KÜLTÜR KIRIM

24 Kanûn 2010 În

Kültür değerlerimizin biçimlendirilip geliştirilmesi, bunlara yenilerinin eklenmesi yaşamımızın temel amacıdır. Özü itibariyle özgürlük mücadelesiyle yapmaya çalıştığımız şey de budur.

A.ÖCALAN SOSYAL BİLİMLER AKADEMİSİ
Toplumsal gelişmenin düzeyi ve biçimi aynı zamanda insanlığın maddi ve manevi kültürünün ve tarihsel tecrübelerinin bir yansımasıdır. İnsanlığın edindiği tecrübelerin kalıcılaşması için toplumsal yaşam şart iken toplumsal yaşamın da doğada farkını ortaya koyabilmesi için kültürel yaratımda bulunmasına ihtiyacı vardır. Kültürel değerler olarak tanımlanan insan emeklerinin yaratıcı ürünleri, insana ait özelliklerin toplamının bir sonucudur. Kültürel yaratımlar toplumun ve insanın bir diğer yüzüdür. ‘İnsan kültürel bir varlıktır’ tanımlamasından da anlaşıldığı gibi insan-kültür ilişkisi, insan-yaşam ilişkisidir. İnsan toplumsal bir varlıktır. İnsan toplumsallığı doğadaki diğer canlılardan yaratıcı farkındalığını ortaya koyarken, bunu yarattığı kültür ürünleriyle gösterir. Bu anlamıyla insanlaşma öyküsü bir anlamıyla da maddi ve manevi alandaki yaratımlarıyla kültürleşme tarihi de olmaktadır. Özcesi insanın kendisine has maddi ve manevi yaratımlarının ve tecrübelerinin birikip yaşama dönüşmesi, kuşaktan kuşağa aktarılması için toplumsal yaşam şarttır.
İnsan toplumsal gelişim tarihi ve kültürü üzerinde yapılan araştırmalar göstermiştir ki toplumsal yaşam uygun coğrafi koşullar olmadan gerçekleşmemiştir. Dolaysıyla toplumsallığın birikimleri ile devamlılığı için uygun coğrafi koşullara ve uygun iklim şartlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Tarihsel olarak incelendiğinde görüldüğü gibi ilk insanlar Doğu Afrika’da ortaya çıkmaya başlamıştır. İlk insanlar milyonlarca yıl süren klan yaşamlarından sonra başta Mezopotamya olmak üzere dünya coğrafyasının belli başlı alanlarına dağılmaya başlamışlar. Ayrıca tarihsel araştırmalar Afrika kıtasından gelip Mezopotamya topraklarında biriken insan topluluklarının toplumsal yaşamın geliştirilmesinde niteliksel bir sıçramayı sağladıklarını belirtir. Bu durum toplumsallık-kültür ve coğrafya ilişkisinin bir sonucudur. Bu gerçekten hareketle belirtmek gerekir ki toplum-kültür-coğrafya arasında kopmaz bağlar vardır. Uygun coğrafi koşulları kültürel zenginliğe ve yaratıcılığa yol açarken, böyle bir kültürün de gelişkin toplum biçimlerine yol açtığı tespitlidir. Gelişkin kültür gelişkin toplumsallıktır.
İlk kültürel devrimin coğrafyası
Mezopotamya topraklarında başlayıp devam eden yaşamın, insanlık ailesine aralıksız olarak on beş bin yıl öncülük etmesinin temel nedeni de uygun coğrafi koşullardır. Özellikle Kürdistan olarak bilinen coğrafyanın yeryüzü şekilleri, dört mevsimli elverişli iklimi, zengin bitki örtüsü ve hayvan türlerinin çokluğunun belirtilen yaşamın gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Kürdistan coğrafyasının dağlara yakın düz ve geniş ovaları, derin vadilerin kuzey-güney hattında uzanmış olması, dört mevsimin tüm canlılığıyla yaşanması gibi daha birçok özgün fiziki koşulları, bu topraklarda zengin ve dönemine göre çok gelişkin toplumsal yaşamın gelişmesine uygun sebeplerdir.  Bu nedenler ilk kültürel devrimin bu coğrafyada gerçekleşmesine olanak tanımıştır. Günümüzde Aryenik kültür olarak bilinen ve özünde Kürdistan merkezli yaşanmış kültür devriminin olduğu toplumsal yaşam, insanlık tarihinin tanıdığı ilk ama önemi her zaman devam edecek bir gelişmedir. Önderlik bu realiteye Kürdistan coğrafyasının ve Kürt kültürünün Aryen kültürü açısından ‘merkez bölge’ ve ‘çekirdek kültür’e vurgu yaparak tanım getirmektedir. Bu anlamda Kürdistan coğrafyası ve bugün Kürt kültürü olarak tanımladığımız değerler, insanlık tarihinin son on beş bin yıllık kültürel gelişiminin temeline oturtulabilir.
Önderliğin kültürel yaratım anlamında ‘uzun süre’ kavramıyla tanımladığı aşamada gerçekleşen toplumsallığın kurum ve kuruluşlarının tümü, Verimli Hilal coğrafyasında vücut bulmuştur. Din, felsefe, bilim, ekonomi, sanat vb. değerler, insanlık var oldukça varlığını koruyacak olan “uzun süre” yaratımlarıdır. İnsanlık, kültür dünyası olarak tanımladığımız bu yaratım alanlarının gücünü kullanarak oluşan yeni ihtiyaçlarına cevap vermektedir. Bu aşamaya toplumsallığı var eden temel yaşam alanlarının, kendilerine has özellikleriyle, yaratıldığı dönem de denilebilinir. Yaşamın doğru, iyi ve güzel üçlüsünün en harika sentezi ile yaratıldığı aşama bu dönemdir.  Eşitlik, özgürlük, kardeşlik, paylaşım, adalet gibi komünal kültürün kimlik değerleri bu alanda ve zamanda (MÖ.12-10 binlerden itibaren) yaratılmışlardır. Bütün bu kültürel yaratım alanlarından hareketle denilebilir ki; toplum, milyonlarca yılda oluşturduğu zihniyet kalıplarıyla dönemin ihtiyaçlarına cevap olacak yeni düşünceler ile maddi yaratımlar ortaya çıkarmaya başlamıştır.
Her kültür değeri belli bir zaman ve mekânda gerçekleşir.
Önderlik kültürü, dar anlamda: toplumun zihniyet kalıpları, düşünce biçimi ve dili olarak tanımlamaktadır. Kürdistan coğrafyasında on beş bin yıl önce oluşmaya başlayan yenilik bu tanımlamaya göre tam bir kültürleşmedir. Geniş manada kültürü tanımlarken vurgulanması gereken tüm üretim araçlarının yaratılması da bu aşamada ortaya çıktığından, yaşanan bütünüyle bir kültür devrimidir. Tarım ve köy devrimi gerçekleşiyor.  Bu anlamda Kürt kültür değerlerini tarihin ilk kültür devriminin değerleri olarak tanımlamak yerinde olur. Kürt kültürünün kendine özgü bir böylesi yanı vardır. Kürt kültüründe toplumsallığın, kültür ve coğrafya ilişkisinin güçlü kurulduğunu belirtmek gerekir. Kürt kültürünün bu özelliği onun sürekli kendini yaratan bir mecrada akmasına vesiledir. Kürt toplumundaki dayanışma ruhunun güçlü olması, sınıflı toplumla gelişen devlet merkezli şehirlere karşı kapalılığı, tarım ve hayvancılığa bağlılığı, komünal yaşam özellikleri ve kendi kendine yetebilen bir toplumsal düzeneğe sahip olması gibi günümüze kadar gelmiş birçok değerin varlığıyla direkt bağlantılıdır. Yüzlerce yıldır devam eden dış baskı ve sömürgeci egemenliğe ve bunlarla beraber yürüyen Kürt egemen sınıfların iç ihanetine rağmen, Kürt toplumunun halen birçok toplum ve guruptan dil, yemek, giysi, destan, masal, govend ve aşiret kültürü itibariyle zengin olmasının nedeni kültür değerlerimizin tarihsel kökenin gücüdür.
Bir toplumun kültürel zenginliği, bu zenginliği diğer halklarla paylaşmasıyla da ölçülür. Bu özellik de ayrı bir kültürel zenginliktir. Kültürel zenginlikte diğer bir ölçü de Önderliğimizin “uzun süre” kavramıyla dile getirdiği temel kültürel yapıların sürekli yenilenmesi, artan ve değişen toplumsal yapıya cevap olacak dönüşümü sağlamasıdır. Yani kültürel zenginlik toplumsal doğanın çoklu yapısına uygun olarak sürekli bir yenilenmeyi şart kılar. Çünkü her kültür değeri belli bir zaman ve mekanda gerçekleşir. Ve içinde yapıldığı zaman mekanın ihtiyaçlarına cevap verir. Toplumsal yaşamda zamanı, toplumun algılama düzeyi ve ihtiyacı olarak, mekanı ise toplumsal nicelik ve coğrafya olarak ele alırsak, kültür de zaman ve mekanın diyalektiğine göre sürekli yenilenmelidir. Kültürel değişim ve dönüşümden kast ettiğimiz husus, gelişigüzel şeyler yaratmak yeni biçimler modeller ortaya koymak değildir. Kültürel değişim, toplumun yaşamına hakim olmuş ve gelenek olarak tanımlanan geçmişin birikimleri üzerine yenilerini eklemek ve zaman ve mekana cevap olamayan değerleri değiştirip dönüştürmektir.  Kültürel yenilenme aynı zamanda yaşama anlam katma çabasıdır. Bu çabanın ürünleridir. Pazar için satılacak ürün yapmak, bu ürünleri satmak için insanların zihniyetini denetime almak kesinlikle kültürel değişim ve zenginlik değildir. Bu, yaşamı tüketmektir. Toplum ve değer sarf etmektir.
Toplumsal inşalar düşüncelerin eseridir.
Kültürel yenilenme, Önderliğin kültür tanımlaması yaparken vurguladığı “zihniyet kalıpları düşünce biçimi, dil ve üretim araçları” alanlarında yaşanan toplumsal yaşama ve toplum-doğa ilişkisine ters düşmeyecek tarzda ele alınmalıdır. Kültürel değişimin bu özelliğinden hareketle denebilir ki kültürel değişim için toplumun zihniyeti ve düşünsel değişimler olmazsa olmazdır. Dolayısıyla kültürel zenginliğin devamlılığı, kendi içerisinde zamana ve mekana göre değişim gücünü gösterebilecek zihniyet kalıplarını ve düşünce biçimlerini barındırmayı ister. Bu tanımlama üzerinden Kürt kültür ve toplumsal yapısına baktığımızda, Kürt kültürünün tarihsel ve toplumsal alt yapısının çok güçlü döşenmiş olduğunu, kendisini sürekli üretebilecek bir karaktere sahip olduğunu ancak bu zenginliğini devamlı kılacak, zaman ve mekana cevap olabilecek zihniyet ve düşünce bakımından bir zorlanmayı yaşadığını belirtebiliriz. Önderlik Kürt toplumsal yapısı ve kültürünün bu durumunu “neolitikte çakılıp kalma” biçiminde tanımladı. Güncelde de Kürt kültürü için gerekli olan temel husus, vurgusu yapılan zenginliğini zaman ve mekana göre değiştirip dönüştürme kabiliyetinde yaşadığı zorlanmaları aşmaktır. Kültür değerlerimizin biçimlendirilip geliştirilmesi, bunlara yenilerinin eklenmesi yaşamımızın temel amacıdır. Özü itibariyle özgürlük mücadelesiyle yapmaya çalıştığımız şey de budur.
Kültür değiştirip dönüştürmek iken, ona yeni biçimler kazandırmak da kültürleşmek demektir. Toplumsal değişim ve dönüşüm süreçlerinde kültürlerin de değişip dönüştüğü bilinmektedir. Toplumsal ve kültürel değişimler, yenilikler -bu bazen olumsuz da olabilir- toplum yaşamında doğan yeni ihtiyaçlara cevap olmak için gerçekleştirilir. Toplumsal ihtiyaca yeni bir kültür değeri yaratarak ya da değişime uğratılmış eski bir değer ile cevap olmak ilkin zihniyette kurgusu yapılarak gerçekleşir. Bu daha sonra pratikleşir ve maddi değere dönüşür. Toplumsal ihtiyaçlar söz konusu olduğunda önce zihniyet-düşünce devreye girmek durumundadır. Çünkü toplumsal inşalar düşüncelerin eseridir. İnşa edilmiş toplumsal yapıların maddileşmesi için “el ve ayaklar” daha sonra devreye girer. Kuşkusuz insan pratiğinde düşünce ile pratik birbirinden koparılamaz. Ama yine de ilk kuruluşların önce düşüncede oluşmaya başladığını belirtmek gerekir. Düşüncede kendisine cevap oluşturulmamış hiçbir toplumsal ihtiyaç giderilemez. Bu anlamıyla da toplum-kültür ilişkisinde toplumsal akıl ile yaratım birbirinin içerisinde gerçekleşir. Biri diğerinde yansır. İnsan düşündüğünü pratikleştirmek isteyen bir varlıktır. Düşünce, manevi kültürü ortaya çıkarırken, bunun sonucunda ortaya çıkan ürünler de insanlığın maddi kültürünü oluşturur. Ve her iki kültür sahası da somut olarak toplumsal yaşamı var eder.
Toplumsal yaşamın bu özelliğine köklü cevaplar vermek, tarihin her döneminde kolay gerçekleşebilecek bir durum değildir. Toplumun ihtiyaçlarına cevap olacak düşünceler üretmek diğer bir deyişle toplumsal aklın temsilciliğini yapmak, olağanüstü olmayı gerektirir. Maddi kültür kolektif emeğin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Manevi ya da düşünce kültürü ise toplumsal kolektivizmin bireylerde yansıması ile ifade bulur ve bu yolla toplumsallaşır. Kimi kişi veya kişilerin tarihin belli dönemlerinde toplumsal yaşamın gelişme seyrine damgalarını vurmalarının nedeni budur. Tarihin ilk dönemlerinde komünal topluma öncülük eden ana kadınlar, daha sonraki uygar toplum aşamasında da şamanlar, rahipler, peygamberler, filozoflar, bilim ve sanat-edebiyat insanları bu toplumsal özelliğin bir ifadesidir. Toplumun gelişim diyalektiği böyle çıkışlara ihtiyaç duymakta ve kendi dinamikleri devreye girmektedir. Bu temel özellik toplumsal yaşam içerisinde öncü, öncülük, lider önderlik kavramlarıyla tanımlanmıştır. Bu kavramlar ile kendisini topluma kabullendirmiş kişi ya da kişiler, kültürel değişim ve dönüşümde olumlu-olumsuz rol oynarlar. Olumsuz rol oynayanlar yaşam için bir sorun olan sınıflı devletçi toplum kültürünü ortaya çıkarırken, toplumsal doğaya uygun gelişmelere vesile olanlar ise yaşamın diline ve varoluş ilkesine -komünalliğe- göre olmaya çalışır. Toplumların kültürel zenginliğinin sürekliliği, toplumun gelişme ilkesi olan komünal sistemlerinin gelişme düzeyi ile incelendiğinde ortaya çıkacak tablo, o toplumun kendi içinden liderlik yapabilecek kişi ya da kişiler ortaya çıkarıp çıkarmadığını ele verir. Aynı durum uygar toplum biçiminin gelişip yayılması için de belirtilebilir.
Kürt toplumu ve kültür değerleri sınıflı toplum uygarlığı ile birlikte, sürekli bir kırımla yüz yüze kalmıştır.
Kürt kültür değerlerinin tarihsel alt yapısının çok güçlü ve zengin olmasına karşın, zaman ve mekana göre kendisini değiştirip dönüştürmediğine yukarıda vurgu yapmıştık. Bu sorun, Kürt toplumunun kendi içinde öncülük yapabilecek kişi ya da kişileri çıkarmamasıyla birebir ilişkilidir. Kürt toplumu kendi sorunlarını köklü çözecek tarza sahip, kendisine öncülük edebilecek önderler çıkarmamışsa bu, Kürt toplumunun buna gücünün yetmediği, böyle bir özellik gösteremeyeceği, enerjisinin buna yetmediği anlamına gelmez.  Kürt kültürünün özü kendisini sürekli yenileyen, üreten, başka bir tabirle, doğurucu yanı güçlü dişil karakter gösteren bir kültürdür. Buna Kürt kültürünün temel karakteristik özelliği demek, yerinde bir değerlendirme olur. Kürt kültürünün bu temel karakteristik özelliğine rağmen belirtilen önderlik noksanlığının yüzlerce yıl devam etmiş olması, dış baskılar ve iç ihanetten kaynaklanmıştır. Çünkü bir toplumun ya da halkın kendi içinden bu özeliklerdeki kişi ya da kişileri çıkarmaması, o topluma dışarıdan yapılan müdahalelerle de bağı vardır. Dış baskı ve sömürgecilik, yine Kürt egemen sınıflarının iç ihaneti, Kürt kültürünün gelişmemesinin temel nedenlerindendir.
Kürt toplumu ve kültür değerleri sınıflı toplum uygarlığı ile birlikte, sürekli bir kırımla yüz yüze kalmıştır. Kürt toplumu fiziki katliamlardan çok kültür kırıma maruz kalmış bir toplumdur. Bir toplum açısından kültürel kırım demek, o toplumun kültürünün baskı altına alınması, başkalarınca asimile edilip kendisine mal edilmesi, o kültürün otantik öğelerinin yozlaştırılması demektir. Bir toplumun kültürel değerleri açısından bu üç muameleye bir anda tabi tutulabilecek alanların başında, o toplumun zihniyeti ve düşünce biçimi gelir. Bir toplumun zihniyet ve düşünce dünyası, o toplumun ideolojik alanlarının yeşerdiği mekanlardır. Bir toplumun ya da halkın ideolojisini baskı altına alıp teslim almak, onu köklerinden kopartıp asimile etmekle gerçekleşebilir. Tümüyle teslim alıp asimile gerçekleşmese de sonuna kadar yozlaşmayı dayatmak denenir. Bu açıdan kültürel değerlerimizin zaman ve mekana uyarlanmama sorununu, Kürt toplumunun ideolojik alanını geliştirmemesi yani Önderlik sorununu uzun yıllar çözememesi olarak ele almak yerindedir. Kürt toplumu üzerinde incelemede bulunan herkesin tespit edebileceği bir gerçeklik de Kürtlerde temel bir sorun olarak, PKK’ye kadar olan tarihsel-toplumsal yaşamda ciddi bir ideolojik çıkışın, yani önderliksel çıkışın yaşanmamış olması gerçeğidir.
PKK kültür yaratan bir hareket olarak, Kürt toplumunun ortak aklıdır.
Önderliğin PKK’yi bir kültür hareketi olarak tanımlamasının altında, PKK gerçeğinin, Kürtlerin binlerce yıl yaşadığı önderlik sorununa cevap olması yatar. Bu anlamıyla PKK kendisini değiştirip dönüştürme olanağı bulamamış binlerce yılık kültür değerlerimizin bugünkü dilidir. Tarihsel kültür değerlerimizin, içinde bulunduğumuz zaman ve mekana göre yeniden yaşama kavuşmasıdır. PKK, toplumumuzun yabancıların baskı, işgal ve istilalarından dolayı fırsat bulup gerçekleştiremediği, ekmek ve sudan daha önemli olan ihtiyaçlarını an be an giderme mekanıdır. Bir önderlik hareketi olarak PKK, önderlikten aldığı özellikleriyle, Kürt toplumuna kazandırdığı yeni bir akıl ve düşünce düzeyi vardır. Dolayısı ile PKK, Kürtler için yeni bir yaşamı anlamlandırma zamanıdır. PKK kültür yaratan bir hareket olarak, Kürt toplumunun ortak aklıdır.
PKK esasta Kürt toplumunun manevi kültürünü geliştirerek duygu ve düşünce dünyasına cevap olmaktadır. Toplumumuzun kültürel anlamda yaşadığı temel sorun, iç içe geçmiş zihniyet kalıplarının yol açtığı buhran ve bu buhrandan çıkış yaptırabilecek düşünce yapılarının olmamasıydı.  PKK Önderliksel bir hareket olarak Kürt toplumuna bu alanda cevap olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Daha da artırılabilecek özellikleri ve yarattığı değerleri ile PKK, Kürt toplumunu tarihi değerleriyle buluşturmuş ve bunlara yeni değerler eklemiştir.
Önder APO kültürü, “zihniyet kalıpları, düşünce biçimi ve dil” olarak tanımladı. PKK Kürt halkı için tam da bu alanlarda yenilikler yarattı. Yani PKK, bir toplumun kültürleşmesi için gerekli olan yaşam alanlarına cevap olmayı ifade etmektedir. Bundan hareketle rahatlıkla belirtilebilinir ki Kürtler PKK,  PKK Kürt olmuştur. Zaten her gün on binler alanlarda, “PKK halktır halk burada” demektedir. Bu, PKK’nin kültürel yaşam alanlarını yaratmadaki başarısıyla bağlantılıdır. PKK’nin halklaşması, bildik manada bir partinin halklaşması değildir. PKK’nin halklaşması demek, tarihinden kopmuş, asimile olmuş, değerlerinden uzak düşürülmüş Kürtlerin, yeniden öz değerleriyle buluşması demektir. Bu anlamıyla da PKK, Kürt halkı ile öz değerleri arasındaki yaşam köprüsü olmayı başarmıştır.
Kültür aynı zamanda bir toplumun yaşamını ve davranışlarını da ifade eder. PKK yaşamı olarak ifade edilen yaşam tarzı, Kürtlerin “kendileri” olarak yaşayabilmelerini sağlayacak olan yaşam tarzını ifade eder. Dolayısıyla PKK’nin mekanları, süreklileşen kültürel yaratım mekanlarıdır. Buralarda yaratılan her şey, PKK’nin kültürel özeliklerine göre olmak durumundadır; çünkü yaratılan değerlerin toplumumuzun öz değerlerine ters düşmemesi gerekmektedir. Kürdistan’da öz değerlere ters düşmek, kültürel manada dış egemenliğe yakın olmak, onun kontrollüne girmek, asimilasyonu kabul etmek ve Kürt olarak yabancı sömürgeci güçlerle işbirlikçilik temelinde yaşamak demektir.
Kürdistan’da yüzlerce yıldır süre gelen sömürgeci egemenlik, esasta kültürel kırım üzerinden kendini var ederek bugüne gelmiştir. Bu kültürel kırım, günümüzde uygulama tarzını değiştirerek devam etmektedir. PKK ortaya çıkmadan önce, sömürgecilik Kürdistan’da sabırla, ince ve derin planlamalarla, otantik halk değerlerimizi asimile ederek kültür kırım politikalarını uygulamaktaydı. Bu kültür kırım politikalarını rahat yürütebilmek için de toplumsal yapımızı her taraftan ve çok yönlü olarak ağır bir baskı cenderesine almıştı. Bu uygulamalar sonucunda toplumsal yapımız adeta uyuşturulmuş ve şoke edilmişti. Üretimsizlik, tembellik, kısırlık, ülkeden kaçış ve kendi değerlerine yabacılığın yol açtığı kendini küçük görme ve kendinden utanma, hakim kültür haline gelmişti. Bu durum bir trajedi olarak temel yaşam biçimine dönüştürülmüştü. Toplumun gözü önünde en kutsal değerleri parça parça edilirken tepki gösterilmediği gibi birçok açıdan buna ortak olunmaktaydı.
Günümüzdeki Kürt kültür kırımı Önderliği ve PKK’yi hedefleyerek yürütülmektedir
PKK’nin ortaya çıkışından sonra, Kürt toplumuna karşı yürütülen kültür kırım politikaları yeni bir boyut kazandı. PKK kültürleşmesi toplumun temel dinamiklerini ortaya çıkaran bir kültürleşme olduğu için, günümüz kültür kırımı Önderliği ve PKK’yi hedefleyerek gerçekleştirilmektedir. Önderliğe ve hareketimize karşı sadece fiziki saldırılar, tutuklamalar, işkenceler ve askeri operasyonlar biçiminde saldırılar geliştirilmemektedir. En büyük saldırılar kültürel alanda geliştirilmektedir.
Kültür kırım, esasta kültürel değerler yozlaştırılarak yapılır. Bir değerin dejenerasyonu da denilen bu yozlaştırma, söz konusu değer ile o değeri kabul etmiş toplum arasına mesafe koymayı hedefleyerek yapılır. Kültür kırım için bu noktadan başlamak esastır. Bir değer ile toplum arasında mesafe açmak demek, toplum üyelerinin o kültür değerine yabancılaşmasına yol açmak demektir. Zaten burada mesafe açmak ile kast edilen kültürel yabancılaşma olgusudur. Bir kültür değerine karşı yabancılaşmayı sağlayan ise yapılan ideolojik saldırılardır.
İdeolojik çalışma zihniyet çalışmasıdır. Düşünce üretme, geliştirme ve topluma mal etme çalışmasıdır. Bu çalışma ile toplumlar değerleri ile buluşur, buluşturulur. Bundan dolayı, bireylerin kendi kültür değerleriyle doğru buluşmaları ve sorunlarını asgariye indirerek kimlik değerleriyle yaşamaları için, ideolojik düşüncelere gereksinim vardır. Çünkü kültürel yabancılaşmaya neden olan temel durum, karşı ideolojik saldırılar ve bundan kaynağını alan yaşam kurgulamalarıdır.
PKK’nin daha kuruluşunun ilk yıllarından itibaren maruz kaldığı bir saldırı biçiminin de “APO ayrı PKK ayrı” ve daha sonra da “PKK ayrı Kürt halkı ayrı” tarzında yapılan karşı ideolojik saldırı olduğunu biliyoruz. Bu anlaşılması kolay olmayan saldırganlık şekli, bahsettiğimiz kültür kırımla direkt bağı olan ve siyaseten ifade edilmiş dilin saldırı şeklidir.
PKK Önderliksel bir harekettir. Önderlikten kopartılmış PKK, ideolojik doğrultusunu kaybetmiş PKK’dir. İdeolojik doğrultusunu kaybetmiş PKK ise teslim olmuş, asimile olmuş yozlaşmaya yatmış PKK demektir. Bu olumsuz realitenin kültür değerlerini yenileme ve değişim dönüşümü yaratmayla bağının ne olduğu, yukarıda vurgulanmaya çalışıldı. Kürt halkı açısında da bu durum kültür kırım altında yaşamaya devam etmek demektir. Bugün de Kürt sorununun çözümü gündeme geldiğinde “APO ve PKK muhatap değildir” denilmektedir. Tüm bu vurgular ve saldırılar Kürt toplumunun kendi öz değerlerinin döşendiği yoldaki yürüyüşünün yarattığı ve yaratacağı gelişmelerin önüne geçmek içindir. Bu söylemler kültür kırımın, bütün toplumun anlayabileceği dilden siyasal söylemlere dönüştürülmesidir.
Kültür kırım, belirtilen bütün siyasal söylemleri topluma kabullendirmeye yol açacak maddi ve manevi zemini hazırlamaktır. Bir toplumu sömürge altına almak zor ve şiddetle gerçekleşeceği gibi kültürünü ele geçirerek de gerçekleşir. Kültürel ele geçirme en tehlikeli sömürgecilik biçimidir. Kültürel sömürgecilik sömürgeciye meşruluk ve yasallık sağlar. Bir toplumu başkalaştırmak bu yolla olur. Bu ele geçiriliş bir toplumu veya halkı madden ve manen işgale hazır hale getirmektir. Kültürel sömürgecilik bir halkın hafızasını ele geçirmeyi hedefler Önderliğin belirttiği gibi, “hafızası yabancı bir güç tarafından ele geçirilmiş toplumlar kolay sömürülmekten, işgal edilmekten ve asimile olmaktan kurtulamazlar.” Bir halk için, o halkın önderliğinin, öncülerinin ve ideolojik kültürünün ne kadar önemli olduğunu insan bu tespitte bir kez daha rahatlıkla görebilir. Böylece Önder APO’ya ve PKK’ye dönük yapılan saldırıların derin anlamı bir kez daha ortaya çıkmış olmaktadır.
“Kürtleri Kürtlerle ve Kürtlük silahı ile vurma”
Kültür kırım saldırısı çok ince ve derindir. Üslubu sanatsaldır. Saldırırken karşıdaki insanın ideolojik donanımı ve kendi ulusal değerlerine bağlılığı yoksa veya zayıf ise ona son derece güzel de gelebilir. Kültür kırım saldırısı kendini hissettirmez ve açıktan göstermez. Kültür kırım saldırısı kendini kabul ettire ettire ilerler. Sonuçları ve yaratacağı tehlikeler orta ve uzun vadede ortaya çıkar ve tahribatları köklü olur. Kültür kırım toplumsal tabakaların tümünü, özelliklerine göre hedefleyerek saldırır. Kültür kırım esas aldığı taktikleriyle özel savaş tarzını da barındırmaktadır. Duygulara ve düşüncelere hitap ederek en derin etkiyi yapar ve asimilasyon ile sonuçlanır.
Bilinç saptıran bu saldırganlığın nasıl yürütüldüğünü anlamak için, Türkiye devletinin desteği ve onayı ile sinema ve dizi filmlerde yapılanlara bakmak yeterlidir. Ancak sadece bakmak yetmez, aynı zamanda bunları analiz etmek de gerekmektedir. İçinde bulunduğumuz dönemde yapılan saldırılar, Kürtleri önderliksiz ve iradesiz bırakmayı amaçlamaktadır. Bunun için değişik alanlar üzerinden yürütülen saldırıların dili ve tarzı değişik olsa da hedef birdir. Örneğin siyaseten dil itibarıyla yine ileri sunulan yöntemler açısından CHP ve MHP ayrı, AKP ayrı şeyler dile getiriyorlar. Ama her üçünün de hedeflediği Önderliği ve PKK’yi Kürtlerden kopartmak ve tasfiye etmektir. Devlet politikaları ve amaçları gereği bilim, sanat, basın, spor vb. alanlar da buna hizmet etmek zorundadırlar. Devlet bütün bunları koordineli bir biçimde yürütmektedir. 
Günümüz saldırıları Kürtleri, “Kürtlerle ve Kürtlük silahı ile vurma” taktiğini esas almaktadır.  Bugünkü Kürtlük, PKK’nin yarattığı direniş kültürü, değerleri ve ölçüleriyle yaşandığı için, geliştirilen kültür kırım saldırıları da özgürlük mücadelemizin yarattığı kültür değerlerini hedeflemektedir. Dikkat edilirse Kürtler üzerindeki yasaklar fiili olarak işlemiyor. İnkar edilen Kürtlük şimdi kabul görmeye başlanmıştır. Ama iş bu Kürtlüğü ortaya çıkaran ve kültürleştiren Önderlik ve PKK’ye gelince sınır tanımaz düşmanlık konuşuyor ve pratikleşiyor. Önderliğin ve PKK’nin Kürt halkını temsil etmediği iddia ediliyor. Önderliğin ve PKK’nin Kürtlerden farklı şeyler olduğu, Kürtlerden ayrı bir yaşam değerlerinin olduğu dillendirilip duruluyor. PKK’nin Kürt toplumundaki kültürel değerlerden çok farklı olduğu türündeki saldırılar, halkımız üzerinde yürütülen kültür kırım politikalarını ifade eder. Önderliğe ve PKK’ye yapılan her türlü saldırı esasta kültür kırımla sonuç almak ve 21.yy koşullarına göre yeni bir sömürgecilik temelinde Kürt toplumunu bitirmeyi hedeflemektedir.
Hain ‘Kürtlük’, olması gereken Kürtlük olarak topluma sunuluyor
Daha düne kadar kültür değerlerimizi inkar edenler şimdi değerlerimizi ele geçirip kültürel kırım politikaları ekseninde kullanarak çıkar sağlama peşindeler. Kürt kültür değerlerinin, özellikle de kendi dilinde sanatsal ve edebi eserlere dökülmesi Kürtlere yasaklıyken, sömürgecilere serbesttir. Özgürlük bir insan veya bir halk için kendi temel değer yargılarına göre yaşamaya başlamasıyla başlar. Her toplum kedisini kendisi yapan değerleri ile var olursa bu varoluşun bir anlamı olur. Böyle bir varoluşa sahip toplumlar, kendi bireylerine daha özgür bir gelecek kapısı açar, onlara yol gösterir ve onları yürütür.
Toplumsal değişim demek bir Kürt’ün Türkleşmesi, Araplaşması veya Farslaşması ile ortaya çıkan yeni yaşamsallığa mahkum olması demek değildir. Bu anlamıyla Kürtler üzerinde yürüyen kültür kırım, Kürtlere özgürlüğü yasaklamak, köleliği derinleştirecek tüm kapıları açmaktadır. Kürtleri eli kolu bağlı şekilde meydan muharebesine çekmektir. Yine Kürtlerin varlığını değil, Kürt varlığını meydana getiren bazı kültür öğelerini diline dolamak türünden bir yaklaşım da görülüyor ki, bu da yapılan saldırıların daha rahat sonuç alması için geliştirilmiş yeni bir hiledir.  Bu en ince saldırı hamlesi olmaktadır.
Günümüzde Kürt toplumu ele alınırken ve egemenlerce özgürlük mücadelesine karşı tutum geliştirilirken yapılmak istenen, Kürt ihanetinin ve bu ihanetin yol açtığı zeminin güçlenmesidir. Hatta buna ayrı bir özen de gösteriliyor. Örneğin Kürt sorunu ile ilgili bir konu gündem oldu mu TV ekranlarında kendisine Kürt diyen bir sürü hain, işbirlikçi ve MİT ajanı konuşturuluyor. Bunların ağzıyla halkımızın özgürlük mücadelesinin dibi oyulmak isteniyor. Kendi özgürlüğü için bedel ödemeyi göze alanların, her gün serhıldanlarda yürüyenlerin talepleri ise inkar ediliyor. Bu özgür duruşa sahip Kürtler hakaret ve saldırılara maruz kalıyorlar. Hain ‘Kürtlük’, olması gereken Kürtlük olarak topluma sunuluyor ki Kürtler kendilerini özgürleştiren bilinçten uzak düşsün. En azından kafaları bulansın. İçinde bulunduğumuz dönem Kürt işbirlikçiliğinin, egemen devletlerce desteklendiği ve geliştirildiği bir dönem olmaktadır. Tuzaklarla dolu bir Kürt sevgisi, Kürt kardeşliği ve Kürtlere hizmet sevdası gelişmiştir. Bu bir moda gibi ortalıkta dolaştırılıyor.
Ne milliyetçilik ne taklitçilik; kültürel kimlik için kendi değerleriyle buluşmak
Güney Kürdistan’da olup bitenler bu açıdan izlenmeye ve anlamaya değer gelişmelerdir. Mevcut durumda Güney’deki TV’lerin Kürt kültürünü yozlaştırdığı kadar bir yozlaştırma faaliyeti Türkiye’de dahi yapılmıyor. Dolayısıyla bugün Kürt kültürü iki tarz yok edici saldırı ile karşı karşıyadır: işbirlikçi ve hainlerin otantik kültür değerlerimizi yozlaştırmaya çalışması ve sömürgecilerin kendi emelleri için diriliş kültürümüze yönelik saldırıları. İşbirlikçiler otantik değerlerimizi piyasaya sunarak bununla ne kadar Kürt olduklarını anlatmaya çalışırlarken sömürgeciler ise otantik halk değerlerimizin, diriliş değerlerimizle bütünleşmesini engellemeye çalışmaktadır. Tabiatıyla her iki saldırı, özgürlük değerlerimize yapılan saldırılar olmaları itibarıyla iç içe geçen saldırılardır. Bu iki saldırı tarzına karşı tutum almak için, hem milliyetçilikten uzak durmak hem de yenilik adı altında taklitçilikten uzak durmak gerekir.
Kültürel kimlik için kendi değerleriyle buluşmak, köklü düşünsel yoğunlaşmayı gerektirir. Kültür kırıma karşı sağlam duruş, düşüncede yani ideolojide sağlanan netlikle gerçekleşir. İdeolojik netlik toplumların yaşamlarına zenginlik katmaya yol açar. Kültürel saldırılar ideolojik saldırılar olduğu için, bu saldırılara karşı ideolojik tutum almak en doğrusudur. Her toplumsal kültür değeri doğru-iyi-güzel olmayı içinde barındırır. Her üç yaşam öğesini yaratıcılığına yansıtmak ve toplumun ihtiyaç duyduğu öncülüğe cevap olmak, harika yaratımlar ile topluma hizmet etmeyi sağlar.