KÜLTÜR KIRIM - VI
27 Adar 2012 Sêşem
Türkiye yasalarında Kürtleri Kürtçeyi inkâr eden hiçbir yasaklayıcı kanun değişmedi. Kürtler rehin alınıp tutuklanıyor. Kürtçe savunma yapmaları yasaklanıyor. Kürtlerin anadilinde eğitim yapmaları bölücülük olarak lanse edilip Kürtlere saldırılıyor.
Cihan EREN
21. yy’ın bilişim çağı olduğu söylenir. Bu tanımın yapılmasında TV’nin yaygınlaşması ve internetin basın yayın alanında etkili kullanılmasının payı büyüktür. Özellikle siyasete birçok şey artık ekranlarda “hal oluyor.” Basının dördüncü kuvvet olduğu sözü de sıkça dillendirilen diğer bir ifadedir. Bu gelişmelere paralel Türkiye devleti de TV yayınlarını, gazete ve dergileri interneti Kürtlere karşı kültür kırım amaçlı yaygın kullandı, kullanıyor. T. Özal’ın başbakanlığı döneminde hiç TV’sİ olmayan Kürt köylerine muhtar ya da köy evinde kurulmak üzere TV’ler dağıtılmıştı. Özel psikolojik savaş alanında Türkiye medyasının koordineli çalışması ile beraber OHAL’in en etkili özel savaşı bugün TRT altı olan bir zamanların TRT gapı kanalında yayınlanan, Anadolu’dan Görünüm ve Perde Arkası programlarıydı. Anadolu’dan Görünüm programı Kürtlere; Türkleşmeyi kabul etmeleri ve devletin soykırımına ses çıkarmamaları halinde ekonomik, sosyal, kültürel alanlardan kendilerine verilebileceklerin propagandasını yapıyordu. Perde Arkası ise ordu, polis ve Jitem’in kirli savaş eylemlerinin dönemsel tekmillerini veren bir programdı. İşkence ve ölümlerin yarattığı psikolojiyi ekranlara taşıyordu. Sunucusunun işkenceci bir polis olduğu söyleniyordu. Programının kalkmasıyla birlikte bu adamda bir daha ortalıklarda görünmedi. Bu programda da Kürtlere, özgürlük hareketini kabul etmeleri, Kürt’üz ve haklarımızı istiyoruz demeleri, mücadele etmeleri halinde başlarına nelerin geleceğini, işkencelerin çeşitlerini vererek tehdit ederdi. İtirafçılar, kontralar ya da Kürt hareketine sızdırılmış ajanlar konuşturulup özel-psikolojik savaş yürütülüp halk içinde korku yaydırılırdı. AKP döneminde Anadolu’dan Görünüm ve Perde Arkası programlarının konseptleri, TRT öncülüğünde özellikle Dünya, Samanyolu gibi TV kanallarının yayınlarıyla yirmi dört saatlik ulusal medya yayına dönüştürüldü. Samanyolu’ndaki dizilerin her bir bölümü bir Perde Arkası’dır. Allah adına iyi yalan söylüyorlar.
MGK kararı ile kurulan TRT altı ise Kürtçe dilinde bu işi yapıyor. Bu kanalın Kürt kültürünü kırıma uğrattığını, Türkleşmiş Kürt kökenlileri işte Kürt halkı budur diyen yayınlar yaptığını, Beyaz Kürtleri Yeşil Türklerin hizmetine koyduğunu, zamana yaydırılmış Türkleştirmeyi amaçlayan siyasettin hizmetinde olduğu AKP gibi bir çok açıdan deşifre oldu.
Bu kanalda Kürt özgürlük hareketi terör örgütü ve değerleri yasaktır. Kürt yerleşim yerlerinin ve diğer coğrafik yer isimlerinin Kürtçesi yerine Türkçesi veriliyor. Özellikle PKK kültürü ile özdeş hale gelmiş, Heval, Serhıldan, Serok, Reber, Serbıxwe gibi daha birçok Kürtçe kavram ya kullanılmaktan kaçınılıyor ya da yerine Arapçası, Farsçası, Azericesi kullanılıyor. Günlük gazeteler okunurken Kürt sorununa duyarlı yaklaşan ve Kürtlerin sesi olmaya çalışan gazeteler okunmuyor. Azadiya Welat gazetesi okununca ekranda birinci sayfası verilmiyor, manşet haberleri yerine diplomasi sayfası okunuyor. Devletin attığı tüm adımlar, Kürtlere yapılan tehditler, küfürler tercüme edilerek veriliyor. İnkârcı imhacı devlet ve hükümettin Kürtlerin temsili olduğu ısrarla vurgulanıyor. Kürtçe konuşmakla Kürt TV’si olduğunu iddia ediyor. Oysaki Kürtler Kürtçe konuşan, Kürtçe basın yayın faaliyeti yapanların da kendilerini katliamlardan geçirdiğini Irak ve İran devletlerinin soykırımlarından biliyor.
Günümüzde teknik sayesinde TV’de dâhil basın yayın işi yapmak pratik olarak bayağı bir iş olmuştur. İnternet hattı olan, bu işlerden biraz anlayan bir iki kafadar bile TV yayını yapabilir. Dolayısıyla TRT altının yayına başlamasında kopartılan gümbürtünün nedeni tabi ki devletin kanal açmasından değil Kürtçe konuşma ve yayın yasağı önündeki engelleri fili kaldırmasından dolayı oldu. Unutmayalım ki devletler kanunlarla anayasalarla yönetilirler. Türk devletinin Kürt inkârı ve imhasından vazgeçtiğinin ispatı ve garantisi yasal değişiklikler olacak. Anayasaya Kürt halkı vardır, ulus hakları garanti altındadır türünde vurguların girip girmemesi belirleyecek. Türkiye yasalarında Kürtleri Kürtçeyi inkâr eden hiçbir yasaklayıcı kanun değişmedi. Kürtler rehin alınıp tutuklanıyor. Kürtçe savunma yapmaları yasaklanıyor. Kürtlerin anadilinde eğitim yapmaları bölücülük olarak lanse edilip Kürtlere saldırılıyor. Önümüzdeki günlerde Kürtler dil bayramlarını kutlayacaklar. Açık bir dile ifade etmek gerekir ki Kürtçe üzerinde tartışma yapmanın kendisi de inkârcılığın devam ettirilmesidir. Kürtler, Kürtçe eğitim dili olsun mu olmasın mı tartışmasını da kabul etmemelidir. Tabi ki Kürtçe her yerde konuşulacak ve eğitim dili olacaktır. Unutmayalım ki uluslaştırma bilincinin verildiği temel kurumlardan biri de ilkokul eğitimidir. Kürtçe de eğitimin yasaklanması ve kabul edilmemesinin anlamı Kürt çocuklarının Türk uluslaşması içinde eritilmesi faaliyetinden vazgeçilmemiş olmasıdır. Devlet bundan vazgeçmediği için Kürtçede eğitimi kabul etmiyor. Yoksa birçok ülkede de görüldüğü gibi iki değil ikiden fazla dilde eğitim yapmanın bile ne bir zorluğu var ne de ülkeleri bölüyor. Bölücülük kavramı Türkiye devletinin Kürtlere karşı icat ettiği, kendisinin uyguladığı zulüm politikasının temel argümanıdır. Kürtler PKK bölücüdür demek Kürtleri inkâr etmeye devam etmekten başka bir anlam ifade etmiyor. Binlerce defa yaşandığı ve her gün değişik örneklerle kanıtlandığı gibi Kürtler değil devlet bölücüdür. Tüm bu örneklerin TRT altıyla ilişkisi TRT altının bu uygulamalara perde çekmede kullanılmasıdır.
AKP’nin Kürt sorununu adında bir türlü karar kılınamayan sözde açılımla çözeceği, TRT altı ve Artuklu Üniversitesinde açılan “Yaşayan Diller Bölümü” gibi hamlelerin de bunu kolaylaştıran adımlar olduğu, diğer adımlarında zamanla atılarak çözüm işinin tamamlanacağı Türkiye de bir orkestra halinde söylendi. Türkiyeli birçok aydın gibi Kürtler içinde de buna inananlar oldu. Kürt siyasi hareketinin bu adımların Kürtleri yumuşak yöntemlerle tasfiye etmenin taktikleri olduğunu söyleyince Türkiyeli birçok çevre tarafından Kürt siyasi hareketi çözüm istemiyor şeklinde eleştirilere, saldırılara, hakaretlere maruz kaldı. En son İstanbul’da yaptıkları açıklamayla seçimlerde “Emek Özgürlük Ve Demokrasi Bloğu”nu destekleyeceğini söylen aydınların sanatçıların AKP’yi daha iyi anladıklarını AKP’nin ülkeye demokrasi getiremeyeceğini gördüklerini gösteriyor. Sıra AKP’nin Kürt sorununu çöze bileceğine inanmış Kürtlerdedir. Özellikle TRT altı çevresinde olan Kürtlerin de benzer bir adım atmaları, TRT’den çekilerek Türkiye barışına destek sunmaları sürece damgasını vuracak bir gelişme olacaktır. Bunun için yazı dizimizin bu son bölümünün başlığına “Çağrı” ibaresini koydum.
AKP’nin Kürt sorununu çözmek bir yana en büyük engel olduğu bu çevrelerce de görülmesinin zamanı gelmiştir. Yıllarca Kürt kültür ve sanatına hizmet eden Aram Tigran’ın cenazesini kabul etmediği halde onun kliplerini veren kanalı açan devlete hizmet etmenin vicdani sorumluluğu daha fazla taşınmamalıdır.