EDEBİYAT YENİ İNSANI YARATIR
03 Nîsan 2011 Yekşem
İster sözlü, ister yazılı edebiyat olsun edebiyat, toplumların kimlik, kişilik ve bir yaşam biçimi kazanmalarını sağlar. Başka bir ifadeyle toplumların edebini oluşturur.
Aziz KÖYLÜOĞLU-Nuru EKİNCİ
Edebiyat, insanı ve toplumu değiştirir. İnsana bilmediği ve belki de asla yaşayamayacağı başka hayatları anlatır. İnsanlar, hayatı bildiklerini sanırlar, ama edebiyat insanların kendilerini dahi tanımadıklarını fark ettirir. İnsanın edebiyat aracılığıyla bilmediği başka hayatların varlığından haberdar olması, hayatı ve dünyayı kavramasını sağlar. Edebiyat yeni insanın yaratılmasına da önayak olur. Her devrimci mücadele ise kaçınılmaz olarak kendi edebiyatını yaratır. Yarım asra yakın mücadele tarihiyle birçok gelişmeye damgasını vuran özgürlük mücadelesi de kendi edebiyatını yaratmaya, çetin mücadele koşullarında yaşananları edebiyat eserleriyle yarınlara taşımaya uğraşıyor. Özgürlük Hareketi’nin geliştirdiği direniş edebiyatıyla ilgili olarak 1978 yılından bu yana hareketin içinde yer alan Timur Fidan ile konuştuk. Fidan, Kürt edebiyatının gelişmesi için edebiyat eleştirisine de ihtiyaç olduğunu söyledi.
Dağda yürüttüğünüz edebiyat çalışmalarını nasıl tanımlamak gerekiyor?
Yazılı edebiyat kent toplumunun gelişimiyle başlamıştır. Yazılı edebiyat alt üst ilişkilerinin, devlet kavram ve olgularının geliştiği dönemle başlar. Dolayısıyla yapılan edebiyat devlet çarkının içinde yer almaktadır. Kürt Özgürlük Hareketi ise hiyerarşik yapı ve yapılara karşı bir özgürlük hareketidir. Hiyerarşik yapılanmaların her türlüsünü reddeder. Bütün bu yapıları aşmak onun en temel hedefidir. Hareketimizin içinde oluşturulan edebiyat devrimci bir edebiyattır. Dağ yaşamı bu direniş edebiyatının gelişmesine büyük imkan ve olanaklar sunmaktadır.
Edebiyata yeterince önem verilmediği eleştirileri var. Bu noktada neler söyleyeceksiniz?
Özgürlük mücadelesinde siyasal açılımlar çok fazladır, evet ama burada sorun; hareketin vücuda, ete kemiğe bürünmesinin ifadesi olabilecek bir edebiyatın geliştirilememesidir. Bu noktada bir eksiklik vardır. Hareket olarak hiyerarşik yapı ve onun yaşam biçimlerini reddediyoruz. Oluşturmak istediğimiz yaşam ve yeni insan kişiliği, hiyerarşik olmayan toplumsal bir hayatı öngörmektedir. Önderliğimiz bunu ‘ne eski köy, ne yeni kent’ şeklinde tanımladı. Bu kişilik açısından da kabul edilmesi ve reddedilmesi gereken ama mutlak suretle özel vurgulanması gereken hiyerarşik yapılanmanın reddidir. Bütün her şey oradan başlıyor. Ziguratlar hiyerarşik şekillenmedir. Devletin kendisi hiyerarşiktir. Mülkiyetin kendisi ve her türlü davranış biçimlerine kadar sistemin işleyişi hiyerarşidir. Eleştirilmesi ve yoğun bir tartışmaya tabi tutulması gereken budur. Bizim son zamanlarda yaptığımız çalışmalar da hareketimizin yarattığı değerler ve değişimleri, edebiyat olarak bütün bunların ışığı altında ortaya koymak, romana, hikâyeye, şiire ve sinemaya yansıtmaktır.
Devrimci edebiyat olarak tanımlanan çalışmalarınızı neyin üzerine kuruyorsunuz?
Halkların kendi içlerinde yaşadıkları ve kuşaktan kuşağa aktardıkları sözlü ve yazılı edebiyat gelenekleri vardır. Bu Kürtler için de böyledir. İster sözlü, ister yazılı edebiyat olsun edebiyat, toplumların kimlik, kişilik ve bir yaşam biçimi kazanmalarını sağlar. Başka bir ifadeyle toplumların edebini oluşturur. Yürüttüğümüz çalışmaların Kürtlerin mevcut yaşam tarzının dışında özgürlüğü esas alan bir arayış vardır. Bu yaşam hayali halk geleneğimizde yaşamakta olduğumuz, ama geldiğimiz aşamada belki ondan utanıp kaçtığımız hiyerarşik olmayan bir yaşamdır. Bu yaşam tamamen insancıl, paylaşımcı ve hümanist, ahlaki ve sosyal, kültürel yönleri olan bir yaşamdır. Bu hareketin kendi esas eksenini oluşturuyor. Siyaset ve diplomasi, kültür ve edebiyatın bunun üzerinde yapılması gerekiyor. Destansı yaşamlar, kahramanlıklar yaşanıyor. Bütün bunlar herkes tarafından anlaşılmasa da, bunların özenle ve özgürce paylaşılması gerekiyor. PKK’de insanlar bunu görüyor, hissediyor ve sezerek gelip bu yaşama katılıyor. Bu hareket içinde bunu ne kadar kendisinde oturtuyor, bu ayrı bir tartışma konusudur. Ama bu edebiyatın konusudur. Esasında hareketin değerlerini, edebiyatını eksisi ve artısıyla topluma mal etmek gerekiyor.
Yürütülen edebiyat çalışmalarını nasıl görüyorsunuz?
Genel çerçevede bakıldığında yoğun uğraş ve çabalar oldu. Zindanda gelişen direniş edebiyatının gelişimi var. Orada keskin çatışmalar olduğu için düşünce ve duygular net olmak durumundadır. Zindan koşulları orta bir yaşama yer vermemektedir. Ya çok sönük olur ya da çok net ve berrak olmak durumundadır. Edebiyat çalışmaları bu keskin duruşla başladı. Şiir, öykü ve anılar yazıldı. Daha farklı biçimde gelişti. Dışarıda bu yönlü çalışmalar yürütenler oldu. Ama edebiyat çalışmalarına yönelim 2000 yıllarından sonra başladı. Dağ zemini de edebiyat çalışmalarında hareketin gelişimiyle paralel gelişim gösteriyor. Gelişimin diyalektiği içindeki zikzaklı çıkışlar edebiyat çalışmalarını çok fazla etkilemiyor. Bu durum bütün bunların edebiyat eserine dönüşmesinde dezavantajlar yaratsa da, 2000 yılından bu yana binlere varan eser ortaya çıkmıştır. Salt okul bünyesiyle de sınırlı eserler ortaya çıkmadı. Gerilla içinde de edebiyat çalışması yürütüldü. Önce edebiyat okulunda olup da, şimdi gerilla saflarında kalan birçok arkadaş vardır.
Dağ şartlarında edebiyat çalışmaları yürütmenin zorlukları vardır elbette. Bunları nasıl aşıyorsunuz?
En önemlisi dağ zemininde özgürsün. Özgürce yoğunlaşabiliyorsun. Daha çok soru sorma ve sorgulama yeteneğini kazanıyorsun. Zaten Ortadoğu insanının en büyük handikabı sorgulama yetisini kullanmamaktır. Hem dogmatik sistemde, hem de var olan sistemde sorgulamak ve soru sormak kaygı ve kuşku ile karşılanır. PKK gerçeğinde ise bunun tam tersi, sorgulayıcılık vardır. Bu hareketin insanı sorgulamak zorundadır. Sorgulamayan, çatışmayan bu hareketin ekmeğinin suyunun tadına varmış sayılmaz. Savaş durumunun olması çalışmaları zorlayıcı bir durum olarak ele alınabilir. Örneğin Botan sahasında bir çatışmada yitirdiğimiz Dr. Mahir (Mehmet Tanrıverdi), edebiyat çalışmalarımız için önemli bir kayıptır. Dr. Mahir arkadaş okulumuzda çalışma yürüten arkadaşlardan biriydi. Kullandığı dil, üslup, teknik ve kurgusuyla çağdaş Kürt edebiyat çalışmaları içinde önemli konumunda olan biri olabilirdi. Var olan çalışmalara pek benzemeyen, özgün ve kendince olan yönleri oldukça fazlaydı. Hareket bu anlamda iyi bir edebiyatçıyı kaybetti. Hareketin merkezinde, yaşamın en keskin biçimde yürütüldüğü bir yerde bu çalışmaları yürütüyorsun. Çelişki ve çatışma başka alanlarda da var, ama dağ merkezinde çok daha keskin yürütülüyor. Çelişki ve çatışmalar çok yoğun olduğundan doğruların ve eğrilerin süzülme durumu vardır.
Çalışmalarda kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Edebiyatı, kendini yarattığın kadar gerçekleştirebiliyorsun. Yürütülen 30 yıllık mücadele sürecinde edebiyatın tüm türlerinde birçok çalışma yapıldı. Bizim şöyle bir özgünlüğümüz var. Kendinde yarattığın kadar gerçekleştirebiliyorsun. Bendeki seni ne kadar açığa çıkarabilirim? Aynı zamanda bu sendeki ben olabiliyor muyum? Bunu ne kadar çözebilmişim, hazırlayabilmişim, düzenleyebilmişim? Tam ve yeterli midir? Bunlar tartışma ve yoğunlaşma işi. Ama yaşanan tüm zorluklara karşı kendini katabilen ve bir şeyler yapmak isteyen çok sayıda insan var. Onları kahraman olarak sıfatlıyorsun. Biraz da onlar sensin, ondaki seni biliyorsun. Onda ne kadar varsan o insan o kadar kahramanlaşmıştır. Bu anlamda sadece dışarıdan tanımlamak değildir edebiyat. Kahramanca tanımladığın insanlar, senin her şeyi paylaştığın en yakın arkadaşındır. Dışarıdan bir gözlemci değilsin. Onun eleştiri ve ütopyalarında ve beğenip beğenmeme ölçülerinde sen de varsın. Edebiyat insanların sosyal ve psikolojik yapılanmasını açığa çıkardığına göre, toplumda birey tek değildir. Toplumun kültürüyle büyüyorsun. O kültürle büyüyüp savaşa giriyorsun. Önderlik ‘kimse uzun yıllar dört dörtlük bir yaşam beklemesin, yaşam bizde taslak düzeyindedir’ diyor. Siyaset dilinde yeni yaşamı yaratma çok kolaydır. Biz, yeni yaşamı, yeni insanı yaratmak istiyoruz dersin, bunun taslağını oluşturursun. Bu siyasetin dilidir. Edebiyatçı bu konuda çok titizdir. Eli ayağı birbirine karışıyor, zorlanıyordur. Çünkü yeni bir insan deniliyor, bu insandan nasıl yeni bir insan yaratılabilir, edebiyatçı bunu sorgular. Bizde M. Hayri Durmuş arkadaş siyaset dilinde farklı anlatılır. Ama edebiyat dilinde farklıdır. Hayri Durmuş bana ve birçoğumuza kalsa tartışmasız bir kahraman ve öyledir. Ama o son sözünde ‘ben bu harekete borçlu gidiyorum’ diyor. O zaman edebiyat siyaset gibi yapamaz. Borçlu yanlarını da koymak zorundadır. Nerede ve nasıl borçlu kaldı sorularının cevabını aramak zorundadır. Bize, ‘Başkan’ın adımları çok büyüktü, biz ona ayak uydurmakta zorlanıyorduk’ diyordu.
Kürt edebiyatının dünyada yer bulmamasının nedeni nedir?
Kürtler kendini düşünmez fazla, yanındakini ve komşunu düşünür sürekli. Hep onlar için vardır ve hep verendir. PKK de bu anlamda vermesini bilen insanların yarattığı bir harekettir. Hareket, siyasal anlamda birçok değerler yaratmıştır. Ama edebiyat alanında eksik kalınmıştır. Bunun eksik kalması edebiyatımızın eksik kalmasından değildir. Bu işle uğraşan bizlerin diğer işlerle birlikte yoğun olmasından kaynaklanıyor. Yani özel olarak bu çalışmayla sınırlı kalınamıyor. Bir yan çalışma olarak edebiyat yürütüldü. Ama bizim dışımızda yazanlar da yan bir uğraş olarak gördüler edebiyatı. Eleştirilmesi gereken yön budur. İster bu çalışmanın ekseninde olanlar olsun, ister dışarıda yazan biri olsun, edebiyata bir yan çalışma olarak bakmak bir eleştiri konusudur. Bu hareketin edebiyat çalışmalarını bir yan çalışma olarak görmek bir hata ve eksiklik olduğu kadar haksızlıktır.
Kürt edebiyatının gelişmesi için neler yapılmalıdır?
Edebiyat eleştirisine ihtiyaç vardır. Gelinen noktada edebiyat çalışmalarında epey bir gelişme ve fazlalık vardır. Fazlalığı iki anlamda kullanıyorum. Birincisi bizimle alakası olmayan işin modasına uymak amacıyla yapılan çalışmalardır. Bizde eksik kalan bir yan edebiyat eleştirisi fazla gelişmedi. Bu durumda edebiyat çalışması adına ortaya çıkan ürünler bazılarına dayanarak yayınlandı. Kısıtlansın anlamında değil. Edebiyat eleştiriyle gelişir. Önderlik ve hareketin edebiyata ilişkin görüşleri vardır. Ancak bizim bunu anlama ve bir düzeye ulaştırma sorunumuz vardı. Gelinen aşamada bir edebiyat eleştirisine ihtiyaç vardır. Dağ alanında bazı komlar olmuşsa da, yazım teşvikini esas alıyorduk. Fakat bu konu üzerinde yaptığımız tartışmalarda bir edebiyat çalışmasının açığa çıkması için bir eleştiriye ihtiyaç olduğu ortaya konuldu. Eleştiri sürecini başlattık. Eleştiri yapmalıyız ki, yanlış ve doğruları ayıklayalım. Eleştiri düzeyi edebiyatın ulaştığı düzeyi de yansıtır. Ancak bir düzeyi yakaladığımızı söyleyebiliriz.
Hareket olarak yaptığınız edebi çalışmalarda kendinizi yeteri kadar yansıttığınızı düşünüyor musunuz?
Hareketin hangi noktalarını yansıtıp, hangi noktaları reddettiği noktasında anlama boyutunda bir gelişme var. Tam olarak hareketi yansıttığımız söylenemez. Bu durum yazarın bu yaşamı algılayışıyla bağlantılı bir durumdur. Birincisi Kürt toplumundan geliyoruz. Bu hareketin toplumu eleştiren yönleriyle birlikte geliyoruz. İkincisi, bu sistem dışımızda halen devam ediyor. Yani hem bizde oluşan kişilik özellikleri, hem de sistemin kendisini var ettiği yapılanma devam ediyor. Örneğin mülkiyetçi dünyaya karşısın, ama bir şiirde bir kahramanı ele alırken o kahramana kendi mülkün gibi bakabiliyorsun. Benim şahım vs diyorsun. O senin değildir ki. Önderlik, savunmalarında kelimelerin alçakça yan yana dizilişinden söz ediyordu. Bu insanı her an insanlıktan çıkaracak bir diziliştir. Edebiyatçı kelimelerin dizilişine dikkat etmek zorundadır. Bu estetik bilinç elbetteki yaşamı algılama ve yorumlamayla ilgilidir. Yazarın kendisiyle ilgilidir. Ama güzel şeyler de gelişti. Kahramana ‘çok kahramansın’ demekle o kişi kahraman olmuyor. Edebiyat, neden ve nasılı ortaya iyi koymak zorundadır.
Edebiyatçılara neler söylemek istersiniz?
Edebiyatla uğraşan bir insan özeleştiriye açık olmak zorundadır. Kendisini eleştirmekte cesaretli olmak zorundadır. Kendisini tanıdıkça yanındaki arkadaşını tanıyacak, yaşamı çözümleyecektir. Edebiyatla yeni uğraşacak arkadaşlar dünya, bölge ve bu halkın sözlü edebiyatını incelemek zorundadır. Bu hareket adına bir yönüyle çalışıyorlarsa, yaşananları belgelemek zorundadır. Bir yerinden tutup başlamalılar. Edebiyat doğuştan gelen bir yetenek değildir. Sorgulayıcı olmak zorundadır. Köklerini iyi araştırmalıdır.
Kürt edebiyatı ekseninde epey çalışmalar oluyor. Öne çıkarılan ve çıkanlar var. Fakat şu bir gerçek ki, biraz imkan bulup edebiyatla ilgilenenler bu hareketin çok uzağından dolanıyorlar. Yaşam adına, insanlık ve davranış adına, o kadar güzel şeylerin yanında büyük ihanet var. Ama birçok yazar bunları yazmıyor. Genel anlamda Kürt edebiyatı, Özgürlük Hareketini ve onun ortaya çıkardığı gelişmeleri, görmüyor, görmek istemiyor. Oysa bir bütünün parçalarıyız. Toplumun acılarını, özlem ve sevinçlerini, özgürlük tutkularını aynı zamanda mücadelelerini de işlemek gerekir. Dünyanın bu kadar yoğun üzerinde durduğu bir harekete, bu kadar ilgisiz kalacaksın, ondan sonra ben Kürt edebiyatı yapıyorum diyeceksin, bu çok gerçekçi değil.
Timur Fidan
1959’da Amed’de yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğdu. İlk, orta ve liseyi Amed’de okudu. 1978’de CEMAL ARAT adlı bir PKK’li aracılığıyla PKK’ye katıldı. 1980 Martı’nda tutuklandı. Uzun yıllar cezaevinde tutuldu. 1991’de gerillaya katıldı. Gerillada Garzan, Diyarbakır, Xakurke vb. alanlarda kaldı. 1999’da Amed eyaletinden döndü. 2000’den sonra edebiyat çalışmalarında yer aldı. ‘Mezopotamya Gülüşü’, ‘Karlar Erirken’ ve ‘Bir Güneş Yalnızlığı Seninkisi’ adlı şiir kitapları, ‘Andok Geceleri’, ‘Deneme’, ‘Günahsız Doğmuştular’ adlı öykü kitapları var. Ayrıca tartışma ve analiz yazıları da kitap olarak yayımlandı. Anılar ve antoloji, Kurmanç edebiyatıyla ilgili çalışmaları bulunan Fidan “YALNIZ GEÇMEDİ BAHARLAR” isimli de bir roman çalışmasını yeni tamamlamış bulunuyor.