PKK?NİN KÖK HÜCRESİ İDEOLOJİK GRUP DÖNEMİDİR, İDEOLOJİK DÖNEMİN KÖK HÜCRESİ DE ÖNDER APO?DUR

15 Tebax 2019 Pêncşem

Önder Apo?nun konumu ve yeri herhangi bir siyasal partide, siyasal hareket ve mücadelede oluşan önder kişiliklerle benzeştirilemez.


 PKK?nin oluşum süreci, bunun ilk ifadesi olan Apocu grup, Kürdistan sömürgedir tezi ve bu tezin yarattığı gelişmeler Önder Apo gerçekliğiyle bağlantılıdır. Önder Apo?nun yetiştiği ortam, Urfa?nın tarihsel ve toplumsal gerçekliği, çocukluk ve gençlik aşamasında yaşadığı çelişkiler, büyüme tarzı, bu süreçte karşılaştıkları, Tabu Kadastro Lisesinde Ankara gerçeğiyle tanışması, daha sonra Amed?e gitmesi, Amed?te Kürdistan toplumsal gerçekliğiyle, siyasal durumuyla karşılaşması, burada edindiği tecrübe ve gözlemler, İstanbul?a gidişi, İstanbul?un o dönemdeki siyasal ve toplumsal durumu, toplumsal çelişkiler, siyasal mücadele, bunları izlemesi ve gözlemesi, bunların üzerinde yarattığı etkiler, daha sonra tekrar Ankara?ya gelmesi, Türkiye?nin siyasal mücadelesinde en fazla yeri olan Ankara Üniversitesi?nin Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğrenci olması, bu sırada yaşadığı tutuklama, Mamak Cezaevine girmesi, orada Denizlerin idama götürülmelerine şahit olması ve cezaevinden çıktıktan sonra Türkiye devrimci gençlik hareketine öncülük yapması ve bir bütün olarak Önder Apo gerçeği görülmeden ve anlaşılmadan ne Apocu grup anlaşılabilir, ne PKK anlaşılabilir, ne de Apocu grubun ve PKK?nin yarattığı gelişmeler kavranabilir. Apocu grubu, Apocu militanlığı anlamak, PKK gerçeğini anlamak, PKK?nin önder kadrolarını, bunlara dayalı örgüt gerçeğini, mücadelesini ve yaratılan gelişmeleri anlamak mümkün değildir. Bu açıdan Önder Apo sürekli kendi çocukluğunu, çocukluğundaki duygularını, çocukluğunda ailesine, çevresine ve dünyaya bakışını, nasıl o toplumsal gerçeklikten kaçtığını, Nizip?e okumaya gidişini, okulun ve şehirlerin kendisinde yarattığı etkileri, kendi kişiliğinde yaşadığı çelişkileri, bu çelişkilere nasıl çözüm aradığını, tüm bunları kapsamlıca anlatmaktadır. Önder APO en başta da kendi gerçekliğini, kendisinin oluşumunu anlatarak, kendisini oluşturma temelinde Apocu grubu nasıl yarattığını ortaya koyarak PKK?nin doğru anlaşılmasını sağlamaya çalışmıştır. Hem kendi arkadaşları tarafından PKK?nin doğru anlaşılmasını sağlamaya çalışmaktadır hem de PKK dışında herkesin PKK?yi doğru anlamasını sağlamaya çalışmaktadır. Kendisini bir bütün olarak tüm çıplaklığıyla ortaya koymasının amacı budur. Kendisinin kişiliğinin kapalı kalan hiçbir yanını bırakmamıştır. Apocu grup, PKK herhangi bir siyasal grup gibi tarih sahnesine çıkmamıştır. Kuşkusuz her siyasal mücadelede önde görünen kişilikler vardır.  Ancak Önder Apo?nun konumu ve yeri herhangi bir siyasal partide, siyasal hareket ve mücadelede oluşan önder kişiliklerle benzeştirilemez. Sadece bir si yasal hareketin, mücadelenin içinde öne çıkan kişi değildir. Apocu grubun, PKK?nin ve bu temelde oluşan siyasal hareketin yaratılmasının esası bu kişilikle bağlantılıdır. Bu açıdan ?PKK her zaman önderlik hareketidir? dedik. ?Önderlik gerçeğiyle anlaşılması gereken harekettir? dedik. Bunu anlamak için şunu belirtmemiz gerekiyor; her siyasal mücadele açısından objektif koşullar gereklidir. Objektif koşullar olmadan bir siyasal mücadele ortaya çıkarmak, örgüt yaratmak, mücadele etmek ve sonuç almak mümkün değildir. Her siyasal mücadelenin, mücadele yürüten örgütün bir sosyolojisi vardır. Dayandığı bir sosyal gerçeklik vardır. Kuşkusuz Apocuların, PKK?nin de dayandığı bir tarihsel toplumsal gerçeklik vardı. Ama burada şu ayrımı koymamız gerekiyor; Kürdistan gerçeğinde, Kürt gerçekliğinde özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürütecek, Kürt halkını özgürlüğüne kavuşturacak bir örgütün oluşmasını sağlayacak bir toplumsal gerçeklik, bu toplumsal gerçekliğin içinde kişiliklerin durumu, Önder Apo?nun Amed?te karşılaştığı bir kişinin kendisine ifade ettiği gibi ?kurumuş kütük? gibidir. Kurumuş kütükten bir şey yeşertmek mümkün değildir. Toplum kendi gerçeğine böyle bakmaktadır. Soykırımcı sömürgecilik öyle bir Kürdistan gerçekliği, toplum gerçekliği yaratmıştır ki katliamlarla, baskılarla, zulümle öyle bir düşünsel ortam yaratmıştır ki bu soykırımcı sömürgeciliğe karşı köklü bir mücadele verip özgür ve demokratik yaşamı kazanma inancı, iradesi yok edilmiştir. Tarihsel toplumsal olarak belli bir objektif zemin olsa da ancak dünyadaki diğer ulusal kurtuluş hareketlerinden farklı olarak Kürt toplumsal gerçekliği böyle bir mücadeleyi ve kişiliğini ortaya çıkaramayacak kadar kurutulmuştu. Öte yandan Kürtlük adına siyaset yapanlar da özgürlük ve demokrasi mücadelesini geliştirecek bir duruş ve tutum içerisinde değildir. Aksine böyle bir özgürlük mücadelesi ve duruşunu engelleyecek biçimde siyasal bir anlayış ve yapılanma içindedirler. Bizzat Kürt toplumuna dayanmak isteyen siyasal oluşumlar bu karakterdeki siyasal hareketler tarafından engellerle önü alınmaya çalışılacaktır. PKK?den önceki siyasi hareketlerin tarihsel rolleri bu biçimdedir. Bilinçli bilinçsiz böyle bir Kürt siyasal gerçekliği bulunmaktadır. Dünyada ulusal kurtuluş mücadelelerinin sürdüğü, sosyalizmin yükselen bir ideoloji haline geldiği, Afrika?da en geri görülen halkların bile ulusal kurtuluş mücadelesi verdiği bir dönemde Kürdistan?da böyle bir ulusal kurtuluş mücadelesinin çıkmaması bu gerçekliğin ifadesi olmaktadır. Yoksa ilk toplumsallığın şekillendiği, ilk insanlığın var olduğu coğrafyanın halkı olan Kürtler neden dünyanın diğer halkları gibi bir ulusal kurtuluş mücadelesi geliştirmesinler! Denilebilir ki, Başur?da vardı. Başur?daki hareket tutumu ve pratiğiyle Kürt halkının ulusal kurtuluş mücadelesini geliştirme rolüyle tarih sahnesine çıkma hareketinden çok, soykırımcı sömürgecilik kıskacına alınan Kürtlerin kontrol edilmesini sağlayan, kontrol dışına çıkmasını engelleyen bir konumda ve rolde olmuştur. KDP?nin Kürdistan?ın en büyük parçası olan Bakurê Kürdistan?daki rolü, Bakurê Kürdistan?da soykırımcı sömürgecilik uygulayan Türkiye?yle ilişkilerinin karakteri, Bakurê Kürdistan?da bir ulusal kurtuluş mücadelesi yürütmek isteyen Dr. Şivan gibi kişilikleri tasfiye etmesi gerçeğinde net ortaya çıkmıştır. Bütün bunları şunlar için belirtiyoruz; Önderlik gerçeği, Önder Apo olmasaydı, böyle bir Önderlik gerçeği tarih sahnesine çıkmasaydı mevcut uluslararası ve bölgesel koşullar PKK gibi bir hareketin doğuşuna zemin olamazdı. Bu objektif koşullarda mutlaka PKK gibi bir hareket çıkardı, denilemezdi. Önder Apo böyle bir zihniyeti, hareketi ve grubu ortaya çıkarmak için ?iğneyle kuyu kazar? gibi çalışmıştır. En başta kendisini örgütlü bir kişilik haline getirmiştir. Kendisini böyle bir sömürgeciliğe karşı mücadele edecek kişilik haline getirmiştir. En başta kendinde Kürt halkının özgürlük mücadelesini başarıya ulaştıracak bir oluşum yaratmıştır. Önder Apo?nun kişilik şekillenmesi çok çok önemlidir. Sürekli sorgulayıcı olması, kuşkuyla bakması, hep arayış içinde olması çok önemlidir. Böyle kuşkuyla bakan, arayış içinde olan, yaşadığı çelişkileri çözmek için yoğunlaşan bir şekillenme içinde olmasaydı Kürdistan gibi kör düğüm olmuş, kuru kütük haline gelmiş, soykırımcı sömürgeciliğin her şeyi bitirdiğini düşündüğü bir ortamda bugün büyük gelişmeler yaratan ne bir Önderlik gerçeğini ne grubu ne de mücadelesini ortaya çıkarabilirdi. Bu bakımdan Apocu grubun, PKK?nin oluşumunu, tarih sahnesine çıkışını anlamak açısından herkesin Önder Apo gerçeğini çok doğru anlaması önemlidir.  PKK gerçeğine, PKK?de yaşananlara, Kürdistan?da yaşananlara, her şeye bu gerçeklik temelinde bakılırsa doğru anlaşılır.. Tüm gelişmelere de, tüm yetersizliklere de bu Önderlik gerçeği ve ölçü temelinde bakmak gerekiyor. Esas ölçü, esas terazi, esas temel, esas kök Önder Apo gerçekliğidir. Önder Apo ?PKK?ye kök parti? demişti. PKK?nin de kök hücresi Önder Apo?dur. Bu kök hücre olmasaydı, bu tohum bu toprağa düşmeseydi ne Apocular ne PKK olurdu ne de mücadelesi gelişirdi. Objektif koşullara, çok sınırlı da olsa yaşama imkanı yaratacak koşullara böyle bir tohum düşmeseydi, böyle bir Önderlik gerçeği olmasaydı, böyle bir karakter tarih sahnesine çıkmasaydı Kürt?ü ölüm döşeğinden kaldırmak mümkün olamazdı. Bunu, PKK kendi Önderliğini övüyor, PKK kendi Önderliğini anlatıyor, biçiminde anlayanlar büyük bir yanılgı ve gaflet içine düşerler. PKK gerçeğini anlayamazlar, PKK gerçeğini, Kürdistan?daki siyasal mücadeleyi ve düşman gerçeğini anlayamadıkları için hayal kırıklığına uğrarlar, hüsran yaşarlar. Önderlik gerçeğini anlamadan Kürdistan özgür ve demokratik yaşama kavuşturulamaz. Önder Apo gerçeğini anlamadan Kürdistan?da olumlu hiçbir şey yaratılamaz. Bu Kürt?ün değeridir, Kürdistanlıların değeridir. Ortadoğu halklarının, insanlığın değeridir. Bu açıdan Önder Apo?yu anlayanlar Kürt gerçeğini ve Kürt?ün mücadelesini doğru anlarlar. Önder Apo gerçeğini anlayanlar Ortadoğu gerçeğini ve mücadeleyi doğru anlarlar. Önder Apo?yu doğru anlayanlar insanlığın özgürlük, demokrasi ve sosyalist yaşama kavuşmasını doğru anlarlar. Önder Apo herhangi bir lider likle karşılaştırılamaz. Herhangi bir liderlikle karşılaştırma biçiminde yaklaşıldığı an daha baştan Apoculuk, PKK, Kürdistan halkının özgürlük mücadelesi anlaşılamaz. Gelişmelerin nasıl yaratıldığı anlaşılamaz. Böyle yaklaşanlar daha baştan Kürt gerçeğini, Ortadoğu gerçeğini, insanlık gerçeğini anlayamaz duruma düşerler. Kendilerini Kürt, Kürdistan, Ortadoğu ve insanlık gerçeği konusunda cahil hale getirirler, bilgisiz hale getirirler. Ya da eksik bilgiyle, eksik duyguyla yaşarlar. Dolayısıyla da tüm değerlendirmeleri de adımları da düşünceleri de duyguları da sözleri de eylemleri de eksik kalır. Önderliğin ilk önce yaşadığı çelişkilere, gördüğü sorunlara çözüm bulmak için dine sarılma gerçeği vardır. Bilindiği gibi din tarih boyu tüm insanların sorunlarına çözüm bulmak için yöneldiği bir gerçekliktir. Milyarlarca insan dine yönelmişse, dinde kurtuluşu aramış ve sarılmışsa nedeni yaşadığı sorunlara çözüm bulmak içindir. Ya da dinin sorunlarına çözüm bulacağına inandıklarındandır. Önder Apo da çok yoğun çelişkiler yaşadığı için, kuşkular sürekli kafasını kurcaladığı için bu sorunlarına çözüm bulmak, kuşkularına cevap bulmak için dinde derinleşmeyi esas almıştır. Dine kendini tam vermiştir. Bu nedenle daha köydeyken, çocukken köyün imamı sen bu gidişle uçarsın, demiştir. Önder Apo bu imamın uçarsın sözüne denk düzeyde yaşadığı sorunlara ve çelişkilere çözüm arıyor. Önder Apo gerçekten uçmak istiyor. Dinde derinleşerek her sorunu çözmek istiyor. Bu düzeyde dine yaklaşıyor ve sarılıyor. Dine insanlık tarihi boyunca anlam veren, sahiplenen insanların en yoğunlaşmış biçimini kendinde somutlaştırmak istiyor. Çocukluğunda buna sarılıyor, gençliğinde de inancı ve duyguları bu yöndedir. Ankara?da yaşadığı çelişkiler sonrası düşündüklerine dinde çözüm bulamayınca ve o sırada sosyalizmle karşılaşınca; Sosyalizmin Alfabesi?ni okuyunca, bu defa başka bir çözüm yoluna yöneliyor. O dönemin en bilimsel düşüncesi ve ideolojisi olan, kendisine bilimsel sosyalizm diyen sosyalizmle toplumda yaşadığı, Kürt gerçeğinde yaşadığı, Türkiye gerçeğinde yaşadığı çelişkilere çözüm bulmaya yöneliyor. As lında dine sarılarak ne yapmak istiyorsa, hangi duygularla dine sarılmışsa sosyalizme de aynı duygu ve amaçla sarılıyor. Burada da tabi derinleşmek istiyor. Çocukluğundan beri en temel özelliklerinden biri; yaptığı her işi ciddi yapmasıdır. Çocukken yaptığı işleri bile en mükemmel, en ciddi biçimde yapmak istiyor. Tam ve mükemmel yapmak istiyor. Zaten bu nedenle çocuk grupları içinde her zaman öndedir ve yönlendiricidir. Örgütleyici, planlayıcı ve harekete geçiricidir.  Sosyalist düşünceyi benimseme temelinde Amed?e gidişi vardır. Amed?te tapu memurluğu yapıyor. Amed de Kürdistan?ın maketi gibidir. Amed?e bakılarak Kürdistan anlaşılabilir. Ve benimsediği yeni sosyalist düşünceyle bütün olay ve olgulara bakıyor. Kürt siyasal, toplumsal gerçeğini, yeni oluşan sınıfların durumunu, Kürt egemen sınıflarını ve yoksullarını, memurluk gerçeğini, Türk devletinin Kürdistan?daki uygulamalarını yakından görüyor. Bu da tabi ki Önder Apo?nun siyasal mücadelesinde ve kişiliğinde önemli bir süreç oluyor. Amed?te memurluk yapmasaydı, Amed gerçeğiyle, Kürdistan gerçeğiyle bu düzeyde yakından tanışmasaydı daha sonra Kürdistan gerçekliğini en doğru biçimde anlama, ona göre bir ideolojik ve politik yaklaşım gösterme konusunda eksiklikler yaşardı. Amed?te Kürdistan gerçeğini de, Türk devlet gerçeğini de çok yakından tanımıştır. Türk devletinin Kürdistan?a yaklaşımını görmüştür. Kürtlerin soykırımcı sömürgeciliğe karşı nasıl bir duruş içinde olduklarını ya da soykırımcı sömürgeciliğin Kürt insanında yarattığı etkileri yakından gözlemlemiştir. Önder Apo?nun kişiliğinin gelişmesinde diğer önemli bir durak İstanbul?dur. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydını yaptırmıştır. İstanbul tam da bu sırada Türkiye?deki siyasal mücadelenin, siyasal çelişkilerin yoğun olduğu bir şehirdir. Yine kapitalizmin geliştiği, Türkiye?de toplumsal sorunların en yoğun olduğu, toplumsal yaşamın en dinamik olduğu şehirdir. İstanbul Türkiye?nin her tarafını kendine çeken bir şehirdir. Bu dönemde oluşan siyasal grupları da tanımıştır. DDKO?yu tanımıştır, DDKO?ya gidip gelmiştir, hatta üye olmuştur. Bazı toplantılarına katılmıştır. Yine o dönemde Türkiye?deki devrimci gençlik hareketinin en önemli önderlerinden Mahir Çayan?ın konuşmalarına şahit olmuştur. Mahir Çayan?ın Kürt sorununa yönelik değerlendirmeleri Önder Apo?yu derinden etkilemiştir. Bir taraftan Kürdistan gerçekliğine yoğunlaşırken, Kürdistan?daki durumu anlamaya çalışırken diğer taraftan Türkiye?deki toplumsal ve siyasal gerçekliğe kafa yormaya, Türkiye?deki toplumsal ve siyasal durumu anlamaya çalışmıştır. Böylece Kürdistan gerçekliğinin tüm Türkiye içindeki yerini de anlamaya çalışmıştır. Bir nevi Türkiye?nin o dönemde yaşadığı toplumsal ve siyasal dinamizmini Önder Apo kendi kişiliğinde yaşamıştır. En üst düzeyde bu çelişkileri yaşayan, kafa yoran, anlamaya çalışan bir sempatizandır, gençtir. Ama kendisinin ifadesiyle; cıva gibi bir gençtir, yerinde duramayan bir gençtir. Düşüncede de aynı dinamizmi ve akışkanlığı yaşamaktadır. Önder Apo bu genç yaşta büyük bir sorumluluk duygusuyla Kürdistan ve Türkiye?nin siyasal durumunu, toplumsal yapısını hep gözlemlemiş, olumlu yanları ne, olumsuz yanları ne bunları irdelemiş; hiçbirine ne toptan evet ne de hayır demiştir. Önder APO?nun sorgulayan, kuşkuyla bakan, böylelikle büyük bir ciddiyet ve sorumlulukla doğru ve yanlışı ayırmaya çalışan bir düşünme ve yaşam tarzı vardır. Önder Apo daha ilk şehre ayak basar basmaz kendi gerçeğiyle şehir gerçeğinin çelişki içinde olduğunu hissetmiştir. Bir taraftan şehirlerin çekiciliğini görmüş ama diğer taraftan bu çekicilik içinde, bu yeni yaşam içinde kendisine ters gelen şeylerin ağır bastığını görmüştür. Şehir yaşamının boğucu yanıyla karşılaşmıştır. Şehir yaşamının bireyi, insanı cüceleştirdiğini, baskı altına aldığını, kendisine benzetmeye çalıştığını, hizmet ettirmeye çalıştığını görmüştür. Bu bakımdan daha sonra bu yaşadığı çelişkinin, bu duygu ve hislerin aslında iktidarcı devletçi sömürücü sistemle doğal toplumun, köy toplumunun, yani devletçi iktidardan, sömürüden uzak toplumsal ve komünal yaşamın arasındaki çelişki olarak ifade etmiştir. Ve buradan çıkardığı sonuç; tarihteki en büyük çelişkinin, en büyük mücadelenin, en büyük karşıtlığın bu toplumsal komünal yaşam, doğal toplum, köy toplumu, kır yaşamıyla iktidar devlet ve sömürünün merkezileştiği şehir yaşamı, onda somutlaşan değerler arasındaki mücadele ve çelişki olduğudur. Bu durumu Önder Apo kendi kişiliğinde yaşamıştır. Kendi kişiliğinde bu mücadeleyi vermiştir. Bu çok çok önemlidir. Önder Apo?nun daha şehre adım atar atmaz, daha genç yaşta bu soykırımcı sömürgeci, bu devletçi iktidarcı sistemle, dünyayla, yani toplumsallığı, her türlü değeri dağıtan kapitalizmle bir olamayacağını, yan yana olamayacağını ve o değerlerle yaşayamayacağını, onların kendisine yabancı olduğunu hissetmiştir. Önder Apo?nun daha sonraki mücadelesinde, kişiliğinde, şekillenmesinde, Apocu grubun oluşmasında, PKK?nin oluşumunda ve yürüttüğü mücadelede bu gerçekliğin çok önemli bir yeri bulunmaktadır. Çünkü soykırımcı sömürgecilik, kapitalizm, soykırımcı Türk devleti herkesi kontrol altına almakta ya da kendine karşı mücadele etmek isteyenleri bile saptırmakta, onları başarısız kılacak biçimde bozmaktadır. İstanbul?daki o toplumsal ve siyasal dinamizm ortamından Ankara?da Siyasal Bilgiler Fakültesine kayıt yaptırmıştır. Siyasal Bilgiler Fakültesine kayıt yaptırmayı da Önder Apo ilginç değerlendirmektedir. Bir taraftan dine sarılarak sorunlarına çözüm aramak isterken, diğer taraftan da 5 bin yıllık devletçi geleneğin etkisiyle güç olarak sorunlara çözüm arayışı içindedir. Bu nedenle ilk önceleri subay olmak istemiştir. Askeri Liseye, harp okuluna gitmek ve burada subay olarak güç kazanmak istemiştir. Ama Kürt gerçeğinde bunun olmadığı bilinmektedir. Ancak ve ancak çok işbirlikçi ailelerin ve tamamen Kürtlükten kopmuş, Türk gibi düşünen çevrelerin çocuklarının askeri okullara alınması söz konusudur. Siyasal Bilgiler Fakültesi de o dönem Türkiye?de devletin en önemli bürokratlarının, yetki sahibi olanların yetiştiği okuldur. Bu nedenle daha etkili bir konuma gelmek için Siyasal Bilgiler Fakültesini tercih etmiştir. Siyasal Bilgiler Fakültesine girmesi o güne kadar yaşadı ğı toplumsal ve siyasal çelişkilere çözüm arayacağı siyasal yoğunlaşmanın merkezine düşmesi anlamına geliyor. Üniversiteler içinde siyasetin en fazla yoğun yaşandığı okulda öğrenci oluyor. Zaten daha önce Mahir?e sempati duymuştur. Siyasal Bilgiler Fakültesine girdiği dönem 12 Mart askeri faşist darbesinin olduğu dönemdir.1971?de Siyasal Bilgiler Fakültesine giriyor. Herhangi bir siyasal hareketin kadrosu değildir. Ama sorumluluk duygusu yüksek olan bir sempatizandır. O dönemde Mahirler Kızıldere?de şehit düşüyorlar. Mahir Çayan ve arkadaşları idam cezası alan Denizleri kurtarmak için İngilizleri kaçırıyorlar ve bunun sonucu operasyonla karşılaşıyorlar ve şehit düşüyorlar. Siyasalda Mahir?in etkisi vardır. Önder Apo da Siyasal Bilgiler Fakültesinde birinci sınıf öğrencisidir. Siyasal Bilgiler Fakültesindeki devrimci gençlerle, sempatizanlarla birlikte 12 Mart faşizmi ve sıkıyönetim koşullarında bir boykot düzenlerler ve bu katliam protesto edilir. Yine bu katliamı protesto eden bildiri dağıtılır. Sıkıyönetim koşullarında böyle bir eylem yapmak önemlidir.  Mücadele zihniyeti, büyük bir kararlılık, irade ve cesaret ister. Mevcut faşizmin uygulamalarını kabul etmeyen bir duygu, düşünce ister. Önder Apo da bu boykotun içinde en önde oluyor. Ama kısa sürede tutuklanıyorlar. 7 ay Mamak Cezaevinde tutuklu kalıyor. 7 aylık süreç Önder Apo?nun o güne kadar Kürdistan ve Türkiye üzerindeki yoğunlaşmalarını, siyasal hareketlerle tanışmalarını, çok dinamik toplumsal ve siyasal mücadele içinde yaşadıklarını, gözlemlerini muhasebe etme, değerlendirme, daha rafine biçimde ele alma fırsatı oluyor. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan bu cezaevinden çıkarılarak idam ediliyor. Hem de cezaevine girişinden bir ay kadar sonra. Bu Önder APO üzerinde derin etkide bulunuyor. Türk devlet gerçeğini burada daha iyi anlamaya ve kavramaya çalışıyor. Bu hareketlerin olumlu yanlarını, eksikliklerini, yetersizliklerini görüyor. Bunlar üzerinde yoğunlaşıyor. Bir nevi Mamak Cezaevi Önder Apo?nun o güne kadar ki bütün yaşamının bir bütün muhasebesinin yapılmasının, bir inziva, yoğunlaşma yeri haline geliyor. Her sani yesinde devlet gerçeğini, faşizm gerçeğini, bu devrimcilerin mücadele gerçeğini, fedailiklerini, duruşlarını değerlendiriyor. Birçok şeyi gözleriyle görüyor, hissediyor, duyuyor. Bu açıdan Mamak Cezaevi Önder Apo açısından önemli bir dönemeçtir.

Yazının devamı KOMÜNAR 74/PKK PDF?tedir?