oldu. Kırın boşaltılması, işsizliği, yoksulluğu, açlığı ve ahlaki yozlaşmayı arttırdı.
TC devletinin bu uygulamaları, Kürdistan?da toprağa dayalı yaşamı, tarımsal ve hayvansal üretimi bitirme noktasına getirdi. Kürdistan ekonomisini ciddi anlamda darbeledi. Sömürgeci sistem tüm bu yıkıcı sonuçları bilerek, hesaplayarak, stratejik-politik amaçlar doğrultusunda planlayıp, göçertme politikalarıyla kırı boşaltma yoluna giderek bugün kü tablonun oluşmasını sağlamıştır. Bu durumdan medet ummaktadır.
Yine sömürgeci sistemin diğer bir uygulaması ise, koçerliği yasaklamasıdır. Faşist Türk devleti 90?larla beraber hayvancılıkla uğraşan göçebeliği yasaklayarak, göçerleri kentlere yerleşmek zorunda bırakmıştır. Tarih boyunca, sürüleri peşinde koşan göçebelik, Kürt sosyolojisinde çok önemli bir tabakayı teşkil etmiştir. Kürt kültürü, dili ve demokratik- komünal değerleri en canlı şekilde koçerlerde yaşatılmıştır. Ve bu değerlerin günümüze taşırılmasında büyük bir rol sahibidirler. Aynı zamanda Kürdistan ekonomisinin can damarını oluşturmaktaydılar.
Geçmişte olduğu gibi bugün de Kürt toplumunun en direngen, en dinamik yapısını oluşturan kesimlerin başında gelmektedir. Asimilasyon ve soykırımcı uygulamalara karşı en çok karşı duruş sergileyen ve direnen kesimdir. Tüm bu özelliklerinden kaynaklı, tarih boyunca Kürt sosyolojik yapısının temelini oluşturan etmenlerden biridir. Koçerliğin yasaklanmasıyla birlikte, kentlerin varoşlarına savurulan bu dinamik kesimin, binlerce yıldır sürüp gelen sosyolojik ?kabile, aşiret- yapıları parçalanmıştır. Bir kesimi sömürgeciliğin asimilasyon girdabına düşerken, bir kesimi de kentlerin varoşlarında sosyo-politik bunalım içinde sömürgeciliğin mafyavari-çete yapılanmalarına dahil olmuştur. Geri kalan önemli bir kesimi ise, Özgürlük Hareketinin geliştirmiş olduğu Demokratik Ulusun sosyo-politik yapısının içerisinde yer almıştır. Kendisi ile birlikte dağılan sosyolojik yapısını, kimi insani ve toplumsal ?gelenek ve görenek- değerlerini Demokratik Ulusun bünyesine taşımıştır. Yukarıda sözünü ettiğimiz bu göçlerin savurulan kesimleri ise, parçalanmış sosyolojik yapıların doğurduğu bunalımla birlikte, asimilason ve ahlaki yozlaşma içinde gelenek ve göreneklerin değer ölçülerini yitirerek, bilinçten yoksun olarak, sömürgeci metropollerde toplumsal hafızasız, anlamsız bir hayatı yaşama peşine düşmüşlerdir.
Sömürgeci TC-devleti, Bakur Kürdistan?da inşa ettiği baraj ve HES?lerle yüzlerce yerleşim birimini sular altında bırakarak, buralarda yaşamakta olan insanları göçler yoluyla kentlere yerleşmek zorunda bırakmıştır. Baraj ve HES?ler, sömürgeci sistemin asimilasyon politikalarının bir başka biçimi olup, bununla hem Kürdistan doğasını tahrip ederken, tarihsel ve kültürel dokuyu ortadan kaldırıp kimliksizleştirme -belleksizleştirme amacı gütmekte hem de göçertme ile kırsal alanı boşaltmayı hedeflemektedir. Bu sömürgeci politikalar sonucunda yüzbinlerce insan kentlere göç etmek zorunda kalmıştır. Bu durum, kır ? kent dengesini daha da bozarak, aradaki uçurumu derinleştirmiştir. Kürt sosyolojisinin daha da parçalanması ve dağılması sonucunu beraberinde getirmiştir. Kentlere göçertilen insanlar, gittikleri kentlerde ağırlıklı bölümü işsizler kesimine dahil olmuş ve bu işsizler ordusunun daha da büyümesine yol açarak yoksulluğu artırmıştır. Bu işsizler ordusu bir taraftan toplumun en ezilen kesimini ifade ederken, kent sosyolojisinde yeni bir yapıyı oluşturmuştur. Bu sosyolojik olgunun incelenmesi, araştırılması ve çözümünün yapılması gerekir. Ancak bu tahlil ve saptamaların tikelden evrensele bağı kurulmalıdır. Çünkü bu işsizler ordusu dünya genelinde çığ gibi büyümektedir. Finans-kapital?in küreselleşme istemlerinin sonucudur. TC sömürgeciliğinin tikel uygulamaları da evrensellikten kopuk ve ona aykırı değildir. Tikel ve evrensellik özgünlükler taşımasıyla birlikte bağlaşık içindedir.
Sömürgeci sistem, Kuzey Kürdistan?daki özyönetim alanlarına saldırırken de, yine aynı amaçları gütmüştür. Buraların tarihi ve kültürel dokusunu otadan kaldırma ve bu şekilde toplumu
belleksizleştirme, bununla birlikte insanları göçerterek yerinden- yurdundan ederek toplumsallığı dağıtmayı hedeflemiştir. Tüm soykırımcı uygulamalarını bu hedeflere ulaşmak için yapmıştır.
Faşist ? sömürgeci sistemin tüm bu uygulamaları sonucunda, Kuzey Kürdistan sosyolojisinde işsizler olarak bilinen, yeni bir kesimin oluşmasına yol açtı. Kapitalist sistem, ucuz işgücü elde etme ve işçileri daha düşük bir ücrete mecbur bırakmak için yedek tutacağı bir işsizler ordusu yaratır. Bu işsizler ordusunda, onların da bir gün iş bulacağı, iş sahibi olacağı beklentisini canlı tutmaya çalışır. Zaman zaman da onlara işsizlik maaşı ve çeşitli yardımlar adı altında bazı kırıntılar vererek, onları kendine bağlayarak, hazırda tutmaya çalışır. Daha fazla kar ve sömürü üzerine kurulu kapitalist sistem, böylelikle kendisine karşı bu cepheden gelişebilecek bir toplumsal muhalefetin de önünü almaya çalışır. Sömürgeci TC sistemi, tüm bunları planlayarak Kürdistan?da işsiz kesimi büyütmeye, Kürtleri açlıkla terbiye etmeye çalışmaktadır. Böylelikle de, Kürdistan?da yoksullaştırmayı, ahlaki dejenerasyonu geliştirerek, Kürt toplumsallığını, kültürünü ve sosyolojisini daha da dağıtarak, parçalayarak ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Faşist- sömürgeci sistem, bu kesimi kendi gerici amaçları doğrultusunda kullanmak için, uyuşturucu, fuhuş, madde bağımlılığı gibi yoz yaşam biçimlerini en çok bu kesim içerisinde geliştirmeye çalışmaktadır.
Düşmanın Kürdistan?daki yoksullaştırma poltikalarının bir sonucu olarak, günümüz Kürdistan sosyolojisinde mevsimlik işçi denilen bir kesimin oluşmasına yol açmıştır. Bu kesimi kendi içinde Mevsimlik tarım işçileri ve gurbetçi işçiler diye ikiye ayırmak mümkündür.
a- Mevsimlik (aile) işçiler: Yılın bilinen mevsimlerinde Türkiyenin tarım alanıyla öne çıkmış kentlere, ailesiyle birlikte giderek, oralarda ırgat-işçi olarak çalışan bölümünü ifade eder. Bu kesim, zor koşullar altında, ucuz işgücü olarak Türkiye tarmında yoğun bir emek sömürüsüne tabi tutularak çalıştırılmaktadır. Çalıştıkları yerlerde de sürekli faşist- ırkçı saldırılara maruz kalmaktadırlar.
b- Gurbetçi işçiler: Halk içerisinde gurbetçi işçiler olarak nitelendirilen, yazın Türkiye metropollerine giderek en ağır ve tortu görülen -inşaat, temizlik, taşıyıcı, yükleyici vb- işlerde çalışmak zorunda kalan, kışın memleketlerine dönen kesimdir. Bu gidiş- gelişler, bu kesimin parçalı bir sosyoloji ile hareket etmesine yol açmaktadır. Çünkü kimi kabile ve aşiretinden kopmuş, kimi de köy ve kasaba yapısından uzaklaşmıştır. Bu kesim bir yandan Demokratik Ulusun sosyo- politik yapısına dahil olmaya çalışırken, öte yandan bu gidiş- gelişlerle metropol -kapitalist modernite- yaşamı onlara cazip gelmekte ve bir kısmı savrulmaya meyilli konumda durmaktadırlar. Bunların bir toplamı olarak, sözkonusu ettiğimiz parçalı sosyolojisinin aile ve bireyi olarak git ?gel durumu yaşamaktadırlar.
KÜRT ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNİN KÜRT SOSYOLOJİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Kürt Özgürlük hareketi yürüttüğü mücadele ile Kürt toplumunda devrimsel nitelikte değişimler yaratmıştır. Kürt toplumunda demokratik ulus bilincini geliştirerek, Kürtlerin bir halk olarak kendi farkına ve farkındalığına varmalarını sağlamıştır. Kendisi olmaktan çıkarılmış, yok olmanın eşiğine getirilmiş Kürt?ten, direnen Kürt gerçekliğini yaratmıştır. Sömürgeci güçler tarafından dağıtılmış, parçalanmış Kürt sosyolojik yapısını toparlayıp belli bir örgütlü yapıya kavuşturarak, Kürtleri yeniden tarih sahnesine çıkartmıştır. Kürt gerçekliğini, kültürünü ve dilini yeniden dirilterek, Kürt toplumsallığına yeniden can vermiştir. Kadın özgürlük devrimini yaratarak, toplumsallığın yaratıcısı olan kadının, tekrardan öncü konuma yükselmesini sağlamıştır. Kürt Özgürlük Hareketi, mevcut Kürt sosyolojisini ciddi anlamda değiştirirken, onun yerine yeni bir sosyoloji olan, Demokratik-Ulusun sosyo-politik yapısını geliştirmiştir. Kürt özgürlük hareketinin yürüttüğü mücadele ile, bu politik-sosyolojiyi geliştirme seyrini dört dönemde incelemek mümkündür.
İlk dönem: İdeolojik grup dönemidir. Bu dönemde ağırlıklı olarak Antep, Maraş, Urfa, Batman gibi Kürt işçi kesiminin geliştiği yerlerde yurtseverlik ve sınıf bilincinin geliştirilmeye çalışıldığı, buna bağlı olarak örgütlenmelerin yapıldığı yıllardır.
İkinci dönem: 1980 lerde mücadelenin Botan?da geliştirilmeye çalışıldığı dönemi kapsar. Sömürgeci sistemin geliştirmiş olduğu soykırım yöntemleriyle parçalanmış olan kabile ? aşiret formu yerine yurtseverliğe dayalı demokratik ? Ulus bilincinin geliştirilmeye çalışıldığı ve bunun mücadelesinin yürütüldüğü dönemi kapsamaktadır. Kabile ? aşiret formu, zayıflamış olsa da eşitlikçi ? kömünal değerleri kendi bünyesinde barındırmaktadır. Demokratik ? ulus bilinci geliştirilirken, bu formun olumlu özellikleri, demokratik ? ulus bünyesine taşınıyordu. Demokratik Ulus klan, kabile, aşiret, kavim formuna göre daha üst bir formu ifade etmektedir. Geniş ve esnek yapıdadır.
Üçüncü dönem: 1990?lar sürecini kapsar. Bu dönem Kürt Özgürlük Hareketinin Bakur Kürdistan genelinde halklaştığı, ilk kitlesel serhıldanların gelişerek yayıldığı ve giderek büyüdüğü süreçlerdir. Kabile-aşiret formunun iyice zayıfladığı, silikleştiği, onun yerine yurtseverlik eksenli demokratik-ulus formunun kuzeyin her tarafında hakim olmaya başladığı dönemlerdir. Demokratik-ulus formuna gelmeyen, buna karşı direnen kimi aşiretsel yapılar ise, karşıtlaşıp koruculaştılar. Kürdistan Özgürlük Hareketinin yürüttüğü mücadele ile, Kuzey Kürdistan?da Demokratik-Ulus?un sosyo-politik yapısının şekillenmeye evrildiği dönemdir. Bu Kürt toplumu açısından yeni bir sosyolojik yapıdır.
Dördüncü dönem: 2000?lerde başlayan süreçtir. Paradigma değişikliğinin yaşandığı, KCK sisteminin geliştirildiği ve yeni paradigmayı yaşamsallaştırma sürecini ifade eder. Bu dönem, yeni paradigma temelli Demokratik-Ulusu inşa etme dönemidir. Demokratik Ulus, ortak zihniyeti, ve politikayı paylaşmayı esas alan toplulukların oluşturduğu, özgünlükler ve farklılıklar temelinde birlik formunu ifade eder. Sınıf, cins, renk, etnisite, farklı ulus kökenli yapıların ortak bir zihniyet ve kültür dünyasını esas almaları temelinde kurdukları ya da kuracakları yapılanmadır. Tüm bu farklı yapılar, kendi kimlikleri ile demokratik ulus içinde yer alarak, onun bir bileşeni haline gelirler. Bundan dolayı demokratik ulus, farklılıkların reddine değil, birlikteliğine dayalıdır. Toplum, farklı sınıf, katman, ulus, cins ve renklerden oluşmaktadır. Tüm bu farklılıkların demokratik-siyaset ekseninde Demokratik-Ulus formunda örgütlenmeleri toplumsal gerçekliğe en uygun olandır.