ALIŞMAK ÖLÜMDÜR
09 Sibat 2011 Çarşem
yine meydanlardayız yedi renk yine ateşlerimiz avuçlarımızda yine namlu ısıtıyoruz dağlarımızda çocuklarımızın gülüşü yine newroz tadında ama şubat bir gölge gibi giriyor araya üşüyoruz
E. Ergin
çakıl taşları
deniz kabukları
dalgalar
lodos ve vapurlar
yelkenler ve ada
martılar ve kayıklar
yosunlar
yosun tutmuş kayalıklar
ve gümüşünü gösteren balıklar
seni anlatır
hangi rüzgardı getiren
hangi gemiyle geldim ada’na
bilmiyorum
kapalıydı kapın
ellerimi kanattım açamıyordum
demirdendi pencerenin örgüsü geçemiyordum
kapına bir dağ gülü bıraktım
kanım akmıştı yaprağına
bir avuç reyhan serptim
pencerenin önüne
getirsin diye hasretimizi
rüzgar değende
-reyhan dağlarımızın hüznüdür artık-
yıldız aktı sulara
yıldız yağdı marmaraya
belli ki uzanıyordunuz sabaha
tutmuştum gözlerimi dönerken
özlemim akmıştı uyandığımda
hayırlı şeyleri sana yoruyoruz
işler ters gidince
bir şey gelecek diye korkuyoruz başına
delici bir kaygı
belki çocukça
bize kızma
adınla başlıyoruz sabaha
ve aya seni soruyoruz
baş başa kalınca
biliyoruz içindeyiz
sığdıramasak da seni
küçük dünyalarımıza
ışığınla büyümekteyiz
göğsümüz soluk soluğa
ve ayaklarımız kanasa da
peşindeyiz
ismin her şeyi anlatır
dilimizdeydi çoktan
acını yeni hissetmekteyiz
nasırları yeni çözülüyor yüreklerimizin
acı kanatıyor
otayan kılıcıyla
bakıyoruz yaşama
bakıyoruz gözlerimizi kanatasıya
ve kimileyin oturup
ağlıyoruz doyasıya
belki
böyle çözülecek yüreklerimiz
belki
göz yaşlarımızla akıp gidecek kirlerimiz
belki
duyumsayacağız ağlayınca
belki…
kutsal tapınaklar
inşa ettiğimiz taşlar gibiydi
duyumsayamadığımız sözleriniz
kaybolmuştu karanlığımızda
sözlerin ruhu varmış
dağları yürüten gücünü kelâmın
yeni başladık anlamaya
hangi yürek uğultusu
hangi yürek tutkusu
muktedir temponuza
yakıcı bir merak
tüm tarihi yüklerken an’a
zaman nasıl sığdırıyor sizi kadranına
mevsim bahara döndü
yeni isimler verdik takvim yapraklarına
ocak ayı karakış
soğuğu tekin yağışı fırtına bilirsiniz
fakat yetmiyor içimizdeki yangına
ve sevinmiyoruz baharı muştuladığına
sen ışımadıkça günümüze
bütün mevsimler şubat karanlığında
mart deyince
ateş yürümüş dağlar gelir aklımıza
gökkuşağına bezenmiş kadınlar
zılgıtlarla dalgalanan meydanlar
nisan deyince sen
sende yeşeren çocuklar gelir
newrozlu yarınlara
yine meydanlardayız yedi renk
yine ateşlerimiz avuçlarımızda
yine namlu ısıtıyoruz dağlarımızda
çocuklarımızın gülüşü yine
newroz tadında
ama şubat bir gölge gibi
giriyor araya üşüyoruz
alışmak ölümdür
alışmıyoruz yokluğuna
kavuşmak için
yollara düşüyoruz
dünyanın yollarına
ve çalıyoruz her kapıyı senin adına
acı ve sitem akıyor her kapının eşiğinden
yeni konuşan bebelerin dilinden
anaların gözlerinden
şubat akıyor ruhumuza
utanıyoruz
***