ZERDÜŞTİLİK
10 Kanûn 2010 În
Zerdüşt’ün en büyük önemi, Çin’de Konfüçyüs, Hint’te Budha ve Greklerde Sokrat’ın oynadığı büyük ahlâki reformculuğu, hepsinden önce ve çok güçlü bir biçimde gerçekleştirmiş olmasıdır.
ABDULLAH ÖCALAN SOSYAL BİLİMLER AKADEMİSİ
Zerdüşt, bilge, ileri bir düşünce insanı ve filozoftur. Zerdüşt dininin yaratıcısı olan üç peygamberden bahsedilir. İlk ikisi tarihi olarak muğlâk olduğu için daha çok verilere sahip olduğumuz son Zerdüşt peygamberdir. Zerdüşt aslen Kürt kökenli bir medya’lıdır. Bazı tarihçiler, onu İran'lı olarak tanıtıyorlarsa da, bu sav doğru değildir. Zerdüşt'ün kutsal kitabı Zend Avesta'nın sade bir Kürtçe ile yazılmış olması, onun Kürt olduğu kanısını doğrular. Zerdüştlük esas olarak III. Zerdüşt tarafından sistemleştirilip yaygınlaştırılmıştır.
Zerdüşt her ne kadar peygamber olarak değerlendirilmekteyse de, duruşu filozofa daha yakındır. MÖ 1000 yılları ile 6. yüzyıl arasında yaşadığı tahmin edilmektedir. Tarım devriminin güçlü yaşandığı Kuzeybatı İran’da doğduğu kabul edilmektedir. Tarım ekonomisinin gelişimini esas alır. Bir anlamda neolitik kültürün doğurduğu etkilerle varlığı ve kişiliği arasında bir bağ kurulabilir. Emeği, üretimi, helal kazancı esas almaktadır. Yeşili kutsal görmekte , hayvanları korumayı salık vermektedir. Hayvanları kurban etmeyi men etmiş; güçlerini çiftçilikte değerlendirmeyi, süt ve yağlarından yararlanmayı yeterli bulmuştur.
Zerdüşt, ilkel Aryen inanç sistemini esaslı bir reformdan geçirmiştir. Zerdüşt'ün kurduğu dinin adına Mazdeizm de denilir. Zerdüşt Mazdeizm'le tek tanrılığa yönelirken, egemenlerin gücüyle bütünleşen çok tanrılılığı aşar ve tanrıyı egemenlerden alarak, insanlığın özlemleriyle birleştiren bir güce dönüştürür. Soran, sorgulayan tanrının kötülükleri affetmeyeceğine inanır, bu nedenle kötülüklere karşı savaşımını bir tanrı emri olarak öne sürer. Üçlü tanrı sisteminden tek tanrılı sisteme doğru bir süreci başlattığı oranda peygamberdir. Çünkü o da Hz. İbrahim gibi çok tanrılı dinden tek tanrılı din arayışındadır. Hz. İbrahim daha çok Semitik kabileler içinde bunu geliştirirken, Zerdüşt Aryen kabileler içinde geliştirmektedir. Dönemin temel Arya tanrıçaları olan İndra, Mitra ve Varuna’dan Ahura Mazda adında (Allah) bir tanrıya geçiş yapmış; bir anlamda İran, Medya ve Anadolu tek tanrıcılığına doğru bir aşama yaptırmıştır. Cennet, cehennem, sırat, melekler, gök katları, mahşer, büyük mahkeme, iyilik-kötülük terazisi gibi birçok kavramın oluşumunda rol sahibi sayılmaktadır. Kadına ise üstün değer biçmektedir. Temizlik yine çok önem verdiği bir konudur. O bir anlamda tarımın, helal kazancın, iffetli ailenin, iyi düzenlenmiş evin, öz savunma dışında şiddete karşı olmanın peygamberidir.
Filozof yanının temelinde ise, büyük ahlâkçılığıyla karanlık ile aydınlığın, iyi ile kötünün sürekli mücadelesi biçiminde zıtların birliği ve karşıtlığı biçimindeki diyalektik ilke yatmaktadır. İlk defa insan iradesinin özgürlüğünü tanımıştır. İnsan iradesine özgürlük tanımak, o döneme kadar hep tanrıya özgü düşünülen yaratıcılığa insanın da sahip olması demektir. Batı düşüncesinin özü olan bireysel yaratıcılık, Zerdüşt’ün en önemli felsefi yanıdır. Özgür iradeyi esas almak, felsefenin başlangıcı ve kul anlayışının reddidir. Öğretisi tam da bu noktada dinle felsefe arasında bir geçiş durumundadır. Dinle felsefe arasında yol ayrımını temsil etmektedir ki, bu çok büyük bir gelişme anlamına gelmektedir. Yapılan araştırmalar hem Doğu (Hint, Çin), hem Batı felsefesinin oluşumunda, iki çatallı gelişmenin başlangıcında ve başlatıcısı olarak rol oynadığını göstermektedir.
Öyle anlaşılıyor ki, bu yönlü kaynak rolün daha derininde, Sümer kültürüyle Arya kültürünün üst düzeyde bir sentezi yatmaktadır. Medya, Zağros ve Toros sistemlerinin verimli vadilerle birleştiği bu ülke, hem Sümer şehir devriminin, hem de neolitik tarım-köy devriminin birleşme noktasıdır. Zerdüşt bu mirasın bir sentezcisi olduğu kadar, onu üst düzeyde bir dönüşüme, büyük bir reforma uğratarak, hem ilkçağ köleciliğini yumuşatıp mantığa daha uygun klasik çağ dönemini başlatma, hem de tarım toplumunun kullaştırılmamış iradesini özgürleştirip felsefeye açık bir yolu açma misyonunu temsil etmektedir.
Zerdüşt'ün güçlü bir filozof ve düşünce adamı olduğunu, doğa, toplum ve insan gerçeğine ilişkin bilimsel perspektiflerinde görmek mümkündür. Örneğin Antikçağ Yunan filozoflarının hareket noktası, Zerdüşt inanışının geliştirdiği kavramlara dayanır. M.Ö 538 dönemlerinde yaşayan Theopampos, Ahura Mazda ve Ehriman arasındaki mücadeleyi tabiatın kendi içindeki kanunu olarak algılar. Heraklitos hareket kuramında Zerdüşt'ün karşıtlar mücadelesi çizgisinden etkilenir. Bundan yola çıkarak, Zerdüşt'ün gök, ışık, güneş ve diğer göksel varlıkların çözümlenmesini yorumlar, bununla fiziksel evrenin öz devinimlerini formüle eder. Zerdüşt'ün felsefi inancı dünyanın beş temel elementten oluştuğunu belirtir. Bunlar toprak, su, ateş, hava ve bitkidir.
Zerdüşt inancı, dünyanın dört evreden oluştuğuna inanır.
Birinci dönemde iyilik ve kötülük ortaya çıkar.
İkinci evrede dünya karanlığa, felakete ve kötülüklere gömülür.
Üçüncü evrede iyilik ve kötülük mücadelesinde iyilik kazanır. Zerdüşt halklara doğruyu, adaleti göstererek karanlığı ve aydınlığı birbiriden ayrıştırır.
Dördüncü evrede ise her tür kötülük ve karanlık kaybolacak, dünyaya barış ve kardeşlik hâkim olacaktır.
Zerdüşt burada dünyayı aşamalara ayırırken, ilk dönem insanın yaradılış dönemini konu alır. İkinci dönemde, tufanla insanoğlunun uğradığı felaket vurgulanır. Üçüncü dönemde, Zerdüştlük ve sonrasında gelişen uygarlığa vurgu yapılır. Dördüncü aşamada ise insanoğlunun geleceğe dair taşıdığı umuda, özgürlük düşlerine çağrışım yaparak, geleceği tasavvur eder.
Reber apo “Tek tanrılı din peygamberliğiyle özgür iradeye dayalı filozofluğun iç içe geçmişliğini böylesine bir uygun coğrafyada bütünleşmiş tarihin en derin iki kültür varlığında aramak en gerçekçi yaklaşımdır. Zerdüşt üzerinde araştırma ve yoğunlaşmaların büyük önemini en iyi kavrayan kişinin büyük Alman filozofu Nietzsche olması tesadüf değildir. Ortadoğu’nun, Mezopotamya’nın yitik irade ve moral değerlerinin kaynağını ararken Zerdüşt’e yönelmek, salt bir bilim merakından öteye, özgür bir toplum felsefesine ve onun en temel bir yanını oluşturan diriltici ahlâk anlayışına ulaşmanın kaynağına erişmek, benliğini tarihte adeta yeniden keşfedip güncelleştirmek ve yaşamsallaştırmak anlamına da gelmektedir.”demektedir.
Zerdüşt’te temel ilke “doğru düşünme, doğru söz, doğru eylem” biçiminde formülleştirilmiştir. Aslında bu donem ortaya çıkan ve birbirine benzeyen bu öğretilerin ortak yanı, bozulan ve çürümeye yüz tutmuş toplumsal sistemi reformdan geçirmektir. İlk kurucuların yaptıkları bunun gereğini hâkim kılmaktır. Medya’da bu ideolojik reform işinde en büyük katkıyı Zerdüşt yapacaktır. Zerdüşt’ün en büyük önemi, Çin’de Konfüçyüs, Hint’te Budha ve Greklerde Sokrat’ın oynadığı büyük ahlâki reformculuğu, hepsinden önce ve çok güçlü bir biçimde gerçekleştirmiş olmasıdır. Bu yüzden ilk elden çürümenin önüne geçmek için doğru düşünmenin bunun sonucu doğru sözü söylemekle beraber doğru eylem gerçekleştiğinde ancak toplumsal düzen ve ahlak gerçekleşebilir. Sümer ve Mısır mitolojisinde ve onlara dayalı dini anlayışlarında temsil ettikleri mutlak kul, köle anlayışı nedeniyle, her şeye hükmeden tanrı karşısında, çaresiz ve iradesiz kul insan esastır. İnsanların kendine has gölgeleri bile olamaz, her şey tanrıdan gelir. Yani yükselen efendi sınıfın iradesi mutlak ve kutsaldır. İzinsiz gölgeye bile sahip olunamaz. Dönemin ruh ve zihniyet yapısına bu ideoloji egemendir. Bunun siyasal sonucu, tanrı-krallar ve sınırsız emir düzenidir. Kralın her sözcüğü yasa değerindedir. İşte Zerdüşt’ün bütün reformculardan en önce çatlattığı, bu egemen ideolojik kalıplardır.
Zerdüşt Gathalarında, Zerdüşt’ün sözleri; ‘Gotin’ = Kürtçede ‘söz’ anlamına gelirki , tanrıyı adeta sorgulayan bir yakarış üslubu hâkimdir. Aslında dönem ideolojisini sorgulamaktadır. Bunu isyankâr bir iradeyle, açıkça ve hiç örneği görülmemiş bir cesaretle yapmaktadır. Tek yanlı tanrı buyrukları yoktur. Sorgulayan ve cevap almadan bırakmayan iradeli bir karakterle karşı karşıya bulunmaktayız. O döneme kadar, krallar da dâhil, hiçbir insanoğlu tanrıyı sorgulayamamıştır. Zerdüşt’ün gerçekleştirdiği ‘ilk’ budur. Aslında bu ‘ilk’i hem ilkel doğa dinine, hem mutlak hâkim tanrılı Sümer din geleneğine karşı gerçekleştirmektedir. Alman filozofu Nietszche bu tarihi çıkışın anlamını “Böyle Buyurdu Zerdüşt” isimli ünlü eserine boşuna konu yapmamıştır. Uygarlık akışında egemen olan ve sistemi tümüyle saran ideolojiyi delerek yükselen insan iradesine yol açmak, en büyük ideolojik devrimlerden biridir. O döneme kadar gölgesine bile sahip çıkamayan insanlığın zihniyet ve iradesinde, böyle “Ben varım, sana söylüyorum ve cevap ver” diyerek tanrıya çıkışmak, büyük yol ayrımına adım atmaktır; siyasal ve sosyal sistemde birey özgürlüğünü ilk defa seslendirmektir. Mutlak egemen tanrılar çağını ve temsil ettikleri sınırlandırılmamış köle düzenini sarsmak ve reformasyondan geçmeye zorlamaktır. Daha sonraki birçok din ve düşünce akımına ilham kaynağı olmasının şifreleri burada gizlidir.
Zerdüşt’ün yaşadığı ülke Medya’da, uygarlık iki kola ayrılmaktadır. Hint’te, Çin’de, Mısır’da ve pek çok devletçikte kendini tanrılaştıran, tanrıları kendileştiren mutlak otorite düzeniyle birlikte, Greko-Romen sistemde cumhuriyet ve akılla kısmen sınırlandırılan bir tanrılar ve siyasal düzen ayrımı gelişmektedir. İşte uygarlığın büyük çatallaşması veya Doğu-Batı ayrımı dediğimiz bu gelişmenin altında, ilk defa en büyük rolü Zerdüşt’ün oynadığı reformcu çıkış oynamaktadır. En az uygarlığı doğurmak kadar, onu çatallı bir değişime zorlamak da Medya ülkesinde gerçekleşen ikinci büyük tarihi bir adım oluyor. Tam da bu noktada Zerdüşt, ideolojisindeki aydınlık-karanlık, iyilik-kötülük, cennet-cehennem, güzellik-çirkinlik, doğruluk-yanlışlık gibi temel kavramların anlamını yerli yerine oturtuyor. Her şeyden önce temel bir felsefi ilke yakalanmıştır: Gelişmenin ancak zıtların varlığıyla mümkün olduğu ilkesi. Günümüzde bilimin de tamamen doğruladığı bu ilke, doğada ve toplumda tüm gelişmeleri harekete geçiren yasayı ifade etmektedir. Değişim dediğimiz olay da budur. Bu değişimi tekli, yaratamayan, hareket edemeyen, mutlakıyetçi zihniyete sahip, her zaman tek taraflı davranan tanrılar dünyasının etkisindeki bir toplumdan çıkarmak kolay değildir. Neolitik dönemin sürüngenlere has doğa yasalarıyla, köleci uygarlığın insanına kendi gölgesine bile sahip çıkamayacağı tarzda dayatılan tanrı yasalarına dayalı geçen 3 bin yıllık zihniyete sahip ruh yapılarına, “Ayağa kalk, iradene ve zihnine sahip çık ve saygılı ol” demek, çok zor bir ahlâk ve zihniyet devrimidir. İşte Zerdüşt’te en çok gerçekleşen ve gittikçe önemi daha iyi anlaşılan uygarlık katkısı budur.
Reber apo, “Zerdüşt inancındaki iyi tanrı Ahura-Mazda ve kötü tanrı Ehrimen kavramları da bu gerçekliğin dini ifadeye kavuşturulması anlamına gelir. Ancak bunlar işin esas önemli noktası değildir. Dönemin ideolojik söylemi böylesi kalıplar gerektirdiği için Zerdüşt aynı terminolojiyi kullanmaktadır. Özde gerçekleştirdiği bir felsefi devrimdir. Toplumda da gerçekleşen büyük bir ahlâk devrimidir. Bunun pratik bazı sonuçlarını biliyoruz. İlkel doğa dininden kalma yoğun kurban sunmaya son vermek istiyor. Büyük bir hayvan sevgisi var. ‘Yaşamda bize bu kadar faydası dokunan bu varlıkları kurban etmeyelim’ diyor. O aynı zamanda tarımın peygamberidir. Çiftçiliğe çok önem veriyor. Bir ziraat tutkunudur. Mükemmel bir eşle birlikte yaşamın en güçlü ahlâki ifadesine sahiptir. Eşit ölçülerde özgür iradeli bir eşle ortak yaşamayı en önemli mutluluk saymaktadır. Hiçbir düzende böylesine değerli bir eş anlayışına rastlanmamaktadır. Emekle bağı sağlamdır. Belki de alın terine dayalı mutluluk anlayışının en güçlü temsilcisidir. Aydınlığa, ışığa tutkuludur. Kadın güzelliğinin farkındadır. Karanlığa ve soğukluğa karşı olmayı felsefesinin temel özelliği haline getirmiştir.”demektedir.
Zerdüşt’ün ‘Gatha’larını ve kendisine mal edilen dini inançlarını çözümlemek bir ihtiyaçtır. Düşünce ve ahlâki yaklaşımlarının tamamlanamamış olduğu da bilinmektedir. Tamamen gerçekleşip toplumsal bir düzen haline gelemediği göz önüne getirildiğinde, zıtların çatışmasından senteze ulaşmayı ve çağımızın özgür birey ahlâkına hakkıyla sahip olmayı esas alan Zerdüşt düşüncesinin ne kadar büyük olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. İçinde yaşadığı ve etkilediği toplumlarda hala etkisinin çok güçlü yaşandığını da özenle belirtmek gerekir. Özellikle günümüzde bile İran’da Şia’lık Kürdistan’da ise Alevilik, Ezidilik ve çarpıtılmış olsada tarikatların güçlü olması Zerdüştiliğin Mezopotamya’daki derin etkisinden kaynaklanmaktadır.
Zerdüşt’ün ve onun ardıllarının temsil ettiği Zerdüştçülüğün siyasal sonuçları da, sonraki süreçte doğmakta gecikmeyecektir. Med-Pers çıkışının dayandığı kültürel ve siyasal koşulları değerlendirirken, bazı yanlış yöntem anlayışlarını da aşmak kadar, en genel hatlarıyla gerekli doğru bilgilenmeyi esas almak gerekmektedir. Aksi halde Ortadoğu’da, Doğu-Batı ayrımında kilit bir konum arz eden bu çıkışın çözümleyici değeri doğru anlaşılamayacaktır. Bu çıkış yeni bir dönemi açarken, Batıda Greko-Romen uygarlığının gelişimini hızlandırmış; Doğuda ise Çin ve Hint’te köleci uygarlığın daha önceki ‘Harappa’ örneğinde görüldüğü gibi boğulmaması ve tersine kalıcı bir olgunluk sürecine girmesinde temel bir rol oynamıştır. Bu halka olmadan, Doğu ve Batıdan yükselen uygarlaşmanın gerçekleşemeyeceği veya bambaşka bir seyir izleyeceği genellikle kabul gören bir görüştür.
Bu özellik sadece coğrafi konumdan ileri gelmiyor. Daha yakından özle bağlantılıdır. Zerdüşt geleneği olarak tanımlamaya çalıştığımız bu ideolojik ve ahlâki reform, sanıldığından daha fazla, Doğu-Batı ayrımına yön vermeyi ve onu gerçekleştirmeyi esas almıştır.
****